"Siz yanında koruma gibi dolananı halledin."

Tam da Aytekin'den Hazal'ın yanından ayrılmamasını istediğim de bunu yapmıştı. Aytekin'in canını riske atamazdım. Şimdi korumam gereken kişi sayısı ikiye çıkmıştı. Ama ben korumam gereken iki kişinin de kalbini kırmıştım. Sanırım onlara birer özür borçluydum. Aytekin için özür olayı basitti. İki şişe bira onun için kâfiydi. Tayfamızın keş çocuğu iki birayla bir tek annesinin katili olan babasını affetmezdi. Kim affederdi ki zaten?

Hazal... Ona kendimi affettirmek için ne yapmam gerektiğini henüz bilmiyordum. Çok iyi bir şey bulmam lazımdı. Tanıştığımız ilk gece ki gibi kuru bir özürle affetmezdi. Arkamdan kapıya fırlattığı bardak bunun kanıtıydı. Bakışlarım elime çarpınca kanların kuruduğunu gördüm. Kurumuş bu kan kalbimde kuruyan bir filizin kanıtıydı. Gözüme çarpan çeşmeye koşarak elimde ki kan izlerini yıkadım. Su ile akıp giden kan izlerinden kurtulmuştum. Şimdi tek istediğim Hazal'dı... Ve ben onu kazanmak için herşeyi yapmaya hazırdım. Onun gönlünü kazanmanın, affetmesini sağlamanın elbet bir yolu vardı.

Mahallenin girişine geldiğimde gözüme çocuk parkında rüzgâr ile ahenkle dans eden papatyalar çarptı. Papatyalar göz kırptı. Beynim işte bu dedi. İşte güzel gözlüme bu öküzü affetmesi için özür çiçekleriydi bunlar. Parka girip papatyalara doğru yol aldım. Çimenlere çöküp bir papatya kopardım. Birkaç tane toparladıktan sonra daha büyük şimşekler çaktı beynimde. Onun ruhuna hitap edecektim. Papatyadan tacı olacaktı prensesimin... Hadi bakalım Hazal Eroğlu affetme de göreyim seni.

Bir şarkı pelesenk olmuştu dilime. Şarkı eşliğinde çalıştırdım ellerimi. Bir bir işledim papatyaları güzel kadının ruhuna işleyen şiirler gibi...

Tacın yapımı bittiğinde epey bir zaman geçmişti. Çimenlerden tacı da alıp kalktım. Evin yolunu tutma vakti gelmişti. Sokakları tek tek ve yavaş adımlarla geçtikten sonra sonunda gelmiştim evimize. Bu ev altı kişi yaşamak için küçüktü fakat bizi bir arada tutan çatıda buydu. Altı kişiden birinin suyu ısınmış, gitme vakti yaklaşmıştı. Timur bu duruma çok üzülecek, acı çekecekti fakat biz yine onun yanında olup onu yeniden ayağa kaldırmasını bilecektik.

Saat epey bir ilerlediği için zile basmadım. Anahtarımla kapıyı açıp eve girdim. Bu sırada hızlı adımlarla mutfaktan çıkan bir melek çarptı gözüme. Anlaşılan sinir yüklenmişti her hücresine. Siniri bile ayrı tatlı yapıyordu onu. Kolundan tutup konuşmadan odasına kaçmasına izin vermedim. Bedenini kendime çekip sıkıca sarıldım. Burnumu eşsiz kokan saçlarına gömüp "Konuşmamız lazım." Diye fısıldadım. Güzel olduğu kadar inatçıydı da. Ama o Hazal Eroğlu ise bende Balamir Güleç'tim.

"Hazal Eroğlu tökezler düşerdi ama asla pes etmezdi."

"Balamir Güleç tökezlerdi ama inadı sayesinde hiçbir zaman düşmezdi. "

Kıpırdanıp kurtulmaya çalıştığında onu daha çok sardım. Affetmesi zor olacaktı ama affedecekti.

"Hazal lütfen. Üzme beni."

Hızla yüzünü döndü. Kollarımdan yaptığım kelepçenin içinde. Yakalarımdan sinirle tutup "Sen benim kalbimi kırıp üzerine birde tuz basarken iyiydi Balamir Güleç!" diye bağırdı. Dudakları dudaklarıma bu kadar yakınken onu çok rahat susturabilirdim ama sonrasında yanağım iyi bir darbeyi görürdü. Ona da razıydım fakat şuan konuşsun istiyordum, bağırsın çağırsın sinirini boşaltsın istiyordum. Benim hırçın kızımı ancak bu sakinleştirebilirdi.

"Sürekli aynı şeyi yapıyorsun. Sen bana bağıramazsın!"

"Hem sana ne ister Beşiktaşlı olurum ister olmam!"

"İster maça giderim ister gitmem!"

"Sen kim oluyorsun da bana karışıyorsun!"

Anlaşılan Aytekin onunla yaptığımız tartışmanın sebebini Hazal'ı Beşiktaşlı yapması olarak göstermişti. Son söylediği cümleye karşılık vermesem olmazdı.

"Balamir Güleç ben." Dedim ve Hazal hepten delirdi. Birkaç yumruk peş peşe göğsüme attıktan sonra tekme atmak için bacağını kaldırdı. Bacağını havada yakalayıp tuttuğum da nefesi boğazına takıldı. Gözleri gözlerimi buldu. Kalplerimizin atışı karşılıklı olarak hızlanmıştı. Bacağını yavaşça bırakıp elimde ki tacı başına koydum. Saçlarını düzeltip bir tutamını burnuma götürdüm. Bu koku muazzamdı. Bu aşktı. Bu koku korku, acı, mutluluk, imtihandı. Huzurdu...

Bütün hücrelerimle bu kokunun sahibi olan gülüşü güzel kadına âşık olmak, onun için ruhumu sevdaya teslim etmek istiyordum. Onun acı dolu ruhunu sarmak, ona yara bandı olmak istiyordum. Ondan tek istediğim ise sevmesiydi. Sadece sevmesi. Beni sevmesiydi. Onu bulmuşken kaybetmeyecektim. O benim en güzel imtihanım olacaktı.

"Sana papatyadan taç yaptım" dedi adam.

"Sordum papatyaya. Seviyor mu, sevmiyor mu? Diye" dedi kadın.

"Cevabı ben verirdim" dedi adam. Minik kadının kan kırmızı dudaklarına küçük bir buse kondurdu, dudakları alev almıştı.

"Seviyorum"

🌼 Papatya kadın Hazal

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🌼 Papatya kadın Hazal...🌼

      🥊 Balamir ve sinir boşaltma torbası 🥊

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

      🥊 Balamir ve sinir boşaltma torbası 🥊

Yine bir bölümün sonuna geldik. ☺️ Umarım beğenmişsinizdir. 🙈 Ben severek yazdım çünkü...❣️

Bu bölüm kitabı yazmaya başladığımdan beri hep yanımda olan ve uzun zamandır Balamir Hazal'a
aşk-ı ilan etsin diye direten SeymaBilgic  e ithaf edilmiştir. ❤️

TABUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin