20. Bölüm ~ Davet

3.9K 283 1K
                                    

💌 Bölüm ithafları; umutsunsen_ nzlcndmr22  kasgkaihlf ve önceki bölüme 100'e yakın belki de fazla yorum yapan biricik okurum okur3737 'ye ithaf ediyorum...
_____________________

Belki de konuşuyordur gözlerin...
Ama ben gözce bilmiyorum ki.
Sessizce biliyorum,
Usulca biliyorum,
Masumca biliyorum.

Cemal Süreya

5 gün çarçabuk geçmiş vizelerimizi atlatmıştık. Davet Çarşamba günü olması gerekirken cuma gününe ertelenmişti ve bu bizim için çok iyi olmuştu. Çünkü davetin olduğu gün ve sonraki günlerde finallerimizden bir kaçına daha girmemiz gerekiyordu, bu da çalışmayı beraberinde getiriyordu... Şimdi ise davetin ertelenmesi -finallerimizin hepsine girdiğimiz için- rahat rahat orada oyalanabiliriz, içimizde hiç bir sıkıntı kalmadan eğlenebiliriz demek oluyordu.

Bugün günlerden cumaydı, Ahu'ya göre büyük gündü. Yani davetin olduğu gündü. Evin içinde oradan oraya hunharca koşuşturan Ahu'ya duymasını umarak seslendim.

"Ahu bir bakar mısın?" Ahu sesimi duyduğu an merdivenlere yönelen ayaklarını 180 derece döndürerek bana doğru deli dana gibi koşmaya başladı. Elimi bezginlikle anlıma koydum. Evleninceye kadar ben bu kızla ben daha çok uğraşırdım. Evlenince de ecel onları ayırıncaya kadar kocası uğraşırdı. Bunca sene ben uğraşmışım, kocası da evvela uğraşırdı değil mi? "Ne oldu Hâle?!" Sesine yansıyan aceleci tavrına göz devirdim, sonra da hınzırca gülümsedim. Söyleyeceğim şeye kızacağından neredeyse emindim.

"Kahvaltıda ne yemek istersin diye soracaktım. Aç aç gidecek halimiz yok ya."

Ahu bana sinir fışkıran gözleriyle baktı. "Yani beni bunun için mi oyalıyorsun Hale? Daha bir sürü işim var, şu an kahvaltıyı düşünecek durumda değilim... Sandviç yer gideriz işte."

Tek kaşımı kaldırdım ve yandan gülme emojisinden yaptım (😏) "Senin küçük bir sandviçle doymayacağını ikimiz de biliyoruz."

Ahu boncuk boncuk ter damlacıkları birikmiş anlını silerek konuştu. "Yanına da üç yumurta haşla -ikisi benim olacak tabiki de- bana yeter." Dudaklarımdan kaçan kıkırtı ile ayağa kalktım. Gülmeye devam ederken, "Pekala koşuşturmana devam edebilirsin." dedim. Aslına bakacak olursak Ahu'nun erkenden hazırlanmaya başlamasına bence hiç gerek yoktu. Davet 01.30'da başlıyordu ve daha çok uzun bir süre vardı. Hazırlanmaya bol bol yeterdi yani.

Kafamdaki düşünceleri ücra bir köşeye yollayıp dolaptan üç yumurta çıkardım, cezveye koydum üzerine yeterli derecede su döküp ocağa yerleştirdim. O orada pişerken gerekli sandviç malzemelerini dolaptan çıkarıp ekmeğin arasını bıçakla kestim ve malzemeleri güzelce yerleştirdim. Hazırladığım sandviçleri porselen tabağına koydum ve pişen yumurtaları cezveden aldım. Dolaptan bir kaç kahvaltılık çıkarıp masaya koydum. Çekmeceden aldığım çatalları masaya yerleştirdim ve Ahu'ya seslendim.

"Kahvaltı hazır! Hadi gel."

Ahu yine koşuşturarak geldi, masaya oturdu ve resmen yemeğin içine kafasıyla dalarcasına ağzına bir sürü şey tıkıştırdı. "Yavaş ye, yavaş! Boğulacaksın."

"Of bor sos Holo yo! (Of bir sus Hâle ya!)" Kaşlarımı şakadan çattım. "Yemek yerken konuşulmaz edepsiz." Ahu bana ters ters bakıp ağzına masada bulduğu her şeyi tıkıştırmaya devam etti. Masadaki fazladan koyduğum için boş olan tabağı ona doğru uzattım. "Al istersen bunu da kemir önündekilerle doymayacak gibi görünüyorsun." Ahu yeni yeni ağzındakilerin azalmasının etkisiyle kelimeleri düzgün telaffuz ederek konuştu. "Bak valla yüzüne tükürürüm sus!" Ağzını eğdim, ve sandviçimden bir ısırık aldım. Resmen çocukla çocuk oluyordum.

ÖRTÜLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin