Neden bilmiyorum, ikimiz de güldük ama sonra durduk. Ne dediğinin farkında mıydı?

"Neyse... Eminim Yoo Seul sana yardım eder." dedikten sonra konuyu acilen değiştirmesi gerektiğini anlamıştı.

"Eee... Şey... Sen okulun öğrenci komitesiyle görüştün mü?"

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Bunu yapmaya fırsatım olmamıştı, Yoo Seul da Bangtan Seul'e dönene kadar bekle dediği için o işi askıya almıştım.

"Yoo Seul Bangtan'daki herkesin gelmesi gerektiğini söyledi." dedim.

Biraz durup düşündü. Zamanları ve olayları tartıyor olmalıydı.

"Ah, evet. Hepimizin bir yerlere dağıldığı bir dönem var. O sırada seninle Busan'da karşılaşmıştık, hatırlıyor musun?"

Gülümsediğinde, aklına ne geldiğini çok merak ediyordum.

"Hatırlıyorum..." O akşam hakkında söyleyecek pek bir şey olmasa da, bana yaptığı jestle kafamı karıştıran Min Jae'yi hatırlamadan edemedim.

"Bu arada..." dedi Jungkook.

"Yoo Seul gelmeden sana söylemek istediğim bir şey daha var. Bu öğrenci komitesinden izin alma işini kabul ettiğin için teşekkür ederim."

Meteor yağmurunu unutmaya çalışıp ona odaklandım.

"Bunu sanki hiç ısrar etmemişsiniz gibi söylüyorsun."

Çekingen bir tavırla saçlarını karıştırdı.

"Yine de sağ ol." dedi, Bangtan etrafımızdayken onlar gizli görevi bilmediğinden bana baskı yapması daha kolaydı ; şimdiyse sadece ikimiz vardık.

Hazır başlamışken üzerine gitmenin tam zamanıydı. Etrafta kimse yokken ona hesap sorabilirdim. Neden bilmiyorum ama o gün bende bir güç vardı. Yapabileceğim her şeyi yapma isteği içindeydim. Şey gibiydi ; ergenliği ilk kez olumlu anlamda kanımda hissetmek ve bundan faydalanmak gerekir diye tahmin ediyordum.

"Ayrıca beni o gün zor durumda bıraktın. Tabii ki dansa geleceksin ne demek oluyor Jeon Jungkook?"

"Ama gelmelisin!" dedi, evin duvarlarını boyamış bir küçük çocuğun kendini savunma ifadesi vardı yüzünde.

"Tamam ama bunu bu şekilde yapmamalıydın."

Kafasını öne eğip gözlerini kıstı. Haksızken komik surat ifadeleri yapması... Bir şekilde beni gülümsetiyordu.

"Buna bir çözüm bulalım o zaman..." dedi.

"Birbirimizi çok zorlamayalım başkalarının yanında."

Ne yapabileceğimize dair fikir yürütürken, izlediğim bir dizideki yöntemi hatırlayarak ona sundum.

"Bir kelime söylemeye ne dersin? Durmamız gerektiğinde onu söyleriz ve sınırlarımızı belirlemiş oluruz."

"Harika. Kelimemiz ne olsun?" Kafasını kaldırıp yukarı bakarken "Pek bilinmedik bir şey olsun..." diyordu.

"Bize özel olmalı..." Sesli düşünmesi benim düşünmemi engelliyordu. Etrafımıza baktım, aklıma bir şey gelmedi. Çevrede yaratıcı bir isim olacak hiçbir şey yoktu. Ağaçlar, çimler, GARAJ, koltukta uyuyan Taehyung (ki onu uzaktan çok net göremiyordum), GARAJ'ın arazisinin başlangıç kapısı...

"En sevdiğin çiçek hangisi?" diye sordu Jungkook, kafasını eğmeden yalnızca gözlerini çevirmiş, bana bakıyordu.

Soo Hyun'un alerjisi olduğu için evde saksıda çiçek bulundurmazdık. Bu yüzden büyükannemin evini canlandırdım gözümde.

sunya Where stories live. Discover now