27

41.7K 2.9K 1K
                                    



Oğuz Ardıl'ın tutucu bir ailesi olduğunu biliyordu. Bilmekle kalmıyor yaşıyordu da. Ardıl utana sıkıla itiraf etse de evdeki internet erişimi kısıtlıydı mesela. Yemek saatleri belliydi, Ardıl'ın kıyafetlerini annesi seçiyordu. Dışarı çıkmasına müsaade edilmeyen gün ve saatler vardı.

Bütün bunlar Ardıl'ı asosyal olmaya itse de öte yandan henüz on altı yaşına gelmeden çoğu dünya klasiğini okumuştu. Tango ve vals biliyordu. Diksiyon eğitimi almıştı, üstelik kendini ifade etme konusunda mükemmele yakındı. (Oğuz dilinin tutulmasına sebep olmadığında elbette.)

Fakat Oğuz bu tutuculuğun en can alıcı kısmını o gün öğrenmişti. Ardıl'ın on sekizinci yaş gününde.

Ailesi on sekizinci yaşında artık sorumluluk alması gerektiğini, kutlama gibi çocukça şeyleri ardında bırakması gerektiğini söyleyerek dışarı çıkmasına müsaade etmemişlerdi.

Oğuz her ne kadar buna şaşırsa da Ardıl aslında tahmin ediyordu. Doğum günleri nadiren kutlanırdı evlerinde. Yine de bir umut, sevgilisiyle geçirebileceğini düşünmüştü birlikte oldukları ilk yaş gününü.

Nefesini dışarı bıraktı. Gece lambasının yandığı loş odada bir süre kitap okumuştu fakat zaman geçiremeyecekti daha fazla. Eli sweatshirtine gitti çıkarmak için.

Fakat o sırada bir ses duydu.

Kaşlarını çatarak tıklatılan cama döndüğünde gözleri kocaman oldu Ardıl'ın. Çünkü tülün ardında ona gülümseyerek bakan, kumral saçlarını bereyle örtmüş bir Oğuz Dinç duruyordu.

Hızlıca ilerleyip camı açtı. Gözleri hâlâ şok içinde kocamandı.

"Oğuz?" dedi dudakları kenara kıvrılmışken.

"Ne yapıyorsun sen?" Oğuz cama tırmandı kısık bir kahkaha atıp. Uzanıp Ardıl'ın elini tuttu, dudaklarına yaklaştırıp ufak bir öpücük aldı.

"Duydum ki prensimi şatoya kapatmışlar." Pencereden aşağı bakıp tekrar döndü Ardıl'a.

"İyi ki müstakil eviniz. Yoksa kahramancılık falan yapamam benzinle 'İyi ki doğdun gülüm.' yazıp yakardım sokakta." Ardıl gülümseyerek başını yana eğdi. Oğuz'un boynuna sardı kollarını.

"Oğuz." dedi ağlamaklı bir sesle. Dönüp yanağını öpecekti ama hızlıca saçlarını öpüp uzaklaştı uzun olan.

"Dur, önce hak edeyim." dedi öpücüğü kastederek.

Ardından cama astığı poşeti alıp içinden minik, uğur böceği şeklindeki pastayı çıkardı. Aceleyle mumu dikip yaktıktan sonra gülümseyerek sevgilisine döndü.

"İyi ki doğdun bebeğim." dedi onu başını hafifçe eğmiş, dolan gözleri ve titreyen dudağıyla izleyen sevgilisine.

"Bir dilek tut." dedi gülümserken. Oysa Ardıl ona öyle yoğun bakıyordu ki mumla birlikte eridiğini hissediyordu.

Ardıl da onun gibi gülümsedi gözlerini gözlerinden ayırmadan.

"Dileyebileceğim her şey karşımda duruyor."

Oğuz nefesinin kesildiğini hissetti. Doğru insandan duyulduğunda basit kelimeler nasıl da anlam kazanıyordu.

Pastayı kendisi üfleyip kenara bıraktı. Ardından Ardıl'a yaklaştı. Tek hamlede onu kucağına aldığında Ardıl gülümsemek bacaklarını beline sardı. Az önce girdiği pencere pervazına oturttu onu.

Söyleyecek çok şeyi olan fakat kelimeleri kiyafetsiz kalan her aşık gibi dudaklarına kapandı.

Ardıl gülümsemesini bastırmaya çalışarak ona karşılık veriyor, beresinin özgür bıraktığı birkaç tutamla oynuyordu. Oğuz ondan ayrılmadan elini beresine atıp çıkardı. Ardıl mesajı almış gibi ellerini kumral, yumuşak tutamlarda gezdirirken Oğuz belinden kendine çekmişti bedenini.

Oğuz ıslak bir sesle ayrıldı dudaklarından. Fakat düşen göz kapakları bile açılmadan dayanamayıp tekrar birleştirdi dudaklarını. Birkaç kez daha ayrılmayı denedi fakat bu kez Ardıl yakalamıştı dudaklarını. Ki bu onu daha çok delirtirdi.

"Durmamız lazım." dedi sonunda. Ardıl kaşlarını çatarak ona baktı.

Ve ateşini kontrol etti.

"İyi misin sen?" dediğinde Oğuz kısık bir kahkaha attı.

"Henüz hediyeni vermedim." Mavi gözler büyüdü bu sözlerle.

"Bir de hediyem mi var?" Oğuz ağlamaklı bir ifadeyle serbest bıraktı onu.

"Çok tatlı olma kurban olayım. İç savaş veriyorum burada." Ardıl gülümseyip indi oturduğu yerden.

"Ceketini al, kaçacağız."

Ardıl ona birkaç saniye soracak gibi baktı. Sonra, alışmış olacak ki omzunu silkip ceketini giydi dediği gibi. Cebine telefon ve anahtar alıp Oğuz'un yanına ilerlediğinde Oğuz onu sorgulamamasına gülüyordu. Eğilip küçük bir öpücük çaldı.

Ardından sessiz olmaya özen göstererek Oğuz'un girdiği camdan atladılar. Neyse ki mesafe oldukça kısaydı. Bir sokak kadar ilerlediklerinde Ardıl daha fazla merakına hakim olamadı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Sürpriz." Tekrar konuşmasına kalmadan bir motorun önünde durdular.

"Annenlere yakalanmamak için biraz ileri park etmiştim." dedi Oğuz gülümseyerek. Ardıl'a kaskı taktı, ardından kendi kaskını. Beline sıkıca sarılan kollarla, yüksek sesle söylediği bir şarkıyla ilerlediler gecenin karanlığında. Motordan indiklerinde Ardıl nerede olduklarını anlamaya çalışıyordu.

Oğuz çözmesine müsade etmeden elinden tutup yönlendirdi onu.

"Hadi." dedi tatlı bir telaşın içinde. Büyük bir kapıdan girdiler. Onlar ilerledikçe başlarda boğuk gelen ses netleşti. İnsanların sayısı gittikçe arttı. Ve bir konser alanına geldiler. Oğuz durduklarında gülümsedi. Önlerinde onlarca insan birbirlerine sarılmış şarkılara eşlik ediyordu. Herkes genç ve canlıydı o gece için.

"Tamam zamanında." dedi büyük bir gülümsemeyle. 'Beni Al' çalıyordu.

Pinhani konserindeydiler.

Oğuz ona döndüğünde Ardıl kocaman açılmış, dolu dolu gözlerle bakıyordu kendisine. Yüzünde büyük bir gülümseme oluşurken Ardıl'a doğru bir hamle yaptı, Ardıl anında boynuna kollarını doladı.

Beline sıkıca sarılırken saçlarına bastırdı dudaklarını. Ardından kulağına eğildi.

"İyi ki doğdun sevgilim." dedi kollarının arasında çocuk heyecandan neredeyse titrerken.

"Seni çok seviyorum."

Ardıl titrek bir nefes aldı. Bir şeyler söylemek istedi ama hâlâ çekingendi bu konuda. Boynuna küçük bir öpücük bıraktı en arkada olmalarının rahatlığıyla. Oğuz'u gülümsetti bu.

Gece boyunca elleri birbirinden ayrılmadan şarkılara eşlik ettiler. Ardıl'ın şüphesiz ki geçirdiği en iyi doğum günüydü.

Üstelik ona bahşedilen hediye, kısacık ömründeki en güzel şeydi. 

Aşşıırı uykulu yazdım ama ilham gelmişti kaçırmayayım dedim. 

Bu bölümün medyasına Oğuz ve Ardıl'ın bir fotoğrafını bırakıyorum. Dönüp 'başlamadan önce' bölümündeki fotoğrafa da bakın. ÇOK TATLI DEĞİL Mİ?

Öptüm hadi.

Homofobikmişsin | ⚣Where stories live. Discover now