"Vov.. Ne yaşadın bu kadar acaba merak konusu." dedim camdan ağaçların hışırtılarını izlerken.

"Annem öldü bir üvey annem var ve babamı sevmiyorum kısacası bir ailem yok hiçte olmadı, yetmez mi?" dedi. Biraz kötü olmuştum. Çünkü bana bunu söylediğinde yüzü 360 derece değişmiş, üzüntülü bir hal almıştı ben ise yutkunmuş ne yapacağımı şaşırmıştım hafif boynumu eğerek:

"Üzgünüm, hatırlatmak istemezdim." dedim ve yanına oturdum. Hala yüzüne bakamıyordum. Kim bilir geçmişte ne anıları vardı. Madem hatırlattım bir tanecik soru sorma hakkım vardı ve devam ettim ".. Peki.. Aileni tek sevmeme sebebin.. bir üvey annenin olması mı?"

"Hayır tabikide, Sevgiyi bile parayla satın almaya çalışan bir yapmacık ailen olsaydı sende ailenin olmasını sevmez hatta istemezdin." dedi aramızda o an kısa bir sessizlik oluştu ve Akın'ın fazlasıyla kötü olduğunu hissettiğimde ayaklandım:

"Pekala. Hadi dışarıya çıkalım ve burdan kurtulma yolu bulalım." dedim  oda bana uyarak ayağa kalktı ve baksırının içinden anahtarı çıkartırken:

"Buraya kadar arabayı nasıl getirdin? şu anda senin yüzünden buradayız bilmem farkında mısın?" dedi kapıyı açarak. Kapıyı açarken bile kulübe yerinden oynuyordu. Öyle garip biryerdeydik. 

"Evet haklısın benim suçum. İnan bende bilmiyorum buraya kadar arabayı nasıl getirdiğimi." merdivenlerden inerken birden Akın duraksayıp arkasını döndü ve şaşkın ördekler gibi bana bakmaya başladı.

"Neden durdun?"

"İlk kez benimle düzgün konuştun, ona şaşırdım. Belki dedim kulübenin üstünden falan birşey düşmüştür." dediğinde elbisemi çekiştiriyordum.

"Kes sesini ve yürü!" diyerek ittirdim ilerlemesi için yoksa iki saat dırdır yapacaktı.

O önden gidiyordu bende arkadan onu izliyordum. Bana şimdi sapık diyeceksiniz ama sapık değildim sadece meraklı. Bir kere resmen kabadayı gibi yürüyordu arkadan, küçük bir kamburluğu vardı, dikkatli bir insanın görebileceği kamburluktu.

"Nereye gittiğini bilmediğine çok eminim.. Hadi ama bu kadar ukala olmamalısın Lena." Birden içimden söyleyeceğim şeyi dışa vurduğumda ağzımı kapattım. Allahım! ne kadar da saftım! 

"Sonunda ukala olduğunu kabul ettin." dedi ve elime bir ağaç dalı tutuşturdu. Bi tutamıyordum ya şu ağzımı ben nasıl kızdım?

Ellerimizde ağaç dallarıyla çalılıklardan atlaya atlaya giderken önümdeki koca odun parçasını görmeyerek yere yapışmama ne dersiniz? Ve acıyla inledim:

"Aaaaaaaah..!" Benim bağırmamla Akın birden arkasını dönmüştü ve beni öylece yerde gördüğünde gülmemek için kendini zor tuttuğunu farketmiştim.

"Aaov.. Evet.. Tamam.. Şimdi seni kaldıracağım yavaş yavaş.." Ve beni dediği gibi yavaş yavaş ayağa kaldırdı. Heryerim çamur olmuştu kahretsin! Ve bacağım yaralanmıştı. Birde bu yara eksikti! Acıdan yürüyemiyordum birden taşın üstüne oturuverdim bu acıyla yürüyemezdim.

''Sen yürü ben kendimi iyi hissettiğimde sana yetişirim." dedim bacağımı tutarak.. sızladıkça sızlıyordu kahrolasıca yara..

"Seni bu halde burada bırakamam saçmalama."

"Görmüyor musun kanıyo? sen git kan'ı dinince ben sana yetişirim." dedim yaramı üflerken oda birden eğilip yaramı incelemeye başladı.

"Bacağımı sıkıyorsun!" dedim bağırarak ve o sırada t-shirt'ünün yarısı elindeydi. Ben ona şaşkın şaşkın bakarken o ise nazikçe bacağımı sarıyordu.

SERT VE SAFIMSIWhere stories live. Discover now