Ölülerle Konuşan Kadın

1.7K 115 58
                                    

İkimizden biri ölmek zorundaydı. Ya o, ya ben. O yüzden elimdeki altıpatları şakağıma dayadım.
Gözlerimi sıkı sıkı kapadım. Ölümün hayatımdan daha kötü olamayacağını düşünerek kendimi rahatlattım ve tetiği çektim...

Sonra gözlerimi açtım ve silahı karşımda oturan Jenna'ya verdim.

Jenna ile daha bugün sabah tanışmıştım. Gerçi beni sandalyeye bağlayıp şu lanet virüsü vücuduma enjekte ettikleri zaman da sesini duymuştum sanırım ama geçmişle ilgili olan anılarım, damarlarımda dolaşan bu hastalıktan dolayı hiç olmadığı kadar bulanıktı.

Fakat araştırmamı yapmıştım.
Gerçek ismi Jerise olan, otuzlarının sonlarındaki bu kadın. Hayatının büyük bir bölümünü çok genç yaştan itibaren kerhanede çalışarak geçirmişti.
Küçüklüğünü ülkenin köy kesimlerinde geçirdiğini varsayarsak, genç kızların, fakirlikten bu tarz işlere bizzat ailesi tarafından pazarlanması durumu pek de az rastlanan bir durum sayılmazdı.
Ve şimdi de görünen o ki, kimden olduğu belli olmayan iki tane küçük çocuğu da vardı, telefonunda birlikte fotoğraflarını gördüm.
Şirin mi şirin bir oğlan ve kız.

Şimdi bir düşününce,
karşımda titreyerek oturan bu kadın, oldukça kötü şeyler yapmış da olsa, böyle şartların altında, yaptıkları için bütün cezayı ona kesmek epey zalimce olurdu.

Fakat durumlar değişti.

Bana da, daha bir-iki gün önce, bu doğru dürüst tanımadığın kadın ile beraber hayatınız üzerine rus ruleti oynayacaksın diye söyleseydiniz... Size, siktir git derdim.

Hayat komik değil mi?

Yıllardır bir ölü taklidi yapıp eski çocukluk aşkına yıllar sonra tekrar aşık olmak kadar komik mesela.
Ya da en başından beri bahsi geçen o çocukluk aşkının seni sadece davayı kazanmak için kullanması kadar komik.

İki kere.

Üçüncüyü riske atmaya hiç niyetim yok.

Anlayacağınız, şu anda yanımdaki doktorun, artık biçimini bile kaybetmiş siyah siluetine gözlerimi gezdirirken önümdeki kadının gebermesi için dua ediyor olmak...

Benim için epey...

Normaldi.

Fakat şu saatten sonra normal de neydi ki?

Jenna sonunda silahı beynine dayama cesaretini buldu. Elleri titriyordu. Silahın terleyen avuç içlerinden kaymaması için ellerini sımsıkı tutuyor, makyajı, terden sırılsıklam olan yüzü nedeniyle onu yaşlı, bunak bir kediye benzetiyordu. Ölmekten korkuyordu.

Yazık.

"Ne oldu, korktun mu?" dedim.
Cevap vermedi. Ağzı açık ama dişleri bütün gücüyle sıkılmış bir şekilde tetiği çekti.
Sonra silahı elinden bırakmadan derin derin nefes aldı. Bir kilometre yolu mola vermeden koşmuş gibiydi. Silahı masanın üstüne bıraktı.

Ve titreyen gözlerini bana dikerek sıra sende dedi.

Bir saniye --çok mu hızlı oldu?

Tamam, bundan 8 saat öncesinden başlayalım o zaman.
.
.
.
Sabah vaktiydi. Neden ve nasıl orada olduğumu bilmediğim bu çöplük odada doktorun halüsinasyonuyla dostça bir sohbet ettikten sonra sonunda odadan dışarıya çıkıp etrafı araştırmaya karar vermiştim.

Kapının gıcırtılı bir şekilde açılma sesini duymuş olan, o zaman henüz adını bile bilmediğim:
Boyun hizasında Kabarık, dibi gelmiş soluk sarı saçları olan; az iri yapılı ancak dikkat çekecek kadar uzun ve zayıf, şık giyimli bir kadın; odadan çıkan beni, "Sonunda uyanmışsın." diyerek karşılama suretinde bulundu.
Ardından da ağzındaki yarısı bitmiş sigarayı, işaret ve orta parmağının arasına alıp bi süre yargılayan gözlerle beni kesti. Gözleri buz mavisiydi.

Death Note: L Lawliet (x reader)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin