Maden ocağına vardıklarında, kendilerini karşılamak üzere bir çavuşun ayıklama hangarındaki bir asma köprünün üzerinde beklediğini gördüler. Hepsi Montsoulu çavuşların en kıdemlisi olan Quandieu Baba'yı iyi tanıyorlardı; saçı sakalı bembeyaz olmuş yetmiş yaşlarında bir ihtiyardı, madenciler arasında gerçek bir sağlık mucizesiydi.

"Buraya ne halt etmeye geldiniz, serseriler sizi?" diye haykırdı.

Kalabalık durdu. Bu bir patron değil, bir arkadaştı; bu yaşlı işçiye duydukları saygı ellerini kollarını bağlıyordu.

"Aşağıda çalışanlar var," dedi Étienne. "Onları yukarı çıkart."

"Evet, çalışanlar var," dedi Quandieu Baba, "yetmiş, yetmiş beş kişi kadarlar, diğerleri sizden korktu, lanet herifler!.. Ama size şunu söyleyeyim ki, bir tanesi bile işi bırakmayacak, aksi takdirde karşınızda beni bulursunuz!"

Kalabalıktan bağırış çağırışlar yükseldi, erkekler arkadan itiyorlardı, kadınlar öne doğru ilerlediler. Hemen köprüden aşağı inen çavuş şimdi kapıyı tutuyordu.

Bunun üzerine, Maheu araya girdi:

"Bak dostum, bu bizim en doğal hakkımız, arkadaşları bize destek olmaya zorlamazsak grevi nasıl genelleştiririz?"

İhtiyar bir an sessiz kaldı. Aslında, dayanışma konusundaki cehaleti kazmacınınkinden farksız değildi. Sonunda karşılık verdi:

"Tamam, hakkınız; bir şey demiyorum. Ama ben yalnızca talimatlara uyarım... Burada tek başımayım. İşçiler saate üçe kadar çalışmak üzere kuyuya indiler ve saat üçe kadar da orada kalacaklar!"

Son sözleri yuhalamalar arasında boğulup gitti. Kalabalıktakiler yumruklarını sallayarak gözdağı veriyorlardı, kadınlar bile suratına doğru avaz avaz bağırıyorlar, ihtiyar adam onların sıcak nefesini yüzünde hissediyordu. Ama kar gibi beyaz saçı ve sakalıyla başını dik tutuyor, geri adım atmıyordu; Gösterdiği cesaret sesinin daha da gür çıkmasını sağlıyordu, gürültü patırtıya rağmen sesini açık seçik duyurabildi:

"Şunu iyi bilin ki buradan geçemezsiniz!.. Bu sözlerim güneşin bizi aydınlattığı ne kadar gerçekse o kadar gerçek, halatları kesmenize izin vermek yerine ölmeyi tercih ederim... Daha fazla bana doğru gelmeyin, yoksa gözünüzün önünde kendimi kuyuya atarım!"

Kalabalıkta bir dalgalanma oldu, işçiler afallayarak geri çekildiler. İhtiyar devam ediyordu:

"Aranızda bunu anlamayacak kadar ahmak olan var mı?.. Ben de sizin gibi işçiyim. Buraya göz kulak olmam söylendi bana, ben de oluyorum."

Yarım asır geçirdiği kuyunun kasvetli karanlığında gözlerinin feri sönen, görevini tam bir askeri disiplinle yerine getiren, esneklikten yoksun, dar kafalı Quandieu Baba'nın zekâsı bundan öteye gitmiyordu. Arkadaşları ona heyecanla bakıyordu; söylediği bütün bu sözler, bu askerce itaat, tehlike karşısında kardeşçe yardımlaşma duygusu ve tevekkül onlara hiç yabancı gelmiyordu. İhtiyar kalabalıktakilerin hâlâ bocaladığını sanarak bir daha tekrarladı:

"Gözünüzün önünde kendimi kuyuya atarım!"

Kalabalıkta büyük bir kaynaşma oldu. Hepsi arkasını dönmüş, tarlaların ortasında alabildiğine uzanan sağdaki yolda yeniden koşmaya başlamışlardı. Yine haykırıyorlardı:

"Madeleine'e yürüyün! Crèvecoeur'e! Çalışmaya son! Ekmek istiyoruz! Ekmek!"

Ama kalabalık yürüyüş coşkusuna kapılmışken, orta taraflarda bir itiş kakış yaşandı. Söylendiğine göre, Chaval durumdan istifade ederek kaçmaya çalışmıştı. Étienne onun koluna yapışmış, bir hainlik planlıyorsa kemiklerini kıracağını söyleyerek tehdit ediyordu. Chaval çırpınıyor, öfkeyle karşı çıkıyordu:

GerminalWhere stories live. Discover now