IV

367 17 0
                                    

IV

Dört kazmacı yukarı doğru yükselen damar boyunca üst üste uzanmışlardı. Çıkardıkları kömür üzerinde biriktirdikleri ve duvara kancalarla tutturulmuş kalaslarla birbirlerinden ayrılmışlardı; her biri damarın yaklaşık dörder metrelik bölümünde çalışmaktaydı. Çok derece ince olan damarın kalınlığı bu noktada ancak elli santim olduğundan, tavanla duvar arasına sıkışmış halde, dizlerinin ve dirseklerinin üzerinde sürünüyor, dönmeye çalıştıklarında omuzlarını sağa sola çarpıyorlardı. Kömürü söküp çıkarmak için yan yatıp boyunlarını kırmaları, kollarını kaldırıp saplı kazmayı yanlamasına sallamaları gerekiyordu.

En altta Zacharie, onun üstünde Levaque ve Chaval, en üstte ise Maheu vardı. Her biri kazma darbeleriyle şist yatağını oyuyor, sonra kömür tabakasında iki dikey yarık açıyor ve iki başlı kazmanın sivri tarafını yarığın üst kısmına daldırarak kömür kütlesini yerinden söküyordu. Yağlı olduğundan kütle halindeki kömür dağılıyor, parçalar halinde karınlarına ve baldırlarına dökülüyordu. Bu parçalar altlarındaki kalaslarda biriktiğinde kazmacılar da o daracık yarıkta gözden kayboluyorlardı.

En fazla zorlanan Maheu'ydü. Yukarıda ısı otuz beş dereceye kadar yükseliyor, hava akımı olmadığından sıcaklık bir süre sonra boğucu bir hal alıyordu. Net görebilmek için lambasını başının hemen yanındaki bir çiviye asması gerekmişti; lambanın verdiği sıcaklıkla beyni kavruluyor, kanı damarlarında fokurduyordu. Ama sıkıntısı özellikle rutubet yüzünden çekilmez bir hal alıyordu. Yüzünün birkaç santim üzerindeki kayadan sızan iri damlalar, kısa ve sabit aralıklarla hep aynı noktaya düşüyorlardı. Boynunu kırması, başını geriye çekmesi boşunaydı: Su durmadan şapırtıyla suratına damlıyordu. On beş dakika içinde sırılsıklam olmuş, aynı zamanda da ter içinde kalmıştı, ıslak çamaşır gibi sıcak bir buğu yayıyordu. O sabah inatla gözüne düşen su damlaları onu çileden çıkarmıştı. Kazmaya ara vermek istemiyor, iki kaya arasında, şiddetle sarsılmasına yol açan hamlelerle kazmasını sallamayı sürdürüyordu; bir kitabın iki yaprağı arasına sıkışıp kalmış ve yamyassı olma tehlikesi altındaki bir yaprakbitini andırıyordu.

Kimse tek laf etmiyordu. Hepsi kazma sallıyor, uzaktan gelir gibi boğuk ve düzensiz kazma seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Durgun havada hiç yankı yapmayan bu sesler hafif bir çınlama gibi işitilmekteydi. Uçuşan kömür tozlarıyla yoğunlaşmış, gözlerini yakan gazlarla ağırlaşmış, meçhul bir karanlıkla sarmalanmışlardı sanki. Metal muhafazalarının altındaki lamba fitilleri kırmızımtırak birer nokta gibi görünüyordu yalnızca. Göz gözü görmüyor, ocak, on kış mevsimi boyunca biriken kurum yüzünden simsiyah kesilen yassı, eğik ve geniş bir baca misali yükseliyordu. Hayaletimsi şekiller oynaşıp duruyor, ölgün ışıklar altında bir kalça yuvarlaklığı, boğumlu bir kol, cinayet işleyecekmiş gibi karalara bürünmüş öfkeli bir surat görünür gibi oluyordu. Bazen, aniden kopan kömür kütleleri, yüzeyler ve sivri köşeler bir kristal parıltısıyla aydınlanıyordu. Ardından her şey yeniden karanlığa gömülüyor, kazmalar boğuk gürültülerle inip kalkıyor, ağır havanın ve sızan suların altında göğüslerden çıkan soluma seslerinden, rahatsızlık ve yorgunluk homurtularından başka bir şey duyulmaz oluyordu.

Bir gün önceki düğünde yorulup kollarında derman kalmayan Zacharie, payanda vurmak gerektiğini bahane ederek işi çabucak bıraktı, karanlıkta dalgın gözlerle hafif bir ıslık tutturdu. Kazmacıların arkasında, damarın yaklaşık üç metrelik bölümü payandalanmamıştı; tehlikeye aldırmayan ve vakit kaybetmek istemeyen kazmacılar kayalara payanda vurmayı ihmal etmişlerdi.

"Hey! Asilzade!" diye haykırdı delikanlı Étienne'e, "oradan birkaç kütük versene."

Catherine'den küreğini nasıl kullanacağını öğrenmeye çalışan Étienne yukarı kütük taşımak zorunda kaldı. Bir gün öncesinden kalma bir miktar kütük vardı. Genellikle her sabah kayanın ölçüsüne uygun olarak kesilmiş kütükler aşağı indirilirdi.

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin