II

158 6 0
                                    

II

Bir gün önce Rasseneur'ün yerinde bir araya gelen Étienne ve arkadaşları idareyle görüşecek işçi temsilcilerini seçmişlerdi. Akşam, kocasının da heyete dahil olduğunu öğrenen Maheude'ün canı sıkılmış, ona işten atılmak mı istediğini sormuştu. Aslında Maheu de bu işi isteksizce kabul etmişti. İkisi de onca yoksulluğa ve haksızlığa rağmen, tam harekete geçmeleri gereken zamanda, soylarından gelen kadere boyun eğme duygusuna kapılıyor, yarın düşüncesiyle tir tir titriyorlardı. Maheu genellikle, önemli konularda akılcı kararlar verebilen karısının sözünü dinlerdi. Ama bu kez, karısıyla aynı endişeleri hissettiği için öfkelendi.

"Beni rahat bırak, tamam mı!" dedi karısına, yatağa uzanıp sırtını dönerken. "Arkadaşlarımı ortada bırakmam doğru mu sence? Üzerime düşeni yapacağım."

Maheude de yatağa uzandı. İkisi de konuşmuyorlardı. Uzun bir sessizlikten sonra karşılık verdi:

"Haklısın, dilediğin gibi davran. Ama şunu bilesin ki sonumuzu hiç hayırlı görmüyorum."

Öğle yemeklerini yedikleri sırada saat on ikiyi vurdu, saat birde Avantage'da buluşup Mösyö Hennebeau' nun evine gideceklerdi. Sofrada patates yemeği vardı. Kalan bir parça tereyağına kimse dokunmadı. Akşam tereyağlı ekmek yiyeceklerdi.

"Konuşmayı senin yapmanı istiyoruz," dedi birden Étienne, Maheu'ye.

Afallayan Maheu'nün heyecandan sesi kesildi.

"Ah! Hayır, bu kadarı da fazla!" diye haykırdı Maheude. "Oraya gitmesine bir şey demiyorum, ama size önderlik etmesine izin veremem... Söylesene, neden bir başkası değil de o?"

Bunun üzerine, Étienne her zamanki etkileyici diliyle durumu izah etmeye başladı. Maden ocağının en iyi işçisi olan Maheu herkes tarafından sevilip sayılıyor, sağduyusuyla örnek gösteriliyordu. Bu yüzden madencilerin taleplerinin onun ağzından iletilmesi daha anlamlı olacaktı. Aslında önce kendisinin konuşması gerekirdi, ama Montsou'ya geleli uzun zaman olmamıştı. Ocağın emektarlarından biri konuşacak olursa daha fazla kulak verilirdi. Kısacası, arkadaşları bu görevi en fazla hak edene vermişlerdi, onları geri çevirmek alçaklık oldurdu.

Maheude umutsuz bir el hareketi yaptı.

"Tamam, git konuş, başkaları için kendini feda et. Ben her şeye razıyım!"

"Ama ben konuşmayı beceremem ki," diye kem küm etti Maheu. "Saçma sapan şeyler söylerim."

Onu ikna ettiğine sevinen Étienne omzuna vurdu.

"İçinden geleni söyleyeceksin, böylesi daha etkili olacak."

Bacaklarındaki şişlikler inmekte olan Bonnemort Baba ağzı dolu halde onları dinliyor, kafasını sallıyordu. Sofrada bir sessizlik oldu. Patates yemeği olduğunda çocuklar boğulurcasına yer, yaramazlık yapmaya fırsat bulamazlardı. İhtiyar lokmasını yuttuktan sonra, yavaşça mırıldandı:

"İstediğini söyle, havaya konuşmuş olursun... Ben böyle durumları çok gördüm! Kırk yıl önce, idareye gittiğimizde, bizi süngüyle dışarı atıyorlardı! Bugün sizi kabul ederler belki, ama yine de şu duvar gibi sessiz kalacaklardır... Elbette! Onların paraları var, hiçbir şey umurlarında mı!"

Sofraya yeniden sessizlik hâkim oldu, ayağa kalkan Maheu ve Étienne, endişeli aileyi boş tabaklarıyla baş başa bıraktılar. Pierron ve Levaque'ı yanlarına alıp, Rasseneur'ün yerine gittiler; komşu mahallelerin temsilcileri de küçük gruplar halinde geliyorlardı. Heyetin yirmi üyesi bir araya geldiğinde, işletmenin karşısına hangi taleplerle çıkacaklarına karar verdiler; sonra Montsou'ya doğru yola koyuldular. Sert poyraz etrafı kasıp kavuruyordu. Hennebeauların evine vardıklarında saat iki olmuştu.

GerminalOnde as histórias ganham vida. Descobre agora