20-YANLIŞ BAHAR

2.1K 443 1.6K
                                    

Yattığım yerden süzülen göz yaşlarıma aldırmadan onun bana neden sürekli böyle tutarsız davrandığını düşünüyor, umutsuzca geçerli bir sebep bulmaya çalışıyordum. Tanrım, John bunu bana neden yapıyordu. Neden onu her bulduğumda yeniden kaybediyorum?

Bazen beni masmavi, derin bir okyanusta yüzdürüyor, sonra birden fırtınalar koparıyor ve boğulmama ramak kala da son anda beni yine sudan çekip çıkartıyordu. Her defasında neden önce umutlarım çiçek açıyor ve ben, o çiçek tarlaları içinde keyifle dolaşırken sonra birden çiçeklerim bir bir solup dökülüyordu? Daha da kötüsü, neden ben her defasında aynı yalancı bahara inanıyordum?

Bir insan ilk defa gördüğü birisine nasıl bu kadar tanıdık gelebiliyordu? Önce koruyup kolluyor, gözleri sonsuz bir sevgi ve şefkatle bakıyor ve senin için dünyaları yakıp yıkarken sonra birden aynı insan nasıl bu kadar hissiz, duygusuz, buz gibi soğuk olup bakışlarıyla kalbini delebiliyordu?

Beni yeyip bitiren bütün bu düşüncelerden kurtulmak için son zamanlarda belki de en güvenli sığınağım uyku olmuştu.

Hiç istemesem de zamanımın çoğunu artık uyuyarak geçir olmuştum, ta ki vurulduğumdan beri sürekli kabuslar görmeye başladığım güne kadar...

Bazen sırf bu nedenden dolayı uyumakla uyanık kalmak arasında sık sık tercih yapman gerekiyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Sorun şuydu, uyuyup bütün bu düşüncelerden kurtulmak mı, yoksa uyanık kalıp kabuslardan kurtulmak mı? Bense şimdi hangisini seçeceğimi bilmiyordum.

Ben öylece yatmış düşünürken birden kapı çaldı. Çok geçmeden salonda duran John kapıyı açtı ve duyduğum o şuh kahkahasından gelenin Susan olduğunu anladım. Kapının kapanma sesini duyduğum zaman Susan çoktan konuşmaya başlamıştı bile. Büyük olasılıkla da o vantuzlu kollarıyla yine John'u sarıp sarmalamıştı. Olduğum yerde istemsizce dişlerimi sıkıp, suratımı buruşturarak sessizce konuşmalarını dinledim.

Susan, "Uzun zamandır seninle konuşmak istediğim bir mesele var. Bugün konuşuruz diye beklemiştim ama sen öyle birden sinirlenip toplantıyı yarıda bitirince söyleme şansım olmadı John. Ben de bir süre sinirinin geçmesini bekleyip şansımı tekrar denemek istedim. Konuşabilir miyiz artık lütfen?" diye sordu.

Sesi her zamankinin aksine sakin hatta endişeli geliyordu.

John, bir süre sessizce bekledikten sonra; "Olur Susan konuşalım, ancak şimdi içeride İnci uyuyor. Senin odana gidip orada konuşsak daha iyi olacak sanırım. Ne dersin?" dedi.

Susan'da tabi ki hiç düşünmeden hemen
teklifi büyük bir memnuniyetle kabul etti ve birlikte kapıyı kapatıp odadan çıkıp gittiler.

Bu kadar düşüncenin arasında bir bu eksikti zaten. Yanaklarımdan süzülen yaşlara aldırmadan içinde bulunduğum duruma küfürler yağdırıp histerik bir kahkaha attıktan sonra uyumayı tercih edip yorganı başıma kadar çekip gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.

Bir süre uyuduktan sonra çok geçmeden yine her zamanki kabuslarımdan birini daha görmeye başlamıştım. Hep aynı başlangıç. Koskocaman bir boşluk ve karanlıkta telaşla koşuşturan insanların ayak sesleri vardı.

Ben yine istemsizce titriyordum ama bir türlü gözlerimi açamıyordum. İşte tam o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu. Rutin giden kabusumda birden bir takım görüntüler belirdi.

O kargaşanın içinde yerinden hiç kıpırdamadan orada öylece duran birini gördüm. John, evet bu John'du. Üzerindeki şık takım elbisesi ile yine çok çekici görünüyordu. Gözlerimi güçlükle aralayarak ona doğru odaklamaya çalıştım. O anda ellerinden yere damlayan kanları gördüm.

ADE [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin