Kahkaha attın ve gözünden düşen yaşları tekrar sildin. Ekrana acı gülümsemem ile baktım.

"Teşekkür ederim Soo Hyun, bana sayılı günlerimde sonsuzluğu verdin. Yeniden dünyaya gelecek olsam, yine seni severdim."

Elini ekrana doğru uzattığında ekrana elimi koydum. Deli gibi ağlıyordum, bütün semtin sesimi duyduğuna emindim. Kapı deli gibi çalıyordu, umursamadan Tae'nin ekrandaki görüntüsüne baktım. Saatlerce ağlayarak yüzüne baktım, yüzünü her santimine kadar ezberledim.

Ayağa kalkarak CD'i televizyondan çıkardım ve cebime koydum. Kapıyı açtığımda karşımda onlarca kişi bana meraklı gözlerle bakıyordu.

"Ne var!
Ne bakıyorsunuz!
Ağlayamaz mıyım?
Hepiniz çöplüğünüze siktir olup gidin!"

Aralarından sinirle geçtim ve eve doğru ilerledim. Eve geldiğimde ise duşa girip saatlerce ağladım. Soğuktan bedenim uyuşmuştu gözlerim kan çanağı olmuş, artık yaş gelmiyordu. Artık gözlerim dayanamayacak hale geldiğinde gözlerimi kapattım. Bileklerimi kesmeyi düşündüm, ama yapamadım. Korkak bir insandım ben. Korkağın tekiydim. Artık yalnızdım, eskisi gibi. Hiçbir yaşama amacım, sevincim yoktu.

3 ay sonra

"Soo Hyun, uyan kızım. Hadi hastaneye gidelim. Ateşin var."

Annemin elini alnımdan çektim ve diğer tarafa döndüm.

"Böyle yapman canımı yakıyor Soo Hyun! Ben senin annenim, senin canın yandığında benim de canım yanar. Bu hallerin beni ne kadar üzüyor bilmiyor musun? 3 aydır doğru düzgün yataktan çıkmadın, zorla yemek yediriyorum sana."

Gözlerimden akan yaşları sildim. 3 ay önce küvette uyuya kaldığımda soğuktan ölmek üzereyken annem eve gelmişti. Beni bir şekilde hastaneye yetiştirmişti. Daha sonra da her şeyi öğrenmişti. Her zaman yanımda oldu, bir an olsun ayrılmadı. Bu durumdan babama bahsetmedik. Eğer babam öğrenirse asla yanımdan ayrılmaz, beni sorguya çekerdi.

"Tatile çık, sana Çin'de bir otel ayarladım. Kafanı dağıt, yeni insanlarla tanış. Yeni bir başlangıç yap, olur mu?"

Kafamı salladım.

"Ne zaman?"

"Bu akşam uçak kalkacak."

6 saat sonra

Valizlerimi alıp annemle vedalaştım ve taksiye binip havaalanına doğru yol aldım. Havaalanına giderken parkın önünden geçmiştik, Tae ile nerdeyse her akşam el ele tutuştup gezdiğimiz parkın önünden. Ağlamaya başladım ve elimi cama doğru uzattım.

"Acaba, iyi misiniz?"

Yaşlı ahjussi ağladığımı fark etmiş olmalıydı.

"Hayır, bir sorun yok."

Havaalanına geldiğimde direk uçağa bindim. Binmeden önce tekrar telefonumu kontrol ettim. Tae gittiğinden beri hergün ona yüzlerce mesaj atıp aramıştım, ama bir cevap alamadım.

1 gün sonra

Otel odamdan hazırlanıp çıktım, yaşadığım şeyleri yavaş yavaş atlatmaya çalışıyordum. Annem olmasaydı, şu an mezarda sadece kemiklerim kalmış olacaktı.

Otele geldiğimde bir Koreli arkadaş edinmiştim, ikimiz de Çince konuşmaktan aciz olduğumuz için beraber geziyorduk. Çok tatlı birisiydi, uzun; sarı saçları vardı ve çok kibardı.

"Dün akşam birkaç yer araştırdım. Otelin biraz uzağında bir yer var. İnsanlar oraya dileklerini yazıyor ve bunu bir kutuya koyup oradaki demirlere kilitliyorlar. Anahtarı da bizde kalıyor."

Tabağımdaki yemeklerden başımı kaldırıp Ha Neul'un yüzüne baktım.

"Hoş bir yer gibi görünüyor."

"Gitmek ister misin?"

"Neden olmasın?"

Gülümseyip yemeklerimizi bitirdik. Otelden çıkıp oraya doğru yol aldık. Sabah çok erken olduğu için sayılı kişiler vardı. Ben de elime bir kağıt ve kalem alıp yazmaya başladım.

"Her şeyin hayal olmasını isterdim. Yaşadığım tüm şeylerin rüya olmasını. Ya da onun her şeyi hatırlayıp bana geri dönmesini. İkisi de imkansız, bu yüzden ben bir şey istemiyorum, dilemiyorum da."

Elimdeki kağıdı katlayıp kutuya koydum ve en uzak demirin olduğu yere doğru ilerledim. Kafamı yerden kaldırdığımda önümde gri saçlı, yaz olmasına rağmen siyahlara bürünmüş bir adam gördüm. Önüne döndüğünde Taehyung olduğunu fark ettim. Yüzüme baktı ve öylece yanımdan geçti.

"A-acaba!"

Arkasını dönüp bana baktı.

"Beni hatırlamıyor musunuz?"

"Üzgünüm, arkadaşım mısınız? Hafızam çok kötüdür. Kusuruma bakmayın lütfen."

"Hayır, değilim. Sizi biri ile karıştırdım."

"Önemli değil."

Gülümseyip eğildi ve ben de eğildim. Taehyung çıkınca olduğum yere yığılıp ağlamaya başladım. Ha Neul koşarak yanıma geldi.

"Sorun ne?!"

Beni kollarımdan tutarak sarstı.

"Soo Hyun! Kendine gel!"

Kafamı omzuna koydum ve ağlamaya devam ettim. Elimdeki kutuyu bi kenara fırlattım ve Ha Neul'un kolumdan tutup beni kaldırmasına izin verdim. Otele geldiğimizde de ona kendimce sorunlarım olduğunu söyleyip odama geçtim.

Ben mahvolmuştum.

Hayatım kararmıştı.

Sadece ölmek istiyordum.

Yorum olarak veya özelden bana soru sorabilirsiniz, final bölümünden sonra soru cevap yapacağım.

Final 2.0

Goodbye, My Love.Where stories live. Discover now