Endişeli bir kardeşlik duygusuyla hepsi alelacele aşağı indiler. Ellerdeki lambalar madene çöken ölüm sessizliğinin içinde sallanıp duruyordu; emeklercesine iki büklüm, tek sıra halinde galeriler boyunca koşuyorlar, bir yandan da hızlarını kesmeden birbirlerine sorular sorup kısa yanıtlar veriyorlardı: Göçük nerede acaba? Yan damarda olabilir mi? Hayır gümbürtü aşağıdan geliyordu, kömür taşıma hattından! Bacaya varınca hemen içine daldılar, yara bere içinde kalacaklarını umursamadan üst üste yığıldılar.

Derisi dünkü dayağın kızarıklığını hâlâ koruyan Jelin o gün işten kaytarmamıştı. Yalınayak katarın ardından koşuyor, havalandırma kapılarını birer birer kapıyordu; bazen, bir çavuşla burun buruna gelme tehlikesi olmadığında sondaki vagona çıkıyordu, uyuyup kalır endişesiyle bunu yapmayı yasaklamışlardı ona. Ama asıl eğlencesi, katar başka bir katara yol vermek için durduğunda ön tarafta dizginleri tutan Bébert'in yanına gitmekti. Lambasını yanına almadan sessizce yaklaşıyor, arkadaşına etini morartacak bir çimdik atıyor; sarı saçları, kepçe kulakları, karanlıkta ışıl ışıl parlayan ufacık yeşil gözlerinin aydınlattığı zayıf yüzüyle akla gelmedik şaklabanlıklar icat ediyordu. Sağlıksız bir erken gelişme içindeki bu çocuk, hayvanlıktan henüz insanlığa geçmiş eciş büçüş bir canlının şüpheli zekâsına ve kıvrak hareketlerine sahipti.

Öğleden sonra, Mouque, vardiya sırası gelen Savaş'ı çırakların yanına getirdi; atın kör bir hattın başında durup soluduğunu gören Jeanlin, Bébert'in yanına sokuldu:

"Neyi var bu moruk numaracının? Zınk diye duruveriyor... Onun yüzünden bacağım kırılacak."

Bébert cevap veremedi, çünkü diğer katar yaklaştığı için neşelenen Savaş'ı dizginlemek zorunda kaldı. Beygir, ta uzaktan, arkadaşı Trompet'in kokusunu almıştı, madene indirildiği ilk günden beri büyük bir sevgi besliyordu ona karşı. Tevekkülünü ve sabrını genç arkadaşına geçirip onu rahatlatmak isteyen yaşlı bir filozofun şefkatle karışık merhametiydi bu sanki; çünkü bir türlü bu ortama alışamayan Trompet, vagonları isteksizce çekiyor, hep başı öne eğik vaziyette duruyor ve karanlıkta görmeyen gözlerle sürekli güneşin özlemini çekiyordu. Bu yüzden, Savaş, Trompet'e her rastladığında başını ona doğru uzatıp silkiniyor, cesaretlendirici bir okşayışla onu yalıyordu.

"Vay canına!" dedi Bébert, "işte yine birbirlerini yalıyorlar!"

Trompet geçip gittikten sonra Savaş'la ilgili soruya yanıt verdi:

"Sen aldırma bu ihtiyara, ne kurnazdır o!.. Böyle durduğu zaman bir engeli hissetmiş demektir, bir taş ya da bir çukur olabilir mesela, canının kıymetini bilir, bir yerinin kırılmasını hiç istemez... Ama bugün şu kapıya niye taktı bilmiyorum. Kapıyı itiyor, orda çakılıp kalıyor... Sen bir şey hissettin mi?"

"Hayır," dedi Jeanlin. Sadece su var, dizlerime kadar çıkıyor."

Katar yeniden yola koyuldu. Bir sonraki seferde havalandırma kapısını bir kafa vuruşuyla açan Savaş tekrar durdu ve ilerlemek istemedi, titreyip kişniyordu. Sonunda ani bir kararla öne atıldı.

Kapıyı yeniden kapayan Jeanlin geride kalmıştı. Eğilip, içinde bata çıka yürüdüğü su birikintisine baktı; lambasını kaldırdığında payandaların sürekli sızan suyun etkisiyle bel vermiş olduğunu fark etti. O sırada, karısı doğum yapmak üzere olduğu için ocaktan aceleyle çıkan Chicot dedikleri kazmacı Berloque geçiyordu yanlarından. O da durup payandaları inceledi. Jeanlin katarına yetişmek için ileri doğru atıldığı sırada, aniden korkunç bir çatırtı duyuldu, göçen toprak adamı ve çocuğu yutmuştu.

Sonra ortalığı büyük bir sessizlik kapladı. Göçüğün yarattığı esintiyle havalanan kalın bir toz bulutu galerilere yayılmaktaydı. Tozdan gözleri görmez olmuş, solukları tıkanmış madenciler, dört bir yandan, en uzak şantiyelerden iniyorlardı; ellerinde sallanan lambalar bu köstebek deliklerinin dibinde koşuşan bu kapkara insanları pek aydınlatamıyordu. Göçük alanına ilk ulaşanlar bağırarak arkadaşlarına seslendiler. Dipteki damardan gelen ikinci bir kafile galeriyi tıkayan göçüğün öbür yanında kalmışlardı. Tavanın en fazla on metrelik bir bölümünün çöktüğü hemen anlaşıldı. Hasar pek ciddi değildi. Ama yıkıntıların altından can çekişen birinin iniltisi geldiğinde herkesin yüreği sıkıştı.

GerminalWhere stories live. Discover now