15.Bölüm ❄ Han

Start from the beginning
                                    

"Tamam tamam." Adam başını salladı. "Çan çalınca yemek saati gelmiş demektir, lordum. İsterseniz yemeği odaya da getirtebilirsiniz ama bu ekstra ücret ister."

Kyron, yeterli miktarda parası olmadığı için içinden bir küfür savurdu. "Pekâlâ. Yemekler nerede yenir?"

"Burada, lordum," deyip, başıyla durdukları büyük salonu işaret etti han sahibi. "Burada yenir."

Kyron ufak bir baş selamı verdikten sonra yukarıdaki odalarına gitmek için adımlarını arkaya doğru attı. Diğerleri de onun peşinden geldi.

Alina, Lissa'ya, "Neden öyle bir şey dedin?" diye sordu sorgulayıcı ve biraz da kızgın bir şekilde. "Bu utanç vericiydi!"

Kyron gülmesini bastırdı.

Lissa, "Onu kaçırdık, ondan dolayı kelepçeli mi deseydim?" diye homurdandı beline kadar uzanan koyu sarı saçlarını ensesinde toplarken.

"Orada yardım istememene şaşırdım açıkçası," dedi Kyron, Alina'ya. Merdivenin sonuna geldiler, diğer kata çıkmak için koridor boyunca yürümeye başladılar.

Alina başını dikleştirdi. "Bizim evli olup kelepçelerle fantezi yaptığımıza inanan aptal bir adamın bana yardım edebileceğini sanmıyorum."

Kyron kahkaha attığında Alina ona somurtarak baktı. Kızın bakışları, Kyron'un mavi gözlerinden dudaklarına indi.

"Ağabey," dedi Lissa. Alina, Kyron'a bakmayı bırakıp gözlerini Lissa'ya iliştirdi. "Yemekleri odaya getirtecek kadar paramız var mı?"

Kyron iç çekti. "Bilmiyorum ama muhtemelen yoktur. Han parasını bile zorla çıkardım."

"Tanrı adına!" dedi Alina usanmışçasına. "Açlıktan ölecek miyiz?"

"Hayır, aşağıya ineceğiz," diye mırıldandı Kyron kararsızlık içerisinde. Alina'nın yüzündeki şaşkın ifadeyi gördü. İkinci kata giren merdivenlerden çıkmaya başladılar. Kyron tozlu korkuluklara tutundu. Gerçekten pisti; eline yağlı bir şey geliyordu.

"Bu kelepçelerle mi? Bir daha evli ve ateşli rolünü oynamak istemiyorum. Gerçekten hoş olmuyor."

Kyron gülümsedi. "Görünüşe göre öyle yapacağız, prenses." İkinci kata çıktıklarında, birinci kata nazaran daha pasaklı bir yer olduğunu gördü. Odaya girmek için sağa doğru yürümeye başladılar.

"O zaman ben gelmiyorum," dedi Alina inatla. "Ya da dur, gelebilirim. Bu, sizi ispiyonlamak için güzel bir fırsat olur."

"Aslında tam aksine, senin deli olduğunu düşünürler. Çünkü bu kıyafetlerle ve yüzündeki bu tozlarla hiç de prenses gibi görünmüyorsun."

Alina kaşlarını çattı ve elini yüzüne götürdü. "Beni tanıyan biri vardır elbet, buna inanıyorum. Tanrı bana bir yol gösterecek."

"Seni tanıyan biri... Hımm..." Kyron tek kaşını kaldırıp Alina'ya baktı. "Bilemiyorum, buradaki insanlar pek de kraliyet soyundan gibi gözükmüyor. Hepsinin üzerinde at pisliği ve saman var."

Alina yüzünü buruşturdu. "Sen gerçekten çok kötüsün."

Kyron'un gülümsemesi genişledi.

Adamın bahsettiği odanın önünde durdular. Kyron elindeki anahtarı kapı deliğine soktu ve çevirdi. İçeriye girdiler.

Kyron içeriye göz attı. Beyaz ama biraz sararmış kirli çarşaflarla sarılı üç dar karyola, iri taşlar ile düzenli bir şekilde dizayn edilmiş duvarların ve tahtalarını muhtemelen kurtların yediği komodinlerin yanındaydı. Üzerinde parşömenler, ucunda kuş tüyü olan mürekkepli kalem ve yarısı dolu siyah mürekkep olan masanın ortasında, içindeki şarabın yarısı halıya ve masaya dökülüp parşömenleri ıslatan sahte yakut kakmalı bakır bir şarap sürahisi vardı. Pencereler kapalıydı; kapalı pencereleri örtüp odayı daha fazla kasvetli, karanlık yapan küf kokulu, beyazlıktan yoksun hale gelen perdenin alt tarafları biraz yırtılmıştı. Duvardaki, çerçevesi yaldızlı taşlardan yapılmış, eski çağlardaki çıplak kadınları gösteren kalitesiz mozaiğin birkaç taşı yere dökülmüştü ve odayı temizlemeye kimsenin zahmet etmediği gibi dökülen taşları da almaya kimse zahmet etmemiş gibiydi. Odadaki yatakların karşısındaki dar, boyası çıkmış bej rengi kapı lavaboya açılıyor olmalıydı. Kapının sağında ise içinde külleşmiş odunların bulunduğu şömine, şöminenin yanı başındaysa kahverengi, yumuşacık postlarla sarılmış birkaç iri minder vardı.

Kyron buranın ne kadar berbat bir yer olduğunu düşünmeden edemedi. Gerçekten de çok kötüydü. Lissa'nın ve Alina'nın da böyle düşündüğünü, başını çevirdiğinde yüzünü buruşturarak bakan gözlerden anladı. Kyron ile Lissa'nın koku duyusu daha fazla olduğu için çürümüş elma ve küf kokusunu Alina'dan daha fazla alıyorlardı.

"Burası bizim mağaradan da berbatmış," diye söylendi Lissa, gözlerini avını arayan bir avcı edasında orada burada gezdirirken.

"Bizim evdeki yataklarda en azından temiz çarşaflar ve insanları ısıtmaya yarayan postlar var."

Alina'nın yüzü ağlamaklıydı. "Yataklar neden sarı?"

Lissa elini umursamazca salladı. "Değiştirmelerini söyleriz."

"Tabii yaparlarsa," diye homurdandı Kyron. "Şimdiye kadar yapmayan insanların sırf biz istiyoruz diye burayı temizleyeceklerini sanmıyorum."

"O zaman biz de çantadaki kürkleri sereriz."

"Birkaç gün idare etmek zorundayız," dedi Kyron. "Ardından başka bir hana gideriz."

"Eve gitmeyi düşünmüyoruz yani?" Lissa adımlarını içeriye doğru atarken Kyron elinin tersiyle kapıyı kapattı.

"Şu anlık öyle bir düşüncem yok."

"Ne iyi!"

"Daha iyi bir fikrin varsa söyle, Lissa."

"Daha iyi fikrim, burayı temizlemek, ağabey... Leş gibi kokuyor. Buraya at falan mı soktular acaba?" derken etrafı kokladı Lissa. "Giderken birkaç eşya ödünç alırız."

"Çalarız?"

"Hayır, ödünç alacağız!"

Şafağın AnısıWhere stories live. Discover now