6.Bölüm ❄ Kurtlar

Mulai dari awal
                                    

Alina bıkkınlıkla kaşığı aldı ve oymalı tahta tabaktaki dana yahnisine kaşığını bandırdı. Onunla konuşmaya niyeti yoktu ve olacağını sanmıyordu. Ancak deli gibi susamıştı. Bunu dillendirmeli miydi? Sanmıyorum.

Susuzluğunu biraz giderebilmek için gümüş kadehi aldı ve başına dikti. Onu içtikten sonra yüzünü ekşitti. Yahniyle şarap gerçekten de uymuyordu. Ama bunu kısa sürede boş verip yahniyi yavaşça yemeye devam etti.

Ona, başımda ne dikiliyorsun, gibi sorular sormak istiyordu ve haklıydı da. Ancak dilini oynatıp tek kelime etmek istemiyordu. Zaten başında dikilmesi çok da rahatsız etmiyordu.

Kyron onun düşüncelerini okuyormuşçasına, "Susamış görünüyorsun, su ister misin?" diye sorduğunda, Alina, evet diye haykırmamak için kendini zor tuttu ve bu soruyu da karşılıksız bıraktı. Kyron, kızın yüzüne dikkatle baktı. "Evet, istiyorsun."

Alina, adama kötü kötü bakışlar attıktan sonra Kyron ayaklandı ve kapıdan çıktı. Birkaç saniye sonra, elinde bir sürahiyle ve bakır maşrapayla geri döndü. Aynı yere oturup sürahideki suyu maşrapaya döktü, Alina'ya uzattı. Alina, suyu almadığında Kyron bezginlikle iç geçirdi ve maşrapayı tepsiye koydu.

"Bu akşam masa, daha yumuşak bir yatak, halı ve kıyafetler getireceğim sana. Burada kaldığın müddetçe, misafirime kötü davranacak değilim."

Alina yutkundu. Kalbi hızlı atıyordu. "Benden ne istiyorsun?" diye tısladı bir yılan edasında, gözlerini kısarak.

Kyron, bu soruyu bekliyormuşçasına hiç şaşırmadı. "Senden istediğim bir şey yok. İstediğim şey sensin."

"Anlamıyorum. Neden beni istiyorsun?"

Kyron, Alina'nın daha önce fark edemediği ancak elinde olduğunu anladığı şaraptan birkaç yudum aldı. "Çünkü güzelsin."

Alina, bu ani iltifat karşısında ona saf saf baktı. "Bu, beni kaçırmanız için iyi bir sebep değil."

"Ve zekisin."

Göz devirdi. "Sen de aptalsın."

Kyron kıkırdadı. "Genelde bunu söylemezler." Sonra ciddi haline büründü. "Buradan çıkmanın hiçbir yolu olmadığını anladın, değil mi?"

Evet, Alina artık bunu biliyordu ama dile getirmedi. Yalnızca gözlerini kaçırdı.

"Güzel," dedi adam. Tam arkasını dönüp gidecekken durdu. "Özel olarak istediğin bir şey var mı?"

"Evet, var." Alina, Kyron'a hevesle baktı. "Sorularımı cevaplayabilir misin?"

Kyron birkaç saniye düşündü. Sonra kararsızlıkla, "Sadece bazılarını," dedi. Tekrar yerine oturdu.

Alina başını salladı. "O zaman basitten başlayalım. Siz tam olarak kimsiniz?"

"Morhuyd ailesi. Şu an burada yaşıyoruz ve ailemizin geri kalanı diğer dağda. Sürüyle beraber."

Alina ona anlamazlıkla baktı. Sürü derken ne kastettiğini anlamamıştı ama bunu sormadı. Ve bu mağaranın, bir dağda olduklarını anladı. Zaten Kyron bunu saklama ihtiyacı duymuyordu. "Peki ya siz... tam olarak nesiniz?" diye sordu gözlerini kısarak. Cevap gelmeyince ekledi: "Yani ağabeyin bir kurttu. İnsan oldu. Biraz gerçekdışı ve bu şey, bir büyüyle olacak bir şey değil. Ve neden bir evde değil de bir inde yaşıyorsunuz? Bu, garip şeyler olduğunu gösterir."

Kyron bunu cevaplamakta oldukça kararsız görünüyordu. "İyi, dürüst olacağım. Nasıl olsa ağabeyimi görmüşsün." Omuz silkti, mavi gözleri Alina'ya bakmıyordu. "Biz, kurttan insana, insandan da kurda dönüşebilen canlılarız. Fiziksel gücümüz, diğer insanlara göre daha fazladır ve kolay kolay da canımız yanmaz. Ama bu, derimizin demirden olduğu anlamına gelmez. Basit bir şekilde yaralanabiliriz; tıpkı diğer insanlar gibi. Koku alma duyumuz fazladır. Duyma duyumuz da fazladır. Mesela biriyle bir şey konuşurken, beni duymuyor zannedebilirsin ancak ben gayet de iyi duyarım. Ve bunu belli etmemekten de hiç çekinmem. Bunu uzmanlıkla yapmayı öğrendim." Aklına bir şeyler getirmeye çalışıyormuş gibi sıkıntıyla kaşlarını çattı. "Bir sürümüz var. Sürümüz epey kişiden oluşuyor. Buna ailem de dâhil olmak üzere. Yani saymaya kalksam bitiremem. Ben ve kardeşlerim, sürüyle yaşamıyoruz, ancak dolunayda buluşuyoruz."

Alina bunu bekliyordu, bu yüzden bayılacak kadar fazla şaşırmasa da korku, ürktü. Ondan uzağa, duvara sığınmak istiyordu ancak bu onu, daha fazla korkak göstermekten başka bir işe yaramazdı. Yüzünün aldığı şekli görmek istemiyordu ancak güzel bir ifadesi olmadığı kesindi. Yutkundu.

"Sorun yok, Alina Myrina," dedi adam, garip bir şekilde güven verici bir ses tonuyla. Bu ses tonu, bu yaratıklarda özellik gibi bir şey miydi? Alina öyle olmasını umuyordu.

"Sorun var," dedi Alina. Ağzını açıp bir şeyler daha diyecekken Kyron onu durdurdu.

"Soğuk ormanda kardeşlerinle, kahverengi bir kurdun saldırısına uğradığınız günü hatırlıyor musun?" diye sorduğunda, Alina'nın başını sallamasıyla beraber devam etti. "O kurt, bizim sürüden değildi. Ve biz, barışçıl olarak bilinmemize rağmen, bizim sürüden olmayanlara karşı pek de nazik değilizdir. Doğamızda bu var. O kurdu parçalayan beyaz kurdu hatırlıyor olmalısın. O bendim, seni ilk orada gördüm, prenses." Gülümsedi.

Alina, buralarda bir uçurum gibi bir şey olsa, hiç tereddüt etmez ve kendini atardı. Ellerini alnına gömdü. "Tanrım."

"Ne oldu? Başka soru sormayacak mısın?"

"Öğrenmek istediklerimi öğrendim ve öğrenmemeyi tercih ederdim," dedi Alina. "Çok garip yaratıklarsınız. Annem eskiden bana masal okurdu ve bana okuduğu masallarda da böyle değişik şeyler vardı." Daha fazlasını anlatmadan önce kendini susturdu. Onun, kendisiyle ilgili bir şey öğrenmesini istemiyordu.

Adam gülümsedi. Gülümsemesi gerçekten ama gerçekten çok muazzamdı. Mavi gözleri kısılıyor, yüzü bir ninni gibi aydınlanıyordu. "Ah, bu insanlar..."

"Madem burada bir mahkûm olarak tutuluyorum, -suçsuz olmadığım halde- bari şu zinciri çıkar. Kelepçe, bileğimi acıtıyor."

"Durumu çabucak kabullenmişsin, Rule."

"Hayır, kabullenmedim. Yalnızca bu zincirlerin berbat olduğu fikrine kesin olarak vardım."

"Burada bir mahkûm değilsin."

Alina kıkırdadı. Ama bu gülüş, huzurdan yoksun, sevimsiz bir gülüştü. Bileğindeki kelepçeyi gösterdi. "Zincire vuruldum. Berbat bir mağaranın odasında zorla tutuluyorum. Bu odadan dışarıya tek bir adım bile atamıyorum ama sen bana bir mahkûm olmadığımı söylüyorsun. O zaman söyle bana, öyleyse ben neyim?"

Kyron ayağa kalktı ve üzerini silkti. "Birkaç gün sonra seni mağaranın dışına biraz gezmeye çıkaracağım. Kaçma planı yapıp yapmaman senin tercihin ancak yapmamanı öneririm. Aksi takdirde, istediğine ulaşamamanın acısıyla, büyük bir hayal kırıklığına düşmüş olarak bulursun kendini. Şimdi benim bir yere gitmem gerek. Lissa mumlarını tazeleyecek."

Şafağın AnısıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang