1. bölüm

71.3K 1.5K 89
                                    

RÜYA'LAR GERÇEK OLSA
TÜR: Aksiyon, Romantik, Tutku (Ara sıra komedi)
1.BÖLÜM 

"Sen bana hakaret mi ettin?" diye sordu Şahin. Ürkütesi yağız görüntüsü önünde, kale kapısı gibi sağlamca belirmişti. Bırak ittirmeyi, üzerine koçbaşıyla salsa, yıkılmaz, devrilmez bir tabuya bürünerek kendini keşfettiriyordu. Hani rüyayla gerçek içiçe geçmişti ya, dokunup adamın kasını, adale sayısını, beden dilini keşfedesi geliyordu içinden. Yok ya! Ne fesat bir düşünce Rüya, sadece gerçek mi diye, yoksa neden elin adamı sokakta görüp, sırf rüyanda gördün diye mıncıklayıp, kalite kontrolü yapasın? Rüya gene hayal âlemine geçerken, adam dişlerini sıkarak kızı çimdikler gibi başını sarstı. Kız derhal kendine geldi. Oscarl'ık film gibi adamı açık ara izlediğini o ana kadar fark etmemişti. 

Şahin bu dengesiz kıza haşin kaşlarının çatıklığında, yüzünün sertliğinin kasılarak gölgelenmesi kızın yutkunmasını sağlamıştı. Kaşlarının arasında yumru haline gelmiş, üç kocaman damar kabarmış ve 'kızım bu adam bela arıyor, çatacak kapısı olarak da seni bulmuş çalıyor' diyordu. Tabii belanın paratoneri olan Rüya, bunu keşfetmemiş olarak, bir de kırmızı halı gibi uzun dilini tutma eylemini aklının ucuna dahi getirmeyerek, narin gamzeli çenesini cüretle dikti gene havaya. Bu kadar karizmatik bir yakışıklıda, bu dem bir haşinlik, kızın gözlerini okşadığı kadar; yoruyordu.

"Sende özür dilemedin? Hep aynı şeyi yapıyorsun? Önce dalıp dünyamı talan edip, sonrada beni yıkık harabelerin içinde çekip gidiyorsun!" dedi Rüya fön çelikmiş gibi dümdüz koyu kahvelerini omzundan geriye öteleyerek. Kızgın mıydı güzel kaşlarının arasındaki vadi!

"Pardon!" dedi adam sanki biri suratına yumurta fırlatmış gibi. "Nasıl yapıyorum bunu? Hayallerinizi nasıl yıkıyorum?" diyen adamın yüzünde bariz bir şaşkınlık vardı ve kıza üşütmüş bir kız kurusu gibi baktığını, nitekim saklamak gibi bir gaileside yoktu.

"Nispeten, öyle!" dedi kız aynı saffetle saf saf.

"Seni ilk defa görerek bunu nasıl yapıyorsam... Rüya'larında mı?"

"Evet! Tam da rüyalarımda!" dedi kız ciddi bir sesle. Burnunu budalalara yaraşır bir gururla havalandırmıştı. Adam kıza çıldırmış gibi boş boş baktı. Ve kız nasıl bir falso verdiğini, kaçıklar dengesiz değil, hepten yitik gibi konuşarak, nasıl bir deli durumuna düştüğünü idrak ettiğinde iş işten çoktan geçmişti.

Şahin sıkkınca etrafına bakındı. Sonra bir anda o berrak yeşiller kısıldı ve sislerin arkasında gibi parlayan bir aydınlanmayla, kaşları hafifçe havalandı. Yüzü süt liman olmasa da, daha sakin ama hala aynı sertliği koruyan bir üslupla, "Telefonun var mı?" dedi kalburüstü bir konuyu konuşur gibi. Bakışları titizce etrafı turluyordu. 

Rüya şaşkınca gerçekler aliminden, rüyalar alemine tekrar boyut atlarken, "Telefon...?"dedi sadece alık alık bakarak. Bu adam; rüyasındaki gördüğü çapkın hergeleden daha hızlı bir hovarda çıkmıştı! O en azından, üniversiteye kadar sabretmişti ama bu herif dakika bir gol bir yaparak açık arayı kapamıştı.

Adam kızın yüzüne süzme salak gibi baktığını görünce, "Sen de anlayış bozukluğu mu var? Her kelimeme teyit bekliyorsun... Telefon dedim, var mı?"

Genç kız adamın hakaretiyle yüzüne iki tane çakılmış gibi irkilerek kendisine geldi. Kibirli gözlerine üstün bir eminlikle bakarak, "Sana ne! Sen Türk Telekom bayisi misin?" diye içine kaçmış dengesiz sesiyle sordu.

Adam dişlerini sıktı. "Bana bak! Zaten vaktim yok. Varsa ver, yoksa çekil önümden olan birisini bulayım..."demişti ki Şahin, istikrarın hâkim olduğu zeki gözleri ilerideki bir noktaya takıldı. Her ne kadar ifadesiz yüz şeklinden bir şey anlamasa da kız, apansız bir manevrayla seri bir şeyler düşündüğünü hissetti. Garip!

Şahin biraz ufalarak boyunu küçülttü. Yani deveden cüce olması ne kadar imkansızsa, o kadar kızı kendisine set etti. Abanoz gölleri gibi berrak olan sertleşmiş yeşilleri, kahveleri irice açılıp titreşerek şaşkınca bakan masum kızın paniklemesine fırsat vermeden, kalın kollarını beline doladı. Daha ne olduğunu kavramasına müsaade etmeden, kaldırım kenarına park edilmiş aracın arasına oyuncak bebek ayakları yerden kesilerek sıkıştırıldı. Şahin kızı iyice bedenine çekip, iri pençeleriyle ensesine yapıştı. Rüya korkuyla çığlığı basacakken, genç adamın diğer elini şapadanak ağzına kapayıp "Sakın... ağzını açma! Eğer fevri bir hareket edersen, narin boynunu kibrit gibi kırarım." Dediğinde gözlerini kısacık bir an yan tarafa çevirdi. "Sana zarar vermeyeceğim, sadece burada dur ve şu lanet kollarını boynuma sar..."

Kız boyut atlamak ne kelime, gerçekle, hayaller arasında ışınlanıp bocalarken, neden kollarını o adamın boynuna dolayacağını düşünüyordu. 

Yani bir deli, rüyalarından hortlayan adam ona sarılıyor ve o sadece neden kollarını boynuna saracağını düşünüyordu! 

Bir adamın kollarında olma olmanın yarattığı farkındalık hissi, kalbinin atışlarının dehşet bir ritimde kulaklarında çınlamasına yol açtı. Ve bedeni adamın sert bedeninin ısısını hissedince, telaşlı bir kıvılcım içine düştü. Önce dilini-damağını kuruttu, sonra karnına düşüp, damarlarına kadar tüm düşüncelerini empoze ederek süzüldü. Adam bedenini yaklaştırdığında, anason ve tütün katkılı elit bir parfüm kokusu ilk andığı nefesinde haince genzine süzüldü. Garip bir kokuydu ama bu kokuyu biliyordu! Lanet olsun ona sarılan ilk erkek oydu ve nereden bilebilirdi ki! 
Şahin dişlerini sıkarak, kızın perdelediği güzel saçlarının kıyısından arkaya baktı. Dişlerini sıkarak derin bir nefes aldığında, misk kokusunu hissettiren, cennet kokusu gibi, ona çocukluğunu hatırlatan bir koku genzine yayıldı birden genç kızın yüzüne bakarak "Tarçın!" dedi garipçe. Eğer Rüya'nın ağzı kapalı olmasaydı ona sabah tarçınlı kek yaptığını söylerdi. Adam derince iç gerince defa farklı ama aynı coşkuyu sunana ayrışımla diğer koku genzini gıcıkladı. "Vanilya... Nesin sen? İki bisküvi arası lokum mu?" Kız şaşkınca bakan şapşal gözlerini kırpıştırdı. Bu herif tazı gibi onu kokladıkça, kız korudan kollarında titremesi gerektiğini biliyor ama garip ki, titremiyordu.

Ve hemen önlerinden sesler gelmeye başladı: İki tane siyah giyimli, uzun boylu bodyguard kılıklı adam, ellerini bellerine koymuş, bakışlarını panikle etrafta gezdiriyordu. Şahin kızı biraz daha kendine çekip, bacaklarını kısaltarak boyunu kısa bir adam formuna soktu. Bakışlarını adamların üzerinden çekmeden "Eğer lanet kollarını hemen boynuma dolamazsan, bu iş bittiğinde birisine dolayacağın kolların olmayacak." diye ciddi bir tehditle bedenindeki baskıyı şiddetle arttırıp, nefesini keserek ne kadar ciddi olduğunu uyarı değil, birebir belirtti.

Rüya inatla gözlerini iri iri açılmış, halde adama ötelerden gelen hayalet gibi bakıyor, ama kollarını boynuna bir türlü dolamaya cesaret edemiyordu. Artık hayal bitmiş, gerçekler zihninde fırtına toplayan katran karası korkunç bulutların şimşekleri gibi sertçe çakmıştı. Korkudan oniks gibi parlayan gözleri nemlenmiş, yüzündeki renk çekilmiş ve şu anda yanlış hissetmiyorsa, adamın kafası neredeyse boynuna gömülmüş halde duruyordu. Hayır ya, ilk defa bir adam ona dokunuyordu ve bu adam katil mi, sapık mı, cani mi, yoksa rüyalardan gelen meczup muydu, bilemiyordu! Ilık ve sığ nefesi boynuna çarptıkça, korkudan altına kaçırma raddesine geliyor, hızlı hızlı nefes alıp verdiği için göğüsleri adamın sert göğüslerinin arasında eziliyordu. Lanet olsun, incecik bir siyah bir tişört vardı adamın üzerinde ve koyu kahve deri ceketinin önü açıktı! Tüm hazinesi ona emanetti ve adamın gıkı çıkmadığı gibi, tepki bile vermiyordu.

Şahin göz ucuyla kızın güzel saçlarının arkasından baktı. "Şimdi bu tarafa dolandığını gördüm..."dedi uzun boylu zayıfça olan adam. Diğeri bakışlarını Şahin'le kıza çevirdi. "Habip... Ben de gördüğüme eminim..." derken yanındaki arkadaşının omzuna dokunup, pis pis sırıtarak "Şunlara soralım mı?" diye kalleş sesinin arsız ve ayarsız bir çirkefliğiyle sordu.

Şahin dişlerini sıkarken, farkında olmadan kızın beline doladığı kalın kolunu da sıktı. Rüya ağzına kapanmış bant gibi kuvvetli elin altında, acı içinde inleyince, ağzından çıkan boğuk ses adamın elleri arasında boğuldu. Şahin kıza sert bir bakış atarak uyardı. Rüya yutkunarak, huysuzca kıpırdanarak, adamın tüm sülalesini andı. Sanki bu sövme işini duymuş gibi irkilen adam, bu sefer kaşlarını çatarak kızın belini uyarırcasına daha çok sıktı. "Ağzını topla bücür, tüm saydıklarını içinde bile olsa sana yediririm..." der gibi içini okutarak garip bir kuşkuyla baktı.

Hah! Bir akıl okuması eksikti şehir eşkıyasının. Rüya yutkunarak iri gözlerini çevreleyen ürkek kirpiklerini kırpıştırarak yalvarırken, "Sabret!" diye tısladı adam. "Sana sarılmaya meraklı değilim, kemiklerin kollarımı acıttı."

Ay şimdi bayılacaktı. Kaçık adam birde bedenini beğenmiyordu. Kız başını sağa sola çevirmek isteyince, Şahin elinin altındaki ufak ağzı sertçe ufalayarak kızı bezdirmeye çalıştı.

Bakışlarını arkaya çevirdiğinde, iki adamın yoldan geçen bir adamı çevirip, ona soru sorduğunu görünce, derin bir nefes adı. Ve adamlar uzaklaşırken, elini genç kızın ağzından çekmeden evvel, bakışlarını genç kıza çevirdi. Bu sefer kızgınca değil, sanki gizli bir minnetle parlıyordu.

"Bak kusura bakma... Şimdi elimi çekeceğim ve sen ağzını açarsan, dişlerini yerden toplatırım. Tamam mı?"

Rüya ürkek başını kabullenir çekiniklikle hafifçe sallayınca, Şahin o güzel kahverengi gözlerinin içine uyararak baktı. Sadece bir an garip bir ışıltıyla parlayan gözlerinin, irislerinin çevreleyen retina siyaha yakın bir hale geldi ve tekrar büyüyüp eski donuk haline dönüktü. Elini hafifçe kaldırdığında "Ya sen manyak mısın? Ne yaptığını sanıyorsun sen? Ben senin ebenin..."dediğinde Şahin elini gerisin gerisi ağzına kapatıp "İyi ki uyardım, bir de uyarmasam..."diyerek kızgınca kızın ağzının üzerindeki ele baktı ve okkalı bir küfür etti. Birden kaşları çatılarak, gözlerine garipçe bakıp ellerini çekti. Bakışları kızın her an sülalesine en güzel şekilde ağırlayacakmış gibi edepsiz duran ağzına kaydı. Kızın mükemmel bir gül tomurcuğuna benzeyen büzülmüş dudakları titredi. Özelliklede alt dudağı. Bu hali Şahin'e ufacık, narin, savunmasız bir kedi yavrusunu hatırlattı. Fakat bu kız kedin daha çok, kedigillerden kaplana akrabaymış gibi gözleri dehşet bir vahşilikte parlayarak bakıyordu. Kız ağzını açacağı zaman, ona laf ebeliği sunma şansı vermeden arkasını döndü ve kıvrak bir leopar gibi iki aracın arasından çıktı.

Rüya ellerini iki yanda yumruk yaparak, az önceki temasın hükmünü hala teninde hükmü sürerken, titreyen bacakları bedenini taşıyamayınca yanındaki araca yaslandı ve aracın alarmı öttü. Şahin ağzının içinde homurdanarak uzaklaştı. 

"Sen... Sen nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi kızın sesi tiftikle dolmuş gibi hırıltılı çıkmıştı. Sinirleri değil, cinleri bile tepesine çıkmış layıkıyla horan çekiyordu. Hiç tanımadığı bir adamı rüyasından hortlamış, gerçek hayatta dibinde birmiş, bir de yetmemiş kucak kucağa hale gelmişti.

"Heyy!"dedi iyice uzaklaşan adamın geniş sırtına bakarak. Sinirle ayağını yere sertçe vurdu. "Lanet olsun kimsin?" dediğinde adam ona aldırmayarak caddenin karşına geçip, ara caddeye dalarak gözden kayboldu. İşte hayat tamda o anda, sessiz bir mim oyununa dönüştü genç kızın dünyasında!

Kız şaşkın, şok olmuş halde yaşadığı garip, esrarengiz anların büyüsü içinde bocalıyordu. Şu vakit rüyalarına atıfta buluyordu. Allah'ın cezası hayaller, sizin yüzünüzden elin kazmasını meşe palamudu sandım! Adamın şeytani derecede büyüleyici bir efsunla parlayan yeşil çam gibi bağlayıcı ve tutkuya sevk edici, ayartıcı gözlerini derhal aklından silmeye çalıştı. Hayır, bu adam rüyasında gördüğü adamın tıpatıp aynısıydı, hatta kokusu ve tenin sertliğiyle ama aynı zamanda değildi! Kafası iyice karışmadan arkasını döndü ve yere saçılıp, çamurlara bulanmış defterlerini almayı sonunda akıl etti. Herşeyini toparladığında, artık; bir işe yaramayacak olan notlarını geride çöpçü amcasına iş bırakarak orayı terk etti.

O sırada dar sokağa dalan Şahin, heybetli bedenine yaraşmayan bir kıvraklıkla duvar üzerinde yürüyen kedi gibi hızlı ve seri adımlarla gideceğe yeri varmak için zamanla yarışıyordu. Bu geri zekâlılar ondan önce oraya yetişirse, tüm işler iyice çıkmaza girerdi. Lanet olsun bu adamın ne bildiğini dahi bilmiyordu. Köseden dönünce büyük beyaz binayı geçti ve eğlence kafelerinin, lüks işletmelerin önünden hızla geçerek aradığı mekânı bulmaya çalıştı. Sonunda istediği yere geldiğinde, kapısında iki tane izbandut gibi güvenlikçi ayının durduğu mekâna girmekten, bir an olsun tereddüt etmeksizin kapıya atıldı. Takım elbiseli iri cüsseli genç adam, spor salonlarında yaptığı kaslı kolunu hava atarcasına kapının önüne siper edip, bedenini set gibi kurdu. Başını geriye atarak en az kendisi kadar iti olan adama kafa tutan bir sertlikle, "Beyefendi, giremezsiniz henüz açılmadı." diye ona uyarır nitelikte bilgi verdi.

Öfkesini yeterince ifade edecek söz bulamayan Şahin, bunu kendisine saklayarak korumaya sert bir bakış attı. Hiç yapmadığı bir şeyi yaparak hırçın tavırlarından kaçındı. "Çakal Mahmut'la görüşeceğim!" dedi sorgulayan dumanlı bakışlarını adamın üzerine yıkarak. 

Koruma bakışlarını etrafta gezdirdi. Gözlerinde genç adamın işkillenmesine mahal veren garip bir tedirginlik hâsıldı. Bunu saklamayı başardığını sandığı gerçekti. "Burada böyle birisi yok..." 

Atik bir zekayla hemen durumu empoze eden Şahin adamın gerginliğini derhal kavrayıp, sanki ulvi bir iş başarıyormuş gibi kendisini saklamaya çalışan adama, "Ben polis değilim! Çekil önümden, yoksa seni sağlıkçılar morga çeker..." diye ciddi bir çıkışma gerçekleştirdi. Kavgacı değil gerçeğin ta kendisiydi kelimeleri.

"Bakın, dediğim gibi şim..."dediğinde kapı açıldı ve genç, tıfıl, henüz otuzların başında, kısa boylu bir adam çıktı. Sırıtarak korumalara baktı. Şahin gözlerini korumaya çevirdiğinde, korumanın renginin apansız bir korkuyla değiştiğini görünce, aradığı adamın o olduğunu anladı. Şahin bakışlarını aradığı ama çevirirken, daha ne olduğunu anlayamadan koruma "Çakal, polis!" demişti ki, iki koruma birden Şahin'in koluna yapışarak, onu ekarte etme derdine düştü. Tıfıl görünümlü Çakal lakaplı adamın gözleri irilip, tabanları tazı gibi yağlamasına öfkelenen Şahin, dişlerini sıktı. Adamın yerinden o gibi fırlamasına yardım eden korumaya sert bir bakış atmasıyla yumruğunun yüzünde patlaması bir olmuştu. Sersemleyen koruma sarsıcı yumrukla geriye doğru bir adım giderken, Şahin "Bir daha başkasının içine karışma." diye emretti.

Şahin kolunu apansız sakız gibi yapışan diğer adamdan kurtaramayınca, korumayı sert bir kroşeyle yere yıktı. Birkaç saniye sonra pestillerini çıkardığı adamların yüzüne kızgınca bakarken, yumruk yaptığı eli bugün pek fazla kullanamayacağı kesindi. İçeriden telaşla koşarak gelen bir üçüncü koruma ayağının dibine yıkılan arkadaşına bakınca, derhal ellerini, Şahin'in uyararak baktığı kolundan çekti. Telim olur gibi yukarı kaldırdı. Yerinden fırlayıp Çakal herifin peşine son sürat koşan Şahin, nefes nefese kocaman sokağı arşınladı ama adamı bulamadı. Sonra ara sokaklardan birisinden bir arbede ses geldi. Hızlı adımlarını oraya çevirdi. Gördüğü manzara kan dondurucuydu. Çakal dediği adamın, az önce onu arayan adamlar tarafından sıkıştırıldığını ve kafasına silah doğrultulduğunu gördü.

"Lan!" dedi hiddetle. Ne diyeceğini bilemeyerek kısacık bir an soğukkanlılığını kaybetmiş ve derhal toparlamıştı. Lanet piç! Hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğuna inanmıyordu. Adamın gözlerindeki ihtirasın parıltıyı görünce sustu. Geniş gövdesindeki kaburgalarını acıtasıya vuran kalbi, göğsünün içinde davul gibi gümbürdeyerek atıyordu. "Bırak adamı?" diye ikaz etti.

Siyah takımlı adam, kibirli bakışlarını kısacık bir an ona çevirdiğinde, yanında arkadaşının olmamasına kızar gibi yardım dilenen bakışlarını etrafta dolaştırdı. "Birken, iki tane temizlik... Hem de ikisi de kendi ayaklarıyla geldi." Dedi kibrinin kurbanı olup sevinerek. 

Şahin ellerini yukarı kaldırıp görüş alanına soktu. Silahsız olduğunu belirterek, "Bak, eğer o silahı bırakırsan, sana çobanından daha fazla para veririm. Şimdi silahı bırak."

Önerisi adam tarafından dalgayla karşılanıp tiye alınmadı. "Yok ya! Sizin üçünüzün başına kesilen paradan daha fazla veremezsin..." Hırsı onca mesafeden bile Şahin'in içini burup, midesinin kasılmasını sağladı.

"Veririm..." sözleri, gözlerine ek olarak söylediğinin ciddiyetini destekliyordu. 

"Neyini? "dedi adam sırıtarak ve dişlerini sıktı. "Kirli donunu mu? İstemem kalsın!" Ve gözleri ışıldayarak Şahin'in arkasına baktı. "Evet, o parayı sen vereceksin ama elinle değil, cesedinle..."dediğinde Şahin başına dayanan silahla dişlerini sıkarak, okkalı bir küfür savurdu. Lanet olsun, bu salak nereden çıkmıştı?

"Çetin, üzerini ara boş gezmiyordur bu lavuk!" dedi çakalın darbelerle görünmeyecek hale gelmiş kafasına dayadığı silahı biraz daha ittirirken. Şahin, Çakal dene adamın titrediğini hissedebiliyordu. Konuşacak hali bile kalmamıştı ama son gücüyle yaşam için direniyordu. Yerde iki dizinin üzerine oturan adam ağlayarak gövdesinin üzerinde zor tuttuğu kanlı başını kaldırıp, "Abi, ne olur bı-bırakın gideyim... Ben bir şey bilmiyorum!" dedi yalvararak. Sesi varla yok arasında gidip geliyordu.

Adı Habip olan adam "Sus, lan! Sana ne bildiğini sorduk mu?" dedi ve Şahin arkasındaki adama yumruğunu gömdü. Seri bir bilek hareketiyle sıkıca sardığı elini kendine çekti ve silahlı bileğini kavrayıp, ters çevirdi. Şiddetle başparmağının nazik etine, yaptığı baskı adamın tutuşunu hafifletti. Adamın güçsüz elindeki silah yere düştü. İkinci kes yumruğunu yüzünün ortasına savururken, Habip'in sadece bir saniye ayırdığı bakışla, arkada bir arbede olmuştu. Şahin denen çam yarması arkadaşını yere yatırmış, kum torbası gibi yumruklarını yüzüne gömüyordu. Şahin hiddetinden çıldırmış şekilde kafasına silah dayayan adamı son kullanımı dolmuş peynir haline getirirken, arkasından duyulan silah sesiyle bedeni titreyerek durdu. Yumrukları kanlar içinde havada asılı kalırken, yakasını sıkıca kavradığı adamı yere fırlatıp, arkasını döndü. Ve Çakal denen adam kanlar içinde yerde yatarken gördü. Başındaki adam ruhsuz bir duruşla, ayakkabısına bulaşan kanı silkeledi. Soğukkanlı bir donuklukla bakıyordu. Şahin yerde yatan adamın silahını alarak ayağa kalktığı anda, arka sokaklardan birisinden siren sesleri gelmeye başladı. Bar korumaları kesin polise haber vermişti! Çakallar! Akılları sıra, kendileri aklayarak kurtarıp, Çakalı mahvedeceklerdi. 

Habip panikleyerek bakışlarını etrafta gezdirdi. Şahin'in ikazına aldırmayarak koşmaya başladı. Şahin silahı adama doğrulttu ama yerdeki adamı yumruklamaktan uyuşmuş parmağı tetiğe biraz geç bastı tabii adam hemen yanındaki köşeyi dönüp gözden kayboldu. Her işimi ters giderdi insanın. Yorgunluktan çöken bedeni artık isyan sinyalleri veriyordu. Öfkeyle yerde yatan yaralı adamın başına gitti kontrol ettikten sonra ve can çekişen adamın dibine diz çöktü. Lanet herif gözlerine bön bön baktı ve soru dahi soramadan, son nefesini verdi. Şahin öfkeyle yerinden kalkıp, hiddetle yaralı bir kaplan gibi haykırarak, ellerini saçlarına geçirdi. Bedeninde çalkalanan şiddetiyle, yanındaki kola kutusuna tekmeyi koyduğu anda gördüğü görüntü karşısında, yeri ve göğü inler gibi şiddet içeren okkalı bir küfür savurdu. 

Rüya gördüklerine hala inanmıyordu. Bacakları titriyor, bedeni donmuş vaziyette kaskatı taş kesiyordu. Kalbi, sanki o ahmak varlık ona teleks bile çekmeden bedeninden çekip gitmişti. Hâlbuki bu güne kadar oldukça iyi bir ev sahipliği yapmıştı. Gözleri irice açılmış ki, gözbebeklerini kaplayan şokun etkisi iki kilometre ileriden bile görünüyordu. Döşüne bastığı kitapları parmağının arasından kayıp, ayaklarının dibine halı gibi serildi. Eli kanlı katil! Rüyasında gördüğü adam, azman bozması manyak, ayaklarının dibindeki adamı ve katilinin ayaklarının dibindeki adamı gebertmişti. Şok olmuş gözleri, feveranla atan ürkek kalbiyle taş kesmiş gibi olduğu yerde donup kalması aptallıktı biliyordu ama kendinde kıpırdayacak gücü bulamıyordu. Hiçbir şekilde kıpırdayamadığı gibi, ne aklını kullanabiliyor, ne azalarını hareket ettirebiliyordu. Sadece şok olmuş halde bakıyor ve yutkunmaktan ileri gidemiyordu.

"Bakın ben..."dedi adam elindeki silahla yerde yatan adamı göstererek, Rüya göğsüne bastırdığı elini kaburgalarının içine sokmak ister gibi dürttü. 

"Be-ben... bir şey görmedim! Kö-körüm ben! Hatta şa-şayım, size değil, çöp kutusuna bakıyordum. Yemin ederim ki, içindeki olmayan kedilerin hayalini kuruyorum..."

İleriden polis sirenleri iyice yaklaşıyordu. Şahin dişlerini sıkarak "Bakın, aslında..." dediğinde Rüya gırtlağına kızgın yağ dökülmüş gibi acıyla kasıldı. "Ba-bakamam... dedim ya, körüm!"

"Lan, sen benimle kafa mı buluyorsun?" dedi adam artık zıvanadan çıkarak. Gerçekten sinirleri bozguna uğramış ve bir zerre bile geriye bırakmamıştı.

"Yo-yok, be-ben içki içmem..."

Adam kızın korkudan şok olmuş vaziyetini idrak ederek birde görgü tanığıyla uğraşamazdı. Seri bir hareketle üzerine atıldığında, kız geriye doğru sarsak bir adam attı. "Ya, körüm dedim, görmedim dedim, neden inanmıyorsun..." diye ağlayarak arkasını döndü, tabii kaçabilseydi.
Yazar notu: Hadi bakalım yorumlar....

Rüya'lar Gerçek OlsaWhere stories live. Discover now