son - iki gözünün gördüğü kadar mı dünya?

4.5K 332 324
                                    

Nereden estiğini bilmiyordum ama Jongin'in peşinden gidiyordum. Şehrin gürültülü trafağinde karşıdan karşıya geçerken insan kalabalığının biraz gerisinde onu takip ediyordum. Adımlarını hızlandırıyordu, bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi. Ara sokaklara girdiğimizde kafelerin önünde oturan insanların arasından geçerken durdu.

Kendimi en yakın duvarın arkasına atarken görünmemeye çalışarak kafamı eğdim ve ne yaptığına baktım. Kafasını arkaya çevirmiş, gözlerini yolda gezdiriyordu. Birşey arıyor gibiydi. En sonunda tekrar yürümeye başladığında elimi göğüs kafesimi parlamak isteyen kalbime götürdüm. Biraz soluklandıktan sonra fazla mesafe açılmadan onu tekrar takip etmeye başladım.

Yürüdük ve yürüdük.

En sonunda yeşillerin arasında, rengarenk parkı gördüğümde, adımlarımı yavaşlattım. Jongin çimenlin arasına yapılan çakıl taşlı yollardan geçerek parkta oynayan çocukların oraya doğru ilerledi. Fazla uzakta olsa da parkı görebilen bir banka oturmadan hemen önce onları gördüm. Koşarak Jongin'in kucağına atlayan Jiho'yu ve onun peşinden gülümseyerek gelen Jaehwa'yı.

Bu tabloyu sonuna kadar izledim.

Jiho'yu salıncağa bindirip sallayan Jongin'i, bu anı fotoğraflayan Jaehwa'yı izledim. Kalp atışlarım yavaşladı, yüzümden düşen damlalar hızlandı. Benim aksime şen kahkahalar atan Jiho mutluydu. Onun mutluluğuna ortak olan ebeveynleri mutluydu. O anda herşeyin çabucak biteceğine, bu kadar kolay aldandığıma lanet ettim. Salıncakta sallanan kardeşim, onu kadraja alan babamın yaptıklarına rağmen ayakta kalan Jaehwa ve...Oğlu yerine koyup gülümsemelerine ortak olan, gülümsemesine ortak olmak istediğim Jongin.

Onlar bir aileydi.

Gerçekler bir daha yüzüme vurduğunda bu sefer oldukça sessizdim. Hava sanki içimde kopan fırtınalara eşlik etmek istermişcesine kara bulutları gökyüzüne doluşturdu. Benim gibi Jongin de bunu farkettiğinde Jiho'nun salıncağını durdurdu. Jaehwa muhtemelen eşyaları toplamak adına banka doğru yürüdü. Gözlerimi onlardan çekip yanına oturduğum paspal adama baktım.

Uykulu bir ifadeyle bana bakıyor, elindeki gazeteye sarılmış şişeyi tepesine dikiyordu. "Burada oturup ağlayacağına, kendine bir tablo yaratsana," dedi sonra karnını kaşıya kaşıya kaşlarıyla biraz uzağımızdaki Jongin ve ailesini gösterdi. "O oğlan birazdan onları bırakıp gidecek, adımları hızlanacak sonra koşmaya başlayacak."

"Ne?" Dedim anlamayarak.

"Bu parkta her gün aileler, sevgililer geçip gidiyor, onlar da hafta da bir kez buraya geliyor," Güneşi kapatan kara bulutlar yoğunlaştı. "Ve o yakışıklı velet her yağmur yağışında onları bırakıp koşuyor, nereye koştuğunu bilmiyorum ama koşuyor işte."

Adama aldırış etmedim, gözlerimi tekrar parka çevirdiğimde, Jiho'ya şişme montunu giydirmeye çalışan Jongin'i gördüm. Jiho kaşlarını çatmış ona birşeyler söylüyordu. Jongin gülümseyerek saçlarını karıştırdığında ayağa kalktı ve ellerinden tutarak onu annesinin yanına götürdü. Ona yakışıyordu. Baba olmak ona herşey gibi çok yakışıyordu.

"Sende onun arkasından buraya geldiğine göre birlikte koşacaksınız."

"Nereye?" dedim.

"Bilmem," dedi bu sefer ve cam şişenin ağzını kapatıp yer yer sararmış ve yırtılmış gri montunun iç cebine koydu. "Sokaklarda gezen bir adamım ben nereden bileyim?"

Ağzını şapırtatarak kapşiyonunu kafasına taktığı gibi horlamaya başladığında, iç çektim. Parka tekrar döndüğümde Jongin yoktu. Pamuk şekerini yiyen Jiho'nun elinden tutan Jaehwa tam karşıma dikilmişti. Şaşkınlıktan dilim tutulmuşken, Jiho'nun iri gözleri daha da büyüdü.

koi no yokan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin