Bölüm On Bir - Kedi ve Fare

En başından başla
                                    

''Üzgünüm,'' dedi sarışın, mavi gözlere sahip muhafız. ''Ancak buraya gelen kim olursa olsun, öncelikle sorguya çekmem gerekir.'' Bir adım daha attığında, birbirine yaklaşan sarı kirpikleriyle bana bakmaya devam etti. ''Burada ne arıyordunuz?''

Beynime kan gitmiyormuş gibi hissediyordum, aklım yavaş yavaş uyuşuyor, yanan parmaklarımın acısı ona eşlik ediyordu. Karşımdaki genç adam benden bir yanıt bekliyordu ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Su içmek için çıkmıştım, mutfağı arıyordum, desem buradaki herkes büyücüydü, böyle basit şeyleri iki parmaklarıyla halledebilirlerdi belki, adam bana inanır mıydı? Banyo desem, odada banyo da, tuvalet de vardı.

Başka bir şey düşünmeliydim...

Ve bir şey bulamadan, ''Bilmiyorum,'' dedim. Muhafızın kaşları biraz daha çatıldı. ''Şey, bende uyur gezerlik var da... Başka bir yerde kaldığım zamanlarda bir anda kendimi evi turlarken buluyorum. Tamamen yerimi yadırgamaktan...'' Büyücülerde de uyur gezerlik olurdu değil mi?

Olsundu...

Sarışın adamın gözleri kısıldı, birkaç saniye öylece durdu. İçimden deli gibi inanmasını istiyordum ancak, inanmadığı apaçık belliydi. Bir anda kıvrımlı dudakları aralandığında, yalanıma karşılık vereceği hissiyle nefesim kesildi. Ağzım açıktı fakat hiçbir şekilde soluyamıyordum. Yüreğim ağzımda atıyordu. Tedirgin halimden kurtulmak amacıyla açık kalan ağzımı kapattım ve vereceği yanıtı bekledim.

''Burada neler oluyor!?'' Fakat bu sert ve öfkeli ses, kesinlikle karşımdaki sarışın muhafızdan çıkmamıştı.

Yolun sonuna gelmiş olduğum, duyduğum bu sesle iyice kendini belli etmeye başlarken, kendi kendime bir sürü, ''Hayır,'' dedim. Hayır, uyanıp buraya gelmiş olamazdı. Hayır, yapmaya çalıştığım şeyi bu kadar elime yüzüme bulaştırmış olamazdım, olmamalıydım.

Hayır, hayır, hayır!

Arkamdaki adım sesleri iyice yaklaşırken, büyük, siyah botlarının tam yanımda durduğunu gördüm. Yüzüme baktığını hissettim fakat gözlerimi kaldırıp yüzüne bakacak cesaretim olmadığından daha fazlasını yapamadım.

''Onu kudretli odanın kapısının önünde yakaladım.'' Muhafız bu cümleyi kurduğunda Alaz, birkaç saniye bekledi. Ardından, ''Ee?'' diye sordu devamını bekler gibi.

''Ve, herkese uygulanan prosedürleri uyguladım.''

''Yani, onu tepesinden aşağı bir iple bağladın, öyle mi?''

''Herkese uygulanan prosedür bu. Buraya kim gelirse, karşılaşacağı uygulama bu olacaktır.''

''Haklısın...'' dedi Alaz, gayet ciddi bir tavırla. Ardından derin bir nefes aldığını işittim, muhafıza doğru bir adım attığını gördüm. ''Sence o, herkes gibi duruyor? Onu buraya ne sıfatla getirdiğimi duymadın mı?'' dediğinde, beni bu denli savunması garibime gitmişti. Bir yandan, Alaz'ın neden beni sarayın en kutu zindanlarına attırmayıp korumaya çalıştığını düşünüyor, diğer yandan Bars denen muhafızın yüz hareketlerini inceliyordum. Sarışın adam hafiften afallamış gibiydi. Dudakları, hafifçe aralandı, ardından şaşkın görüntüsünü anında toparladı.

''Neden burada olduğunu sorduğumda, uyur gezerlik diye bir bahane üretti.'' dedikten sonra omuzlarını kaldırdı. ''Doğru düzgün bir açıklaması yok. Bu kapıya yaklaşmanın cezası zindandır. Onu zindana götürmeliyim.''

Zindan kelimesi, beynimde falsolu bir etki oluştururken gözlerimi kocaman açtım ve kendimi aklamak adına hızla araya girdim. ''Buraya isteyerek gelmedim!'' dedim, sesim daha çok ''lütfen beni zindana götürmeyin,'' der gibi çıkmıştı. ''Kapının arkasında ne olduğunu bile bilmiyorum.''

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin