Sevimsiz olaylar silsilesi;

Bắt đầu từ đầu
                                    

Bu mahallede normal olan insan yok; hepsi katil, hepsi sapık, hepsi pislik. Ama bir gün bu bok çukurundan kurtulacağımızı biliyordum. Ne olursa olsun, bu bataklıkta çürümeyecektim.

Sude'ye cevap vermek için otobüsten inmeyi bekledim. Temastan pek hoşlanmıyordum. Bu nedenle otobüs her zaman korkulu rüyam olmuştu, malûm arkadan yanaşmak isteyeninden tut da, gözleriyle seni soyana kadar birçok ahlâksız herifin olduğu kapalı bir alandı ama Sude yanımda olduğu için sorun etmiyordum. Sürekli arkamda ya da yanımda durup beni korumaya alıyordu. Otobüsten inince derin bir nefes alıp gülümsedim.

"Merak etme. Seni de, kendimi de kurtaracağım bu cehennemden." dedim elimi omuzuna koyarken.

Şaşırmıştı. Bir şey söylemek için araladığı dudaklarını son anda vazgeçip tekrar kapattı. Evet, kurtaracaktım onu bu boktan hayatından. Kendimi de. Dedemi de.
Her gün dayak yediği babasından, onu itip kakan halasından, vücudundaki -her gün yenisinin eklendiği- morluklardan kurtaracaktım. Aynı zamanda ben de dedemin olmadığı her anı fırsat bilip beni köle gibi kullanan, beni sürekli aşağılayan, annemin hatalarının acısını benden çıkaran dayımdan, bok yuvasından farksız o iğrenç mahalleden kurtulacaktım. Dedemi de yanıma alacaktım. Sonra her şey bizim için daha güzel olacaktı. Biliyordum, bir gün bu mahalleden çıkıp gidebilecek imkanı sağlayacaktık.

Şirketin güvenliğini sağlamakla görevli olan korumaya ufak bir baş selamı verip şirkete girmeyi düşünüyorduk ama öyle olmadı. Güvenlik görevlimiz bizi, içeri girmemize fırsat bırakmadan durdurdu.

"Ne oluyor Serdar Allah aşkına?" diye söylendi Sude sinirle.

Serdar etrafa göz gezdirdikten sonra bize doğru eğilerek önemli bir sır veriyormuş gibi fısıldadı: "Şirketin hisselerinin yüzde altmışı satılmış. Yeni ortak yukarıda, Kemal Bey bazı çalışanları işten çıkarıyor, bence pek gözüne görünmeyin."

Serdar'ın uyarısı beni pek etkilememişti. Sude de, ben de bu şirketin en iyi çalışanlarındandık. Elimizde kalan sadece işimiz olduğu için ikimiz de işimize dört elle sarılmış ve kısa zamanda tüm çalışanların takdirini kazanmıştık. Bizi işten çıkarmayı göze alamazlardı. Şu an daha çok şirketin satılmasıyla ilgileniyordum.

"Kime satılmış?" diye sorduğumda, Sude de; "Ve neden satılmış?" diye ekleme yaptı.

"Yeni ortağın zaten halihazırda bir şirketi ve birden fazla da işletme yeri varmış. Burayı da alıp o şirketine bağlamak istemiş. Yaşının büyük olduğunu biliyorum, çok başarılı ve güçlü biriymiş sanırım, çevresi varmış bayağı. Eh, Kemal Bey de gelirinin artacağı düşüncesiyle teklifi kabul etmiş." diye açıkladı Serdar. Ağzımız bir karış açık Serdar'ı izlemeyi bırakıp başımızı salladık. Bu kadar namını yürütmüş şahsı merak etmiştim doğrusu.

Sağa dönüp şirketten içeri gireceğim sırada sert bir şekilde birine çarpıp birkaç adım geriye sendeledim. Sinirli bakışlarımı, aynı sinirli bakışlarla bana bakan genç adama çevirdim.

"Önüne bakarak yürümeyi dene." dedi donuk bir ifadeyle. Kaşları oldukça çatılmıştı.

"Biraz daha yavaş hareket etmeyi dene." dedim ben de onu taklit ederek. Genç adamın yanında duran orta yaşın üstündeki adam bana kısık gözlerle bakarken ona da ters bir bakış atıp huzursuz bir şekilde duruşumu dikleştirdim. Tamam, önüme bakmamış olabilirdim ama biraz yavaş olsa çarpışmadan kendini frenleyebilirdi. Birinin bu erkeklere çift taraflı düşünmeyi öğretmesi gerekiyordu.

Serdar oluşmak üzere olan kaosu fark etmiş olacak ki, hızla yanımıza gelip elinde tuttuğu araba anahtarını bana kısık gözlerle bakmayı sürdüren yaşı büyükçe olan adama uzattı. "Arabanız şurada Rauf Bey." dedi, hemen ardından eliyle yolun karşısındaki gri arabayı işaret ederek.

CEHENNETNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ