Sevimsiz olaylar silsilesi;

Start from the beginning
                                    

"Dede." diye mırıldandım biraz endişe barındıran ses tonumla. Kafasını kaldırıp bana ışıldayan gözlerle baktığında devam ettim: "İyi görünmüyorsun, rahatsızsan hastaneye gidelim."

"Yok kızım, iyiyim ben. Yaşlılık hali işte, halsizleşiyor insan." İyi olduğunu söylese de içim rahat etmemişti. Bu aralar çok sık halsizleşiyordu ve bu benim endişelerimi artırıyordu. Yarın işten izin alıp onu hastaneye götürmeyi aklıma not edip sofradan kalktım.

"Ben gidiyorum, geç kaldım zaten." dedim, hızlıca kalkıp dedemin yanağına bir öpücük bırakırken. "Kendine çok iyi bak olur mu aslan parçası? İzin alabilirsem erken geleceğim."

Yarım ağız bir tebessüm yolladı bana. "Tamam tamam, beni merak etme sen." Elini saçlarımda gezdirip; "Haydi daha fazla geç kalma. Sude'ye de selam söyle." dediğinde başımla onaylayıp evden ayrıldım. Dayıma veda etme gereği duymamıştım çünkü bunu hak etmiyordu.

Bugün farklıydı. Diğer günlere göre farklı bir özelliği olmalıydı bugünün. Sanki bugün daha fazla nefret ediyordum o evden, bu mahalleden, dayımdan... Sanki bugün daha çok istiyordu ruhum duvarlarını yıkıp özgürlüğe kanat çırpmayı. Ne çok isterdim kendimi, dedemi ve Sude'yi o mahalleden çekip çıkarmayı, hepimiz için yeni bir hayat kurmayı; dayımdan, Sude'nin zorba baba ve halasından, pislik yuvasını andıran bu mahalleden kurtulmayı... Dayımın her fırsatta beni aşağılayan cümlelerinin altında ezilmek yerine, kendi ayaklarımın üzerinde durduğum bir hayatı ne çok isterdim. Dayımın bana karşı harcadığı lafları ilk başta zoruma gidiyordu ama artık pek de umursamıyordum. Biraz, sadece biraz ruhumda hâlâ kapanmamış olan yaraların sızlamasına neden oluyordu. Biraz da, yeni bir hayat isteğimi artırıyordu. Hepsi bu.

Hızlı adımlarla birkaç dakikada sokağın başında beni bekleyen Sude'nin yanına ulaştım. Kollarımı sıkıca ona sarıp; "Günaydın." dedim. Nedenini bilmediğim bir mutluluk vardı bugün içimde. Dayımın bile yok edemediği, sebepsiz bir mutluluk. Tuhaf bir umut gezinip duruyordu içimdeki karışık labirentin yollarında.

"Gün bana aymadı canım ya." dedi Sude her zamanki asabi haliyle. Her zaman böyleydi, dik başlıydı, öfkesini kontrol edemezdi. Daha doğrusu, kontrol etmek için çaba göstermezdi. O mahalleden, mahallenin o pisliğinden kendimizi ancak bu şekilde koruyabilirdik. Sude bana nazaran biraz daha hırçındı, ben her şeye rağmen pozitif bir insanken onun hep sert bir kabuğu vardı ve bugüne kadar kırabilen olmamıştı.

"Baban mı? Halan mı?" diye sordum merakla. Yine ne yapmışlardı merak ediyordum.

Konuşurken aynı zamanda otobüs durağına doğru ilerliyorduk. Sude de benimle aynı şirkette çalışıyordu. O daha çok binaların inşaatı ile ilgilenirken; ben inşaatları biten binaların iç dekorunu yapıyordum. Çok sevgili anneciğim beni terk edip gittikten sonra dedem sayesinde okumaya devam etmiştim. Beni okutabilmek için elinden gelenin fazlasını yapmıştı. Annemin yapması gereken ne varsa, yıllarca hep dedem yapmış; bu durumdan bir gün bile şikayetçi olmamıştı. Onun desteği ile mimarlık okuyup dört ay önce, şimdi çalıştığım şirkette işe başlamıştım. Artık daha güçlüydüm. Hakkını asla ödeyemezdim.

"İkisi de." diye sitem ederek beni düşüncelerimden çıkardı Sude. Bir şey söylememe fırsat vermeden devam etti: "Babam birini bulmuş, beni onunla evlendirecekmiş. Sırf adam zengin diye beni gözden çıkardılar inanabiliyor musun? Adam pavyon işletiyor ama bu durum çok sevgili babamın umurunda değil tabii. Sadece parayı düşünüyor. Ne yapacağım ben bunlarla Allah aşkına?"

Duyduklarımı sindirmem birkaç dakikamı almıştı. Sude, babası ve halasından çok çekmişti. O da annesinin desteğiyle mühendislik okumuştu ama annesi ölünce hayatı alt üst oldu. Annesini babası öldürdü ve intihar dediler ama intihar değil, cinayetti. Kimseye anlatamadık. Sude o cinayetin nasıl işlendiğine gizlice tanık olmuştu. Herkes intihar derken biz birilerine bildiklerimizi anlatabilme çabasındaydık. İntihar değil diye bağırmaktan sesi kısılmıştı Sude'nin. Bizi kimse ciddiye almadı. Hiç kimse... O günden sonra kendi adaletimizi, kendimizin yaratması gerektiği konusunda emin olmuştum. Adalet diye bir şey yoktu. Herkes kendi adaletini kendi belirlerdi.

CEHENNETWhere stories live. Discover now