Uzaklara attığı o metal için bu kadar çabuk pişmanlık duymamayı umuyordu oysa Tao. Yumruk yerine beline bir kaç tekme yemesi ilk kez işine gelmişti, kafasına gelebilecek tek bir darbe bile onu saatlerce yatırabilirdi çünkü.  Yerde artık hareketsiz yatan adamın başında tekmeleme işini en cılız olan adama bırakıp birer sigara yaktıklarında diğer adamlar hayatlarının hatasını yapmışlardı. Tao ayaklarını kenetlediği ufaklığı önce kendi hizasına indirdi ardından tek bir hamleyle boynunu kırdı. Artık bu lanet adamlarla uğraşamayacaktı. Ya hep ya hiç. 

Sigaralarından daha bir fırt çeken iki adam yerdeki ölünün bir zombi gibi yeniden dirilişini görünce küfür savurdular. Ellerindeki sigaradan bir nefes daha çekip saldırdılar. Suratına yumruk atmayı deneyen ve diğerinden daha atik olan adamın yumruğunu havada yakalayıp sertçe bileğini burktu. Uzun boylu adam diz çöküp ağlamaya başladı bir anda. " Bir hayduttan anaokulu çocuğuna döndün haa! Nasılmış bakalım ufaklık? "

Üzerine koşan son adamda duyduğu ses sonrası olduğu yere saplanıp kaldı. Az önce bu herif arkadaşının bileğini kırmıştı. "Lanet olasıca zombi! Ellerimde öleceksin" Arkadaşının yerde kıvranırken bileğinden dışarı fırlamış kemiğini gördüğünde kendine sakladığı son güven parçaları da esen hafif rüzgârla savrulup yok oldu. 

Karşısındaki korkak herife zaman harcamak gereksizdi hala ilerde yerde kıvranan dev vardı ve asıl olayı başlatan oydu.  Adamın üstüne yürüyüp boğazından tuttu, sürüklerken sırtı duvara değen adam çoktan ölümü kabullenmişti. Gözlerinde ölümü gördüğü adamı da duvar dibinde haklayan Tao yeniden asıl hedefine döndüğünde adam emekleyerek kaçmaya çalışıyordu. Evet, bugün elinden kurtulsa bile bu dünyaya kendisi gibi pislikler getiremeyecekti anlaşılan artık bu yaratık. 

Dudağının yanında kuruyan kanı yalayarak temizledi. Adamın ensesine yaklaşıp kulağına fısıldadı. "Azrail'in bile nefretini kazanmışsın ahbap, seni benim öteki tarafa götürmemi istedi. Elveda demek ister misin? " Adamın tek bir cümle kurmasına müsaade etmeden boynundan sağlam bir çatırdı duyuldu. Tao sesi duyduktan sonra yüksek sesle kahkaha atarak çöktü cesetlerin ortasında. Sonunda olmuştu, hepsinden kurtulmuştu. Ama eksik olan, yanlış olan bir şey vardı sanki. Kafasında ki soruyu da öteleyip gülmeye devam etti, kahkahaların sonunda olduğu yerde bayıldı. 

 ~~~ 

Sehun adama bakarken gülmemek için kendini zor tutuyordu sonra dayanamayıp bastı kahkahayı. Hayatta duyduğu en saçma şeyi o kadar ciddi anlatıyordu ki karşısındaki yaşlı adam, bunadığına iddiaya girebilirdi neredeyse. 

-Bir dakika, şimdi siz cidden bu saçma hikâyeye inanıp bunun peşinden mi bunca parayı harcadınız? Mitolojinin sadece hayal gücü olduğunu kimse söylemedi mi size daha önce? Haa! Demek ki Profesör bu araştırma için cidden paraya muhtaçtı ve sizi böyle kandırdı. 

Kris çocuğun suratına öyle bir tokat nakşetti ki Sehun bile ne olduğunu anlayamadı. Bu saçmalık için öldürülebileceğini ilk kez düşündü. Oysa o ana kadar en kötü ihtimalle bir arkadaşının - ki kesinlikle Baekhyun'un parmağı olduğunu düşünüyordu- kendisine hazırladığı eşek şakasının kurbanıydı.  

Kızaran yüzü ve gözlerinden gelen yaşlara rağmen eğmedi kafasını inatla baktı karşısındaki eşkıyalara.  "Benden ne istiyorsunuz? Bu saçmalığa dâhil olmak için ben ne yaptım ha ben ne yaptım?" Genç çocuk cümlesinin sonunda dayanamayıp hıçkırıklara boğulmuştu. 

Yaşlı adamla göz göze gelen Kris bu garip hissi tek başına yaşamadığını anladı. Herkes sadece bir şekilde bu mucizenin olmasını umut ediyordu ve bunun için gerekirse güneşi batıya taşıyabilirlerdi. 

Adam eliyle bir hareket daha yaptığında Sehun’un elleri de çözüldü, ayaklarını çözmeye başlayacağı sırada müdahale etti. 

- Bunu tek başına da halledebilir. Şu andan itibaren birbirimize güvenerek hareket etmeliyiz küçük bey. Sadece yaptığın araştırmalar ve Profesörden eline geçen bilgilerin anlamlarını bize söylemen gerekiyor.  Bu mucizeyi gerçeğe çevirebilirsek sevgili oğlum yaşamaya devam edebilir. Tek umudumuz bu.

Sehun kendisine bunu yapan adamın ilk kez insani bir yanını görüyordu. Ciddiyetinden hiçbir şey kaybetmeden adam öyle masum ve muhtaç bakıyordu ki. 

- Elimden geleni yaparım ancak bunun sadece şehir efsanesi olduğu gerçeğini değiştiremem bayım. Bence oğlunuzu iyi bir hastaneye yatırarak çok daha hızlı çözüm bulursunuz. 

~~~

Derin nefes alarak tıklattı kapıyı Myungsoo. Müdürünün odasına girip yaşlı adamın dosyalara gömüldüğünü gördüğünde ilk günleri geldi aklına, Sung Jong'lu güzel günler... Adamın geldiğini görmediğini biliyordu masasına iyice yaklaşıp selam verdi ve masaya bıraktı kendisine ait bütün eşyaları. En alttaki beyaz zarfta istifa dilekçesi vardı. 

 Müdürü yüzüne bakmadan konuşmaya başladı. "Öyle dişli bir adamı hak edecek ne yaptın bilmiyorum ufaklık, ama onun ölene kadar bu ekibe hizmet ettiğini biliyorsun. Seninde onunla aynı kaderi paylaşacağını düşünüyordum." Myungsoo baş sağlığı yerine bu cümleleri duyunca buruk bir gülümseme oturdu dudaklarına. 

 - Evet, ekip o kadar önemli ki o güçlü adam bu dünyadan sadece ailesinin vedasıyla ayrıldı. Ekipte abisi, kardeşi gözüyle gördüğü onca insanın lanet günde halletmesi gereken onca sorun vardı ki gelemediler cenazesine. Bu sayede bugünkü mükemmelliği size borçluyuz. 

-Anlaşılan haberin yok Myungsoo, sanki öleceğini biliyormuş gibi Sung Jong bizlere bir mektup yollamıştı, sadece seninle olmak istiyordu bu dünyadan ayrılırken, yalnızca sen...  

 Başını eğip hüzünle gülümsedi adam. "Meslekteki gençler bir cenazeyle başlarlarsa asla işlerine asılamazlar" bile yazmış. Cidden garip biriydi Sung Jong. Garip ve mükemmel..."

 Bu cümleleri ancak Sung Jong yazabilir diye düşündü Myungsoo. En romantik cümleleri bile farklı olan adamın vedası da böyle olabilir ancak.  Ve kararını verdi. "Onun istediği gibi bu ekipte çarpışarak öleceğim. Onunla yeniden olabilmek için işimin başında olacağım müdürüm." 

 Kapıyı yavaşça kapatıp kocasının masasının olduğu bölüme gidip oturdu Myungsoo.  Kendisine ait bir fotoğraf olsa çok sevinirdi belki ama Sung Jong özel hiçbir şeyini bu odaya sokmazdı.  

 ~~~

Bahçeye çıkardı Lay’i günler sonra Kris.  Artık gülümsemesini saklayamıyordu, mucize ellerindeydi, yani neredeyse.  Onu sakınamadığı bu illetten kurtarabilecekti sonunda. Yanında durmadan sırıtan adama bakıp gülümsedi genç çocuk. Yanağına bir öpücük kondurup omzuna yasladı başını. Ölüme bu kadar yakın olduğu günlerde sevdiği adamın sıcacık yüreğinin sesini duymak huzur veriyordu ona. 

 Kris çocuğun saçlarını okşarken nefes alış verişlerinde ki sorunu fark etti. Bir kaç gün içinde ele geçirilmeliydi bu mucize, daha fazla acı çekmesini izleyemezdi. Mırıldanmaya başladığı güzel şarkı yanındaki zayıf bedenin  duyacağı son ses oldu.

Ak Kedi Kara Kedi (Sekai ✓ )Where stories live. Discover now