AŞKIN GÖLGESİNDE YAŞAMAK 8.BÖLÜM

25 3 3
                                    



İLK YURT DIŞI GEZİSİ


Yazın gelmesiyle birlikte işler artmıştı. Baharda yeni parfümler için toplanan çiçekler, onlardan alınan esanslar... Fabrika tarafından bize seçmemiz için gönderilen parfüm numuneleri ofisimizde dayanılmaz hoş kokular yayılmasına sebep olmuştu. Kimi fresh çiçek kokusu kimi oryantal kokusu kimisi de baharat kokusuydu. Kim bilir kaç adet çiçekten minicik numune şişesi doluyordu?


Yine telaşlı bir koşturmanın içindeyken kargo geldi. Sıcaktan bunalmış vaziyetteydim, biraz mola verip kahve içtikten sonra bakarım diye düşündüm kargoya.


Şeker bayramı yeni bitmiş sayılırdı, 12−13−14 Ağustos tarihleriydi. Bayram çikolatalarımız Fran- sa'dan gelirdi; hem de içi likörlü olanlardan... Çekmeceme sakladığım kutudan çikolataları çıkarıp kahvemin yanında pek keyifli yedikten sonra, kargo evraklarını alarak masama geçtim.


1980 yılının ağustos ayının son haftasıydı. Kargonun içinden Can'ın el yazısıyla bana bir zarf gelmişti. Kimse görmeden çabucak açtım. Mektubun içinden gidiş dönüş uçak bileti çıkmıştı benim adıma alınan. 4 Eylül gidiş, 7 Eylül dönüş...


Nasıl gidecektim, eve ne diyecektim? Telaşlandım. Hem gitmek istiyor hem de korkuyordum. Yıllık izine çıkmaya karar verdim ve her yıl gittiğimiz tatil yerine biraz erken gitmek istediğimi söyleyerek Can'ın yanına uçtum.


İlk kez uçağa biniyordum; korku, heyecan, karmakarışık duygularla kalbim çarparak alana indim.


Elinde güllerle beni bekliyordu Can... Sımsıkı sarıldık; ne çok özlemiştik birbirimizi...


Arabayla bir şehir turu yaptıktan sonra şehir dışında kalacağımız şirin bir motele geldik. İki oda ayırtmıştı Can, her zamanki düşünceli ve saygılı haliyle... Buna çok sevinmiştim.


Fakat o gece çok ateşlenmişim, sabaha kadar ailemi, iş yerini sayıklayıp durmuşum. Motel yetkilileri Can'a haber vermişler, doktor getirmişler ve o gece belki bir tanker dolusu su içmişim.


Sabah gözümü açtığımda başucumda bambu bir koltuğa oturmuş, elimi tutmuş olan Can'la göz göze geldim.


''Beni çok korkuttun canım.''
''Ne oldu ki bana?''
Ailenden gizli geldiğin için özür diledin. İş yerinde yarım kalan işleri sayıkladın. Taşımakla bitiremediğim kadar su içtin.'' dedi Can.


Ama ben hiçbirini hatırlamıyordum.


O gün çevrede gezilecek kale ve kilise gezisi yaptık. Nice de ve Cannes da denize girdik.


6.Eylül 1980'de Can ilk kez beni öptü. Ve bu tarih bizim her yıl kutladığımız yıldönümü tarihi oldu.


Grasse, yemyeşil doğasıyla, esen tatlı rüzgarıyla harika bir kasabaydı. Dünyanın parfüm başkenti. Parfüm endüstrisinin başladığı yer. Hâlâ parfüm endüstrisinin kullandığı esanslar çoğunlukla Grasse'da üretiliyor. Cannes'a 20−25 km uzaklıkta, oldukça yükseklere kurulmuş şirin bir kasaba.


Buranın alametifarikası, çiçek kokuları ve mis gibi havası. Fransızlar Grasse'ı aşırı sıcaklarda kaçılan tatil yeri olarak da kullanıyor. Yayla gibi. Aslında parfümün bu bölgedeki hikayesi de ilginç. Grasse'da parfüm endüstrisi oluşana kadar kasaba halkı hayvancılık ve dericilikle geçiniyormuş.


Dericilik kasaba halkının hem geçim kaynağı hem de kokudan dolayı en büyük sorunuymuş.


Dericilikten vazgeçemeyeceklerine göre kokuya bir çare bulma yoluna gitmişler. Tabakhanelerden gelen kokuyu bastırmak için evlerinde bitkilerden, çiçeklerden ve meyvelerden esans yapmaya başlamışlar. Kullanılan ilk koku gül. Bu yüzden Grasse'ın gül suyu parfümü çok ünlü.


Daha çok çiçeklerden koku yaparlarken zamanla değişik baharatlardan, ağaçlardan, köklerden yapılan parfümler de artmış. Grasse'da üretilen parfümlerin en önemli özelliği, katkı maddesinin yok denecek kadar az olması. Parfümle ilgili ilginç bir bilgi daha. Dünyada her yıl 250'ye yakın yeni parfüm markası çıkıyormuş ancak bunlardan en fazla 2−3 tanesi tutuluyormuş. Yani sevilen ve beğenilen parfüm yapmak çok zor bir işmiş anlayacağınız.


Parfümlerin nasıl yapıldığını görmek için Fragonard müzesi de gezilmesi gereken yerler ara- sında bence. Fabrikayı gezerken hayranlıkla baktım, nasıl üretiliyor, nasıl şişeleniyor, raflara neye göre diziliyor... Rengarenk, mis kokulu sabunların görselliği muhteşemdi.


7 Eylül sabahı Can beni havaalanına bırakırken yine ellerimiz kenetlenmiş, polisler zor ayırmıştı. Uçak havalandığında Can hâlâ el sallıyordu, dikkatli baktığımda el sallamayla karışık bir şey işaret ediyordu sanki... İşaret ettiği yöne baktığımda ise; hıçkırarak ağlamaya başladım. Pistin ortasına güllerden ''SENİ SEVİYORUM'' yazmıştı.


İnanılmaz biriydi; ayaklarımı yerden kesmeyi biliyor, beni hep bulutların üzerinde taşıyordu.


"Ben de seni çok seviyorum." dedim sadece kendimin duyabileceği iç sesimle... 

AŞKIN GÖLGESİNDE YAŞAMAKWhere stories live. Discover now