AŞKIN GÖLGESİNDE YAŞAMAK 7.BÖLÜM

20 3 1
                                    

MUTLU ÇOCUKLUĞUM

Yağmur damlaları cama çarpıp düşmeye başlamışlardı. Ağustos bu yıl çok sıcak geçiyordu. Yağmur özlenen bir sevgili gibi gelmişti. Sokağın köşesindeki küçük parkta birkaç çocuk oynuyordu. Yağmurun başlamasıyla evlerine doğru koşturdular. Bir tanesi yaşlı ceviz ağacının dibinde duruyor, yukarıya bakıyordu. Cevizin üst dallarında bir çocuk görür gibi oldum. Dallara tutanarak inmeye çalışıyordu. Hiç beceremediğim şeylerden biri de buydu: Ağaca tırmanmak...

Bu manzara bana unutamadığım bir anımı hatırlattı.

Bahçemizde o kadar çok çeşit meyve ağaçları vardı ki... Fakat ince, nazenin olan ben, hiçbirinden meyve koparmazdım. Bayramlarda gelen kuzenlerim bahçeye dalarak nerede hangi meyve varsa koparır, ağaçlara tırmanırlardı. Onları şaşkın şaşkın izlerdim. Ben ise; anneannemin sardunya çiçeklerini koparır, tırnaklarıma yapıştırırdım, uzun kırmızı ojeli tırnaklarım olurdu. O zaman da çok süslü bir çocuktum. Ağaca çıkamadığıma çok üzülen dedem, bir gün bahçenin başında bulunan kiraz ağacının gövdesini merdiven şeklinde yontarak, benim ağaca çıkmam için hazırlamıştı.

Anneannemin diktiği kahverengi ekoseli bahçıvan pantalonumu giymiş, başıma hasır şapkamı, koluma da bir sepet takmış kiraz toplamaya bahçenin başındaki kiraz ağacının yanına gitmiştim.

Ağacın birkaç basamağını çıkmıştım ki; ilk dala adımımı attığım anda ayağım kaymış ve daldaki küçük çıkıntı pantalonumun arkasına takılarak başım aşağıda, ayaklarım havada dalda asılı kalmıştım.

İlk daldan aceleyle kopardığım kirazları kulağıma küpe olarak takmış, baş aşağı sallanırken küpeler de sallanmış, o halimle çok komik görünüyordum. Avazım çıktığı kadar anne diye bağırmama rağmen bahçenin bir ucundan diğerine sesimi duyuramıyordum.

Karşı komşumuz sesimi duymuştu. Çocukluk arkadaşım Aykut, ablası Aynur'a benim asılı kaldığımı söyleyerek, hemen koşup beni kurtarmışlardı.

Dedemin çabası boşa gitmişti. İlk ağaca tırmanma maceram böylelikle sona ermişti.

Yağmur dinmiş, mis gibi toprak kokusu sarmıştı her yeri... Ağaçtan atlayan çocuk, cepleri ceviz dolu olarak koşarak evine gitmişti.

Camdan dışarı bakarken düşünceler, anılar, beni yıllar öncesine götürdü.

Yine böyle yağmurlu bir gündü...

İlkokul 3. sınıfın yarısında iken, ekim ayında yeni tayin olduğumuz yere doğru gecenin karanlığında, virajlı yollarda, kamyonun arkasında yüklü eşyalarımız, bizler de ön koltuğa oturmuş, bilmediğimiz bir kasabaya doğru yol alıyorduk. Yağmur kamçı gibi sert bir şekilde camlara vuruyordu. Şoför bu havada yol almaktan yorulmuştu.

Ben, yol boyunca çok sevdiğim anneannemden, dedemden ve dayımdan ayrıldığım, çok istediğim baleye gidemediğim için sızlanıp durmuş, sonra annemin kucağında uyuyuvermiştim.

Tan ağarırken bundan sonra yaşayacağımız küçücük Karadeniz sahil kasabasına varmıştık.

Babamın tuttuğu ev iki katlı, eski bir evdi. Altta berber dükkanı vardı. Kocaman bahçeli evden sonra burası bana kafes gibi gelmişti. Ama denizi gören, güneşin batışını hayranlıkla izlediğimiz muhteşem manzarası vardı. Ne ben ne de ailem hoşnut değildik bu küçücük kasabadan; her gün tüm aile ağlayıp duruyorduk. Sonunda dedem dayanamadı, bir kamyon tutarak geldi bizi almaya... Fakat babamın görev arkadaşları mani olarak, hepsinin gurbete geldiğini, ailelerinden uzak olduklarını söyleyerek bizi ikna edip kalmamızı sağladılar.

AŞKIN GÖLGESİNDE YAŞAMAKWhere stories live. Discover now