En Uzun Gece

188 42 22
                                    




Odaya girince hiç duraksamadan lavaboya doğru ilerledim ve lavaboya girince kapıyı arkasından kilitledim. Krem rengi fayanslarla döşeli banyonun yer  yer fayansları çatlamıştı. Küçük olan bu banyonun bir köşesinde duşa kabin, hemen onun yanında ise klozet ile el yıkamak için bir lavabo vardı. Duşa kabinin puslu camdan oluşan kısmının sabun ve su damla lekeleri  ile bir önceki müşteriden sonra ya da daha uzun süredir temizlendiğini belli eder nitelikteydi.

Klozet kapağına oturup bir süre ne yapacağımı bilemeden anlamsız sağa sola bakındım. Ucuz bir otel olduğu için zaten fazla beklenti içinde değildim ancak bu kadar pis olabileceğini düşünmemiştim. Asla temizlik takıntım yok ve hatta pasaklı olduğumu bile söyleyebilirim ama burası benim gibi birine göre bile fazla kirliydi.

Etrafımı fazla umursamamaya çabalayarak düşünmeye çalıştım. Niyetlerinin ne olduğunu bile kestiremediğim bu karanlık kişilerin elinden kurtulmak için bir plan yapmalıydım. Geceyi burada geçirecektik ve şu an en savunmasız oldukları zamandı. Bu gece mutlaka bir şekilde oda dışına sızmalı ve yardım çağrısında bulunmalıydım. Belki de böyle bir fırsat bir daha elime geçmeyecekti. Bu yüzden bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve hata yapmamaya özen göstermeliydim. Zira sonuç canıma mal olabilirdi. Banyo kapısının yumruklanmasıyla irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım.

"Hey! Orada uyumayı planlıyorsan buna müsaade edemeyeceğimi üzülerek belirtmeliyim. Çünkü orası bir tuvalet ve benim şu an ihtiyacım var."

Sustuğunda herhangi bir şey söylemek ya da çıkmak yerine sessizce olduğum yerde bekledim. İçimden bir türlü dışarı çıkmak gelmiyordu. Ayaz'ın ikinci uyarısı gecikmedi:

"Yeterince açık olduğumu düşünmüştüm ama demek ki olamamışım. Anlaşılan kibar konuşmaktan pek anlamıyorsun. Bunu unutma! Beni kaba kuvvete başvurmak zorunda bırakan sensin. Şimdi sana üç saniye vereceğim. Üç dediğimde kapı hala açılmamış olursa kapıyı kıracağım. Umarım sonradan utanacağın bir manzarayla karşılaşmam. Şimdi, sayıyorum. Bir, iki..."

Sesi öyle kararlı ve inandırıcı çıkıyordu ki açmazsam kıracağına emindim. Acaba öylece durup beklemeli ve kapıyı kırmasını mı sağlamalıydım? Böylece belki sesi bir müşteri veya otel görevlisi duyabilir ve bana yardım edebilirdi. Ya kapı kırıldıktan sonra ne olacaktı? Kapıyı kıracak kadar öfkelendirdiğim Ayaz beni yakalanacağını bilse de sağ bırakır mıydı? Bu düşünce tüylerimi ürpertti ve Ayaz'ın üç demesine fırsat vermeden yerimden fırlayarak kapının kilidini açtım. Araladığım kapının diğer tarafında Ayaz bana bakıyordu. Yüzünde öfkeden ziyade fareyle oynayan kedinin keyfi vardı sanki. Kapıyı zorlar gibi iterken hafifçe gülümsedi:

"Akıllı kız!"

O banyoya girerken ben aynı anda kendimi dışarı attım. Korkuyorum. Onunla olduğum her ortamda öldürülmekten ya da istemediğim başka şeylere mecbur bırakılmaktan korkuyordum. Başımı çevirdiğimde kapıyı kapatmadığını ve banyoyu bu şekilde kullandığını görünce bu kaba adamdan biraz daha tiksindim. Başımı diğer tarafa çevirip bakmamaya çalışarak aralık kapıyı çekmeye çalışıyordum ki yine o tehditkâr sesi duyuldu:

"Kapıyı kapatmayı aklından bile geçirme! Görüntüden rahatsızsan görmeyeceğin bir yere geç ve uslu dur!"

Uyarısıyla aklım başıma geldi. Doğru ya! O banyodayken buradan çıkıp gitmem için en büyük fırsattı. Zamanla yarışıyordum. Hızla düşünmeli ve bir karar almalıydım. Ayaz şu an tuvaletteydi. Kapıyı açma sesimi duysa bile pantolonunu kurup peşime düşmesi bana saniyeler kazandırırdı. O sırada hızlı ve seri olabilirsem koridor sonuna kadar ilerleyebilirdim ve aşağı inmem için de aradaki mesafe yeterli olabilirdi. Aşağı indikten sonra resepsiyonda duran yaşlı adama sığınabilir ve kaçırıldığımı söyleyerek polisi aramasını isteyebilirdim. Hayır hayır bu iyi bir fikir değildi. Bunun beni kurtarmayacağı gibi yaşlı adamı da tehlikeye atardı. O halde başka bir şey düşünmeliydim. Eğer aşağıya kadar inmeyi başarabilirsem dışarıya doğru kaçmalıydım. Böylece yola çıkıp bir arabayı durdurabilir veya ormanlık alana girip izimi kaybettirebilirdim. Evet, işte bu daha iyi bir plandı. Şimdi en zoru olan bu planı uygulamaya gelmişti. Sessiz adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başladım. Neredeyse nefesimi bile tutmuştum. Parmaklarımın ucunda sessizce ilerlerken bir yandan da her an işini bitirip çıkar korkusuyla acele etmeye çabalıyordum. Sonunda kapının yanına kadar gelince yavaşça kapının kolunu kavradım ve aynı anda diğer elimle kapının kilidini usulca çevirdim. Gözüm banyo kapısında gidip gelirken kapının kolunu yavaş yavaş indirmeye başladım. Kapı kolu sonuna gelip kapı açılınca tık diye ses duyuldu. Bu ses sanki celladımın balta sesi gibi ürpertti beni. Ardından banyodan gelen ses korkumu ikiye katladı:

"Hey, Sen! Ne yapıyorsun orada!"

Artık geri dönüş yoktu. Ya şimdi bu kapıdan çıkıp kaçmaya çalışacak ya da bu odada ölecektim. Kapının tıkırdama seslerini umursamadan hızla açıp araladım ve kendimi hole atarak koşmaya başladım. Korku dizlerimin bağını çözse de kaçıp kurtulmak için elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum. Ara holden geçip merdivenlerden inmeye başladım. Öyle çok korkuyordum ki Ayaz arkamdan geliyor mu diye bile bakamıyordum. Resepsiyon bölümüne gelince planladığım gibi hiç duraksamadan dışarıya doğru koştum. Otelden çıktığımda stresten terlediğimi tenime değen ve beni ürperten soğuk ile anladım. Hiç duraksamadan araba yoluna kadar koştum. Yola gelince durup iki tarafa da herhangi bir araba geliyor mu diye bakmaya başladım. Sol tarafımda gördüğüm far ışıklarıyla bir arabanın bana doğru ilerlediğini görüp mutlu oldum. Arkama dönüp baktığımda bu mutluluğum uzun sürmedi. Yüzümde yeniden korkunun izleri oluşurken bana doğru koşup gelen Ayaz'a baktım. Yüzündeki öfke bana vereceği cezaların habercisi gibiydi. Araba epey yaklaşmış olsa da yakalanma riskini göze alamadan yeniden koşmaya başladım ve yolun karşısındaki ormanlık alana daldım.

Çam ağaçlarının arasında hızla ormanın içine doğru ilerliyordum. Gecenin karanlığına bir de ormanın karanlığı eklenince gözüm hiçbir şey görmez olmuştu. Koşmaktan nefesim kesilmiş, böğrüme ağrı girmişti ama duramazdım, durmadım. Koşabildiğim kadar hızlı koşmaya devam ettim. Ayakkabılarımın altında ezilen pürler çatırdayarak ormanın içinde yankılanıyordu. Sonunda nefes alamaz ve acıya dayanamaz olunca durmak zorunda kaldım. Bulduğum bir ağacın kovuğuna sinip beklemeye başladım. Ağzımdan alıp verdiğim nefes gecenin karanlığında buhar buhar uçuşuyordu. Hızlı ve derin almaktan göğsüm hızla kalkıp iniyordu.

Kulağıma gelen hışırtı sesi ile elimi ağzıma kapadım. Vücudum söz dinlemez gibi daha fazla oksijen almak için çabalarken ağzımı kapatarak sessiz olmaya çalıştım ve herhangi gelecek bir sese karşı kulak kabarttım. Bir dakika... Yeterince dinlenmem için bir dakika yeterdi. Ardından yeniden koşmak için kendimde yeterli gücü bulmuş olacaktım. Elim ağzımda sessiz olmaya çabalayarak beklemeye devam ettim. Hızlı kalp atışlarım kulaklarımdan çekilmeye başladığında daha iyi duymaya başlamıştım. İlerden bir yerden ayak hışırtıları kulağıma kadar geliyordu ve giderek yaklaşıyordu. Şu an saklandığım yerden çıkmanın kendimi ele vermekten başka bir işe yaramayacağını düşünerek beklemeye devam ettim. Hışırtılar gittikçe yaklaşıyordu.

"Seni bulmadan gitmeyeceğim! Ve bulduğumda seni buna pişman edeceğim!"

Ayaz'ın tehditkâr ve bir o kadar ürkütücü sesi ormanın içinde yankılandığında korkudan olduğum yere biraz daha sindim. Tir tir titriyordum. Ancak korkudan mı yoksa soğuyan terimden dolayı üşüdüğüm için mi bilemedim. Belki de her ikisi de etkendi. Titremem giderek zapt edilemez hale gelirken sakin kalmaya çalışarak etrafa kulak kabarttım. Artık herhangi bir yerden herhangi bir ses gelmiyordu. Belki de gitmişti. Olduğum yerden uzaklaşmış, başka yerlerde arıyordu beni. Titrememi engellemeye çalışırken şimdi ne yapmam gerektiğini düşündüm. Burada biraz daha bekleyip gittiğinden emin olunca çıkıp bir süre ormanın içinde yol alır ve yeterince uzaklaştığımda yeniden yola inerek gelip geçen arabalardan yardım isteyebilirdim. Aklımda oluşturduğum planla beklemeye devam ettim. Soğuk iliklerime kadar işlemiş, parmaklarımı hissetmez olmuştum. Dahası tatlı bir uyku gelip göz kapaklarıma konmuştu. Ancak bunun ölüm uykusu olduğunu ve bir daha uyursam bir daha uyanamayacağımı biliyordum. Bu yüzden uyanık kalmaya çalıştım. Ormanın içi derin bir sessizliğin kollarında uyurken karanlık ile birleşince ürkütücü boyuta ulaşıyordu. Ancak ne olursa olsun hiçbir yer Ayaz'ın yanı kadar korkunç olamazdı. Bu yüzden dönmeye hiç ama hiç niyetim yoktu.

Uzun süredir beklettiğim için üzgünüm. Sebebi bitirmem gereken bir kitabımın olması, bu çalışmanın okurunun çoğalması vs. Ama görüyorum ki buralar bıraktığım gibi kalmış.  Ne o? Yoksa beğenmediniz mi bu hikayeyi? Görüşlerinizi almak isterim. Aslında gayet güzel, gizemli, heyecanlı bir kitap. İlerilerde inanılmaz güzelleşecek. Eğer beğendiyseniz beğenmeyi, yorum yapmayı, arkadaşlarınıza önermeyi esirgemeyin çalışmadan. Ne yani? İlla diğerleri gibi 100+ ya yeni bölüm gelecek falan diye tehdit mi edeyim sizi :) Aslında fena fikir değil hani. Dur ben bunu bir düşüneyim. Bu defaki kısa oldu ama yakında yeni bölüm gelecek ve daha uzun yazıp atmaya çalışacağım.

ŞİFREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin