(Sizi hiç Christina görselleriyle spamlamadığımı fark ettim. Sevgiler ben.)

"Yaşadığına dair bir emare göndersen arada çok iyi olurdu. " dedi anahtarı deliğine yerleştirirken. Kapı yukarı çıkan metal merdivenlere açılıyordu. Teresa önden gitmemi bekledikten sonra beni takip etti. "Yani, telefonu sana o yüzden verdik. "

Teresa yanımda durdu, boş oda hakkında bir şey söylememi bekliyor gibiydi. 

Çatı katı oval bir şekildeydi dört tane mermer kaplı yuvarlak kolondan başka hiçbir şey yoktu içeride. Çatısı ve bütün duvarları pencerelerle kaplıydı. İçeri doğru ilerledikçe dördüncü ve en büyük kolunun aslında bir oda olduğunu fark ettim. Odanın tam ortasındaydı ve oda olduğunu sadece bakır renkli kapı kolundan dolayı anlamıştım.

"Orası banyo." dedi Teresa yanıma gelirken. Sonra kapıya uzandı, kapı tamamen odanın yuvarlak duvarlarıyla bütünleşmişti sanki duvarı açıyor gibiydi. Çatısı hala camdandı. Teresa hafifçe güldü. " Burası sonradan yapıldı o yüzden yeri biraz ilginç bir yerde. Ve evet- çatısı camdan. " Sadece banyodan bahsettiğini anlamam biraz zaman almıştı.

"Çok güzel. " dedim banyodan çıkan Teresa'yı takip ettiğim sırada. "Gerçekten çok güzelmiş. Burası neden boş? " diye sordum pencerelerin kenarına gidip şehir manzarasını hayranlıkla izlerken. Teresa arkamda kaldı. 

"İlk önceleri Ethan burayı atölye olarak kullanıyordu. Sonra partileri burada düzenlemeye başladık. Sonra- " Boğazını temizledi. İkisi de oldukça anlaşılabilirdi. Neden vazgeçmişlerdi acaba? Demir Saray'dan daha iyi bir mekan olduğu kesindi. Gecelerş Cam Bina da parlamaya başlayınca nefes kesici bir manzara olurdu.  

Eli yarı bilinçsiz bir şekilde boynuna gitti, bir anda duraksayan Teresa'nın. Gözlerimi kırpıştırdım. Nedenini tahmin edebiliyordum ama ne söyleyeceğimi bulamayarak sadece ona bakabildim.

Bir şey söylemeye çalıştıysam da dudaklarımdan hiçbir şey dökülememişti. Teresa gözlerini kaçırdı, yeşil elbisesinin tüllerini düzeltmeye başladı. Buranın ışığında insan dışı görünüyordu, altın takıları gözlerini ortaya çıkaran elbisesi- "Eh, yani nefret etmedin değil mi? Claire?"

"Evet. Oh, hayır. " Ellerimle ağzımı kapattım. "Affedersin. Dikkatim çok çabuk dağılıyor. " dedim elimi çaresizce ağzımdan çekerken. Şu noktada Teresa'nın bana neden katlandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ki varlığıma tolere etmek bir şey, benimle aynı odayı paylaşmak tamamen başka bir şeydi. Nedenini sormak istiyordum- Yanlış anlardı. Evet, kesinlikle bunu istemediğimi düşünürdü. Ama neden? Neden? Neden beni yanında istiyordu?

Gerçekten umurunda mı?

Güzel soru. Gerçekten umursuyor muydum? Tom açıkça beni burada istemiyordu, Chris için varlığımla yokluğum arasındaki tek fark masada arada bir onun yerini işgal ediyor olmamdı. Ve Ethan-

Ethan ne yaptığını bilmez bir haldeydi. En başından beri belki böyleydi. Ben fark edemeyecek kadar kör ve yalnızdım belki de. 

Üzerimdeki bakışlarını hissetmiyor gibi davranmak her geçen gün daha zorlaşıyordu. Çok yakında olduğunda onu kafamın içinde duyabiliyordum. Parmaklarının beynime doğru sürünmeye çalıştığını hissedebiliyordum.

Ayrılalım demek kolaydı. Hatta ayrılmak da kolaydı. Birbirimizi yeteri kadar tanımıyorduk, birbirimize hiçbir ekstra yakınlık geliştirmemiştik. 

Aramızdaki bağ hariç. Aramızdaki bağ olmasa bunlardan hiçbiri olmayacaktı belki de. Ethan beni uçurumun dibinde bile bulmamış olacaktı. Ayrılığın en zor tarafı buydu, birbirimize bağlanmamıştık belki ama bir şekilde bağlıydık. Duygularımız, kalp atışlarımız.... Kendiminkini onunkinden ayıramazken onun hakkında ne hissettiğimi nasıl bilebilirdim? Ethan da benim kadar şaşkın durumda olmalıydı, o da hislerinden emin değildi muhakkak. Yürütemeyeceğimiz bir şeyi sürdürmenin anlamı yoktu. Özellikle de ikimiz de ne istediğimizi bilmezken. Beni burada isteyip istemediğini bile bilmiyordum artık. 

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now