Bölüm 2. Uzun Yol

360 49 21
                                    


Gözlerime bağlanmış bağ burnumun üzerine kadar iniyordu. Bu durum nefes almamı zorlaştırdığı için arada ağzımı açarak nefes tazeliyordum. Ellerim arkadan bağlı bir şekilde bağlanmıştı ve bu şekilde bir arabanın arka koltuğuna bindirilmiştim ve şimdi bir yerlere doğru götürülüyordum.

Arabanın içine bindiğimde seslerinden iki erkek bir kadın üç kişi olduklarını anlayabilmiştim fakat diğer ikisinin yüzünü hiç görmemiştim. Korkudan mı yoksa yaşadığım şoktan mıdır bilinmez olaylara tepki vermeden sadece benden istenen komutları yerine getirmiştim. Ne bir çığlık ne de bir direnme... Resmen ekmeklerine yağ sürmeye eş değer olarak işlerini kolaylaştırmıştım. Merdivenlerden kendi rızam ile inmiş ve yine arabaya kendi kendime oturup yerleşmiştim.

Yolun kenarlarına belli bir aralıkta yerleştirilmiş sokak lambaları arabanın içine vurdukça bağcıkla bağlanan gözlerim aydınlığı algılıyordu. Hemen önümde, sürücü koltuğunun yanında oturan kişi bir kızdı ve ses tonundan benim yaşlarımda olduğunu tahmin ediyordum. Sürücü koltuğunda oturan kişinin sesi daha çok olgun bir erkek ses tonundaydı. Otuzlu yaşların başında ya da ortalarında olduğunu düşünüyorum. Yanımda oturan ve yüzünü gördüğüm tek kişi ise yirmi beş, yirmi altı yaşlarında duruyordu.

Tam kapıya yöneldiğim sırada birden kapının önünde peyda oluşunu ve yüzüne düşmüş perçemlerinin arasından bana keskin bakan simsiyah gözlerini anımsayınca ürperdim birden. İçimde anlamsız bir korku baş gösterdi ardından. Şu an yanımda oturan bu adam şimdi ne yapıyordu acaba? Arabaya bindiğim sırada aralarında geçen sıradan, kısa bir konuşmanın ardından şimdi herkes anlaşmış gibi susuyor, ortalık derin bir sessizliğin içinde yüzüyordu. O anlarda kafamdan milyon soru geçti. Benden ne istiyorlardı ki babamı öldürürken beni kaçırmışlardı. Bana ne yapmayı düşünüyorlardı? Beni kaçırmalarının elbet bir sebebi olmalıydı. Ne olduğu konusunda henüz bir fikir yürütemesem de öyle olduğunu biliyordum. Peki, benden istedikleri şeyi aldıklarında ya da alamadıklarında sonrasında bana ne olacaktı. Bu uğurda babamı acımasızca katleden bana acımayacaktı elbette. Kesin benim de sonum öldürülmek olacaktı. Nasıl öldüreceklerdi acaba? Babam gibi bıçaklayarak mı yoksa daha vahşi bir biçimde mi? Belki de öldürmeden önce bana ölmeyi dileyecek kadar çok işkence yapacaklar. İyi de ben kendi halinde yaşayıp giden bir genç kızdım. Neden bunlar benim başıma gelmişti?

Sonunda dayanamayarak bütün cesaretimi toplayıp sordum:

"Beni nereye götürüyorsunuz?"

Sesim titrek ve kısık çıkmıştı. Kendi sesim bana yabancı gibiydi. Sorum sessizliği yırtıp araba içinin her bir yanını dolaşsa da karşı taraftan, herhangi birinden bir cevap gelmedi. Bu durum korkumu az da olsa öfkeye dönüştürdü ve bu öfke yeniden konuşmam için bana gerekli olan cesareti sağladı:

"Kimsiniz siz? Benden ne istiyorsu..."

Daha cümlemi bitiremeden ağzıma abanan elin varlığıyla susturuldum. Ardından duyduğum cevap vücudumdaki kaybolan korkuyu yeniden toparlamaya yetti.

"Dilini koparmadan önce sus!"

Duyduğum cümle işin ciddiyetini kavramamı sağlamıştı. Ağzımın üzerinde duran el çekildiğinde nefesimi tuttuğumu fark edip ciğerlerimi yırtarcasına hızlı ve uzun bir nefes çektim içime.

"Bir dahaki sefere daha nazik olmayı dene"

Duyduğum bu ses ön koltuktan, diğer adamdan gelmişti. Kime demiş olabileceğini düşünürken çok geçmeden yanımdaki genç adamdan cevap gelince kurulan cümlenin muhatabını anlamış oldum:

ŞİFREWhere stories live. Discover now