2 ℘ fazilet güzelliktir ama güzel kötülükler şeytanın süslediği baş sandıklardır

En başından başla
                                    

"Ne demek istediğinizi anlayamadım."

"Demek istediğim şey, rahip. İsa'nın 12 havarisinin her biri onun yarım bıraktığı işi tamamlamaya uğraşıyordu fakat bu tam 300 yıl sürdü. Ve size göre, papa ile birlikte de dünya düzeni yeni yerli yerine oturdu. Ve sonra bu katedralin inşaatı Raphael'den Michelangelo'ya kadar birçok ünlü sanatçının birbirlerinin yarım kalan işlerini tamamlamasıyla oluştu. Yani inanıyorum ki bir gün benimde bu kilisede yarım bıraktığım iş bir başkası tarafından tamamlanabilir. Ben herkes tarafından unutulmuş olduğumda, bedenim bir kül yığını olduğunda herkes haklı olduğumu bilmeden bu dünyadan göçmüş olabilirim. Ama inanın rahip, benim hiçbir şeyi yarım bırakma gibi bir düşüncem yok."

Çocukluğumdan beri koyu kahve renkli gözleri olan babamın şefkat dolu, yumuşak bakışlarını hep merak etmiştim. Fakat şimdi ilk defa bir başkasının bal rengi gözlerinin yine bir başkasına sevgi dolu bakışlarını merak ediyordum. Şu an bana sert bir ifadeyle bakan gözler, sokaklardan geçerken ufak bir çocuk gördüklerinde nasıl bakıyorlardı? Veya annesi saçlarını okşarken, onun da bakışları yumuşuyor muydu? 

Neden bakışlarındaki sertliği ve kararlılığı sorguladığımı bilmiyorum. Haddime de değildi ayrıca. Aslında artık benim için yabancı olmaktan çıkmış kişi, oldukça küstah biriydi. Sivri dilini hala bu kutsal çatı altında biraz ağır kullanıyordu. Benim buna müsaade etmem ise tamamen kendi hatalarımdan biriydi.

"Hayallerinizden vazgeçmenizi istemem Bay Jimin, onlar sizi siz yapan şeyler." Demin ki haline nazaran bakışlarını yumuşatmıştı.

"Peki ya sen rahip, seni sen yapan şeyler ne?" Söyledikleri üzerine gözlerimi Pieta'ya dönüp sorusunu cevapsız bırakmak istemiştim. Çünkü dürüst olmak gerekirse sorusunun cevabını bu kısa ömrümde düşünmek aklıma gelmemişti. Kafamın içinde değerlerimi tartmak eminim ki uzun bir süre alacaktı. Bu yüzden de kaçmak en iyi yol gibiydi. Kaçıp gitmek, katedralin merdivenlerinden çıkıp en tepeye, odama kapanmak istiyordum. Daha fazla soru sormamak, daha fazla sorguya çekilmemek, daha fazla bir yabancıya yenik düşmemek istiyordum. Lakin bu, merakımı böylesine zaptedemiyorken hiç de mümkün değildi.

Bir süre daha ben aramızdaki sessizliği bozana kadar öylece susarak devam etmişti. "Dışarısı, nasıl?"

O bakır renkli kaşlarını çatışını bir kez daha izledim. "Beni bağışla fakat ne kastettiğini maalesef anlayamadım."

"Dışarıdaki hayattan bahsediyorum. Ülkemizin oldukça varlıklı olduğunu biliyorum ama bazen, sadece merak ediyorum. Hiçbir şeye bağlı olmadan yaşamanın nasıl bir şey olduğunu."

"Bana daha önce dışarı çıkmadığını mı ima etmeye çalışıyorsun?"

"Tabi ki kendimi dört duvar arasına kapatmış değilim Bay Jimin. On yaşıma varana kadar, katedralin bu uçsuz bucaksız bahçesinde oynuyordum. Sonrasında ise bu gündelik yürüyüşlere dönüştü yalnızca. Fakat dışarıdaki yaşam.. Bilirsiniz ki kiliselerde yaşayan katoliklerin dışarıda gezinmesi, pek uygun değildir."

Derince bir nefes verip bana bir adım daha yaklaştığında artık gözleri hemen birkaç santimetre uzağımda duruyordu. Yine anlaşılmaz, okunamaz bir ifade vardı yüzünde. Jimin ya okunması zor bir kitaptı ya da ben gözlerine bakarken tüm sözcükleri unutuyordum. 

"Ya bir gün öylece çıkıp gitmek istersen?"

"Maalesef ki ben yokluğumun fark edileceği kadar değerli birisi değilim Bay Jimin. Burada benden çok daha saygın rahipler var, hem de sayamayacağınız kadar. Çoğu zaman şartlar babamı bile haftada birkaç defa görebilmemi gerektiriyor."

"Seni sen yapan şeyleri bilmiyorsun. Çünkü hiçbirini öğrenecek kadar yaşamadığına eminim. Tüm o soylu aileler, birbirinden güzel leydiler ve tüm bu refah, sadece kalelerin içinde. Gözleriniz sadece gördükleriyle yetiniyor fakat Vatikan sokaklarında korkuyla yaşayan insanları sorgulamıyor."

Yine görmekten haz etmediğim sert bakışlar kilitlenmişti gözlerime ama ben henüz sözleri üzerine kırılan parçalarımı toparlayamamıştım. Onun her cümlesi bir kıvılcım yakmaya meyilliydi. Bense bir ateşi söndürebilecek kadar güçlü değildim. Tek bildiğim şey, Jimin bana her ne yapıyorsa bu hem doğru hem de yanlış hissettiriyordu.

"Ben bunları.."

"Bilmiyordun, değil mi? Çünkü kimse bilmeni istemiyordu." Kendisi de fark etmiş olmalıydı ki, söylediklerini anlamak benim için zordu. Belki de onun dışarıda, zor bir hayatı vardı. Bunu bilmiyordum. Sahi, ben o çillere ve güzel gözlere sahip insan hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ben düşüncelerimde boğulmaktayken o hafifce yukarı uzanıp sağ elini yanağıma koymuştu. O an içimde bir duygu selinin tüm duvarlarımı yıktığını bilmiyordu. Yakalanma hissi miydi bu? Belki de tamamen farklı bir şey..

"Lakin sen, rahip. Sen onlara benzemiyorsun. Senin gözlerinde bir şey var. Anlayamadığım, yabancı olduğum bir şey. Seni diğerlerinden ayıran bir şey"


Yazar Notu

Sistin Şapeli: Papa seçimleri sırasında kardinallerin içerisine kilitlendiği ve seçim bitene kadar içeriden çıkamadığı bina.

Renaissance in Blood ✾ JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin