Evden çıkıp kulaklıklarımı takarak motoruma bindim ve çalıştırmadan önce Bartu’yu aradım. Yoldayken pekala konuşabilirdik.

“Sevgilim.” diye açtı telefonu. Erdem olayından beri bana sürekli böyle hitap ediyordu. Bense bir iki gün olmasına rağmen Erdem olayı aylar önce olmuş gibi hissediyordum.

“Günaydın.” diye mırıldandım önce. “Ben Gürhanlarda olacağım Berke için, akşama doğru da işlerim var. Ne yapacağız demişsin, arayayım dedim.”

“Tamamdır ben de geliyorum. Ama Olcay’ı getirmeyeceğim bu sefer.”

Kabul ettiğimi belirttikten sonra telefonu kapatmıştım. Eve varmak üzereyken bir markette durmam dışında akşamı düşünüyordum. Umarım fazla uğraşmadan eve gidebilir ve uyuyabilirdim.

Markete girip kocaman bir poşete Berke’nin görür görmez kucaklayacağını bildiğim şeyi aldım ve çıkıp hemen eve gittim. Be içeri girer girmez Anıl çıkarken, Berke çoktan boynuma atlamıştı.

“Deniziiiim!”

“Miniğiim. Nasılsın?”

“İyiyim, Denizim. Seni çok özledim. Ne zamandır yoksun.”

Berke kucağımdan inerken ona gülümsedim. “Buradayım ya miniğim.”

Bir anlığına kafası karışan Berke duraksadı. Ama hemen sonra dikkatini elimdeki poşet çektiğinden beni özlediğini unutmuştu bile.

“Bunda ne vaar?” diyerek poşete saldırmaya çalıştı. Ama bilerek renkli bir poşet almıştım. Ne olduğunu göremiyordu henüz.

“Bekle, sürpriz.” dedim gülerek ve mutfağa geçtik beraber. Tam poşeti ona uzattığım sırada kapı çalınca sürpriz yine ertelenmişti.

Berke dayanamayarak koşup kapıya kendi bakmıştı. Bense mutfaktan sadece bağrışmaları duyabiliyordum.

“Bartu abiii! Olcay abiii! Siz nereden çıktınııız?”

“Ne o bizi gördüğüne sevinmedin mi ufaklık?”

“Neden sevinsin Olcay, resmen zorla geldin.”

“Olur mu abi, sizi hiç görmeyeceğim söz.”

“Yaaa, hadi geliiin, mutfakta sürpriz vaar.”

Ve hemen ardından bir eliyle Olcay’ı, bir eliyle Bartu’yu çekiştiren Berke mutfağa daldı. Onları gülerek izlerken yanlarına gittim selamlaşmak için. Bartu’nun asık suratına güldüm. Olcay geldiği için böyle yapıyordu. Ama biliyordu ki, biz böyle de pekala yalnız kalabilirdik, hatta Olcay’ın Berke’ye bakıyor oluşu daha iyi olurdu.

“Deniiiz! Sürpriz nee?”

Miniğimiz sabırsız hallerine dayanamayarak poşeti ona uzattım. Normal bir insan için pek bir şey ifade etmese de, onun bunu görünce dünyanın en mutlu çocuğu olacağını biliyordum.

Berke poşeti karıştırdı ve içindeki sarı şeyi bulunca sevinçle bağırdı. “Muz! Yaşasıın!”

Berke eline alır almaz sevincini gösterircesine muzuna sarılmıştı. Hatta onun varlığını hissetmek istercesine yanaklarına sürüyordu. Onun bu sevimli ve içten haline biz kahkahalarla gülerken, o muzuna sarılmaya devam ediyordu. Bir çocuğun mutluluğu bu kadar basit ve bu kadar mükemmel işte diye felsefeye girişti iç sesim.

Birden belime dolanan kollar ve omzuma yerleşen çeneyle felsefem kesildi. “Ne kadar sevimli, değil mi?”

Bartu’nun içten sesi gülümsememi artırırken başımı salladım olumlu anlamda. O de devam etti.

KURŞUNWhere stories live. Discover now