8.Bölüm

26.9K 1.3K 66
                                    

Bu bölümü sabahtan yayınlayıp yayınlamamak konusunda çok tereddütte kalsam da hafta içi bu kadar giremeyeceğimden buraya yayınlayayım, sizi bekletmeyeyim istedim. Bu bölüm birileri bir şeyleri fark ediyor ama bakalım...

Okuyan, vote ve yorum yapan herkese çok teşekkür ederim, beni nasıl mutlu ettiğini anlatamam.

İyi okumalar umarım beğenirsiniiiz!

“Anıl burada ve…”

“Ne?!” diye bağırdım istemsizce sözünü keserek. “Hemen geliyorum!"

Anıl’ın orada ne işi vardı? O apartmanların herhangi birinde ne işi vardı?! Delirmek üzereydim!

“Deniz ne oldu?” diye seslendi Olcay ben kapıya koşarken.

“Nereye?”

Bu da Bartu’ydu. Tam kapıdan çıkıyordum ki motorun anahtarını unuttuğumu hatırlayıp Bartu’nun odasına koştum. Tam oradan da hızla çıkıyordum ki Olcay ve Bartu yolumu kesti.

“Neler oluyor?” diye tane tane sordu Bartu.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi sıkıca kapattım. Açtığımda da anlattım. “Anıl, Gürhan’ın büyük oğlu, apartmanlardan birindeymiş. O çocuğun benim işlerimden haberi yok. Ev dışında beni tanımıyor. Dolayısıyla babasının da bu işlerin başındakilerden olduğundan haberi yok. Hemen gitmem gerek.”

“Biz de geliyoruz.” diye atıldı Olcay.

“Hayır.” dedim hemen. “Bu benim meselem ve ben kendim hallediyorum.”

Yanlarından geçip ayakkabılarımı giyerken arkamda belirmişlerdi. Cidden, bu çocuk beni duymuyordu. İkisi de çoktan ayakkabısını giymişti.

“Kulaklarında sorun mu var?” dedim merdivenlerde koştururken.

“Elbette hayır.” dedi gülerek.

Gözlerimi devirdim ve son dört merdivenden atlayıp otoparka vardığım gibi motoruma yöneldim. İki kardeş arabalarına binerlerken motorumu çalıştırmıştım. Yol boyu beni takip ettiler ve gri apartmanın önüne geldiğimizde, hep birlikte içeri girdik. Bir kırılma sesi apartmanda yankılandığında panikle merdivenleri tırmandık ve aralık olduğunu gördüğüm ikinci kattaki kapıdan içeri daldım.

“Anıl!”

Karşımdaki manzarayla donup kaldım. Koca salonun köşesindeki koltukta Anıl oturuyordu ve odanın diğer ucunda elleri ve ayakları bağlanmış, yüzü dağılmış bir adam. Sıkıntıdan seslice inledim. Lanet olsun.

Hemen gidip Anıl’ı kolundan tuttum ve salondan çıkarırken “Mert! Bizimle gel!” diye seslendim. Olcay ve Bartu’nun ne yaptığı umurumda bile değildi. Yüzü kanla kaplı olan bir adam barındırmayan bir odaya geçtiğimizde gürledim. “Anlat!”

Mert hemen başladı. “Buralardan geçerken bizim içeri adamı soktuğumuzu gördü. Genelde insanlar bu duruma aldırış etmez bilirsin. Ama Anıl Bey ve ben bir iki sefer şirkette karşılaştığımızdan beni tanımış ve peşimizden gelmiş. Hiçbir apartmanın kapısının kilitli olmadığını da biliyorsun ve durum bu, kapıda bizi adamı sorgularken ve sana haber verip vermemeye değer mi diye düşünürken duymuş. Babasının sana Kurşun diye hitap ettiğiyle bizim senden öyle bahsettiğimizi birleştirince de…”

Mert’in yeterince konuştuğuna karar verip sözünü kestim Anıl’a dönerek. “Sen iyi misin?”

Bana ürkmüş gözlerle bakıyordu. Mert’e çıkmasını söyleyip Anıl’ı oturttuğum koltukta yanına çöktüm. “Bunu öğrenmeni beklemiyordum.” dedim ellerini ellerimin arasına alarak. “Babanı çağırırız ya da yanına gideriz, nasıl istersen, o sana durumu açıklar gerektiği şekilde.”

KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin