Claire benden ayrıldığını söylemiş miydi acaba? Onu mu soruyordu? İç çektim. Keşke zihnini okuyabilseydim. Teresa'nın yanında olmayı onu duyamadığım için bile seviyordum ama şimdi içten içe... "Ethan, beni umursamıyor musun?"

"Ayrıldık." dedim elim otomatikman sehpaya gitti ama Teresa çoktan diğer kadehi de almıştı.

"Biliyorum. " dedi kendine güvenli bir şekilde. Zevk alıyordu sanırım. Yüz ifadesini okuyamıyordum.

"Claire mi söyledi?"

"Söylemesine gerek yoktu. Senin de söylemene gerek olmadığı gibi. " dedi bana doğru uzanırken. Telefonu tekrar titrese de umursamadı. "Neyin olduğunu anlamayacak kadar seni tanımıyor muyum sence?" Yarım bir gülümseme yüzünü kapladı. Bana acıyor muydu? Bu gülümseme ayrıldığımıza sevindiğini göstermiyordu. "Şarj aletini bırakmış olamaz. "

Claire'i her şeyden esirgediğimizi belirtmeden edememişti. Ben de farkındaydım kıza yarı esir hayatı yaşattığımızın ama telefon kontrol edemeyeceğim bir element olurdu. 

"Can sıkıcı olmaya başladın. " dedim gülümseyerek. Gülümsemekten başka ne yapacağımı bulamamıştım. Duygularım beynimin algılayabileceğinden daha hızlı ve yoğun olarak değişiyordu. Claire benden ayrılan ilk kız değildi, niye böyle hissediyordum öyleyse? 

Tess'in eli ensesine giderken başımı geriye attım. Hayalet ağrısını biliyordum. Asla söylememişti ama yıllardır görüyordum; ne zaman fazla bir şeyler hissetse eli oraya gidiyordu. Bir şey söylemek üzereydi. Tepkimden mi korkuyordu?

"Belki de biraz ısrarcı olman gerekiyordur. " dedi en sonunda, ilk yağmur damlaları pencereye düştüğünde. Mor. Mavi. Yeşil. Kırmızı.

"Tess! Sen değil miydin ilk hayırdan sonra ısrar edilmez diyen?" İtiraz edecek gibi oldu ama kendi tavsiyesine karşı da çıkamadı. Saçlarını geriye topladı, ön taraftakileri kulağının arkasına verirken.

" Buna karşı çıkamam biliyorsun, ama bu kendini affettirmemeye çalışman anlamına gelmez. En azından bu durumda." Kendi çıkarı da söz konusu olduğunda haklı olarak kendi lehine olan durumu savunacaktı. Ama Claire benimle çıkmasa bile Tess'in onunla arkadaş olmaya devam etmesi gerekiyordu. Aynı odaya taşınma kararından bir anda vazgeçmezdi.

"Sana ne ki? " diye sorduğumda Teresa'nın tek kaşı kalkmış sert bakışıyla ödüllendirildim. Ben de farkındaydım bunun en az on tane daha güzel söyleme yolunun olduğunun ama en etkili ve öz hali buydu. "Anlaşmamız devam edecek zaten." dedim hala aynı odada yaşayacakları gerçeğini sindiremiyordum. Bacaklarını tekli koltuğun üzerinde topladı. 

"Peki o zaman neden hafızasını sildin?" Güzel, konuyu saptırıyordu. Cevap vermeyeceğini tahmin etmem gerekirdi aslında ama şansımı denemek istemiştim.

"Ben yapmadım. Yani en azından bilerek. Hani size söylemiştim ya zihnindeki bir şeyi açtım sanırım diye. İşte o zaman başka bir şeyi de tetiklemiş olmalıyım."

"Harika, Ethan bir şeyi de düzgün yapsan. Duvardaki yazıyı okuyabilmişti. Tekrar sormamız gerekiyor. Miles onu suçlayacak başka bir şey yapmadan. Özellikle sen yüzünü dağıttıktan sonra." Teresa'nın bunu bu kadar kolay tahmin edebilmesine alınsam mı sevinsem mi bilemesem de başımla onu onayladım. Mecliste bizimle yüzleşmesinden sonra onu antrenman yaparken yakalayıp ringde karşısına çıkmıştım. İyiydi. Hakkını vermek gerekiyordu. Ben daha güçlü vuruyordum. Ama o daha sık vuruyordu. Yine de galibiyetimi kabul etmişti. İlk önce yüzüme kanla karışık tükürmeden önce. Bir gözüm hala yarı kapalı haldeydi.

Sorun şuydu ki Claire ile yüz yüze gelirsem ne yapacağımı bilmiyordum. Claire'in ne yapacağını da tahmin edemiyordum. O gün mecliste o kadar rahat bir şekilde zihnime girmişti ki. Bizi izlediğini çok geç olana kadar fark etmemiştim. Savunmalarım açıktı ama Claire hiç fark ettirmeden girmeyi başarmıştı. Teresa onun tehlikeli olabileceğini düşünmüştü, o zaman ona karşı çıkmıştım. Miles da aynısını söylüyordu, bir şey bileceğinden değildi gerçi de. Sırf o bunu savunduğu için bile tersini savunabilirdim. Ama Claire'in ne yapabileceğini bilmiyorduk.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now