Bölüm Yedi - Kurban

Start from the beginning
                                    

Bozuntuya vermeyen kadın, suratındaki gülümsemesini düşürmeden topuklularının çıkardığı seslerle yine başucumda duran komodinin önüne kadar geldi. Masmavi gözleri, kaşığı bile değdirmediğim çorbayı gördüğünde irileşti. "Çorbanıza dokunmamışsınız. Oysaki gücünüzü toparlamanız açısından içmeniz iyi olacaktı." Büyüyen irislerini bana odakladı. "Yoksa çançiçeği çorbasını sevmez misiniz?"

Bir anda kendimi tutamayıp, "Ne çorbası?" diye sorduğumda, kadının suratını hafif bir tebessüm aldı.

"Çançiçeği, şifalı çorbalarımızdandır. Haliniz kötüydü, içmenizi dilerdim." Biraz sonra, benim mercimek çorbası sandığım çorbayı içmediğime şükrederek, son kez bakıp, elimde olmadan tiksinir bir ifade alan bakışlarımı, artık soğuyan ve bir işlevi kalmayan çorbayı tepsiye yerleştirmek için hafifçe eğilen kadına yönelttim.

"Yaptığınız çorbayı içmeyeceğim. Getirdiğiniz kahvaltı tabağından da hiçbir şey yemeyeceğim gibi."

"Efendimiz Alaz, emirlerinin yerine getirilmemesinden hoşlanmaz." 'Efendimiz Alaz' tamlaması kanın beynime sıçramasına neden olurken, dişlerimi sıkarak kendimi sakin tutmayı denedim ve karşımdaki doğrulan kadına bakmaya devam ettim, hiçbir şey söylemedim.

İçinde -eğer farklı bir ot değilse- portakal suyu olduğunu düşündüğüm bardağı diğer kahvaltılıklar gibi geniş komodinin üzerine bırakan Arzen isimli kadın doğrulur doğrulmaz tekrar göz teması kurdu. "Bugün, akşam üzeri tekrar mekana çalışmaya gideceğinizi bildiririm." Kenardaki siyah dolabı eliyle gösterdi. "Orada istediğiniz kadar kıyafet bulabilirsiniz." Bir kez daha cevap vermedim. O da daha fazla konuşmadı ve, "Yardıma ihtiyacınız olursa beni çağırabilirsiniz. Afiyet olsun." diyerek arkasını döndü. Guruldayan karnım, akşam dışarı çıkacağımı hatırlayarak iyice yemek yeme isteğiyle dolup taşarken nihayet mideme yenik düştüm ve "Bekle," dedim kapıdan çıkmak üzere olan kadına. Arzen, son adımını atmadan önce omzunun üzerinden bana döndü. "Buyrun efendim."

Kısık gözlerimi kahvaltı tabağına değdirdikten sonra, şüpheli bir halde ona baktım ve işaret parmağımla tabağı gösterdim. "İçindekileri sayabilir misin?"

Suratında hafiften bir gülümseme oluşur gibi oldu, sorumdan memnun kalmış gibiydi. Bir anda tüm bedeniyle bana döndükten sonra, çenesiyle komodini işaret etti ve ince dudaklarını araladı. "Haşlanmış yumurta, salatalık, domates, dana etinden üretilmiş jambon, dana etinden üretilmiş sosis ve portakal suyu." Saydıkları karşısında oldukça aç olan karnım heyecanla bükülürken, içimdeki heyecanın dışa vurmaması adına Arzen'i sadece gözlerimle onaylamakla yetindim. İşaretimi aldıktan sonra tekrar arkasını döndü ve dışarı çıkarak siyah kapıyı yavaşça kapattı. Birkaç saniye adım seslerini dinlememin ardından, odadan çıktığına emin olur olmaz bacaklarımı yatağa düz uzatarak, yandaki kahvaltı tabağı dolu tepsiyi kucağıma aldım ve üzerindekileri hunharca yemeye başladım.

Eğer bir plan yapacaksam, önce karnımın doyması gerekliydi; karın açken, akıl devre dışı kalabiliyordu...

Dar odadaki uzun boy aynasından kendime bakıyorken, üzerimdeki bana ait olmayan siyah dar kota ve siyah deri cekete bakıyordum. Burnumun üzerindeki küçük yara kabuk bağlamıştı, göz altlarımdaki şişliklerin ise geçtiği söylenemezdi lakin gözüm alıştığı için, pek eğreti gelmemişti.

Tüm bedenimi baştan ayağa süzdükten sonra bileğimdeki tokayla dolgun, siyah saçlarımı gelişi güzel bir topuz yaptım ve daha fazla incelemeden arkamı dönüp odanın çıkışına doğru ilerledim. Bu evde böyle yatağın üzerinde kimseyle konuşmadan oturmak, buradan kurtuluşumu sağlamazdı. Nephan'ı ve bireylerini tanımak, çıkışım için daha iyi olacaktı. Aklımdaki sürekli değişen düşüncelerimle beraber bezgince bir nefes verdim ve kapının kulpunu tutarak yavaşça çevirdim ve dışarı çıktım.

KARANLIĞIN ŞEHRİWhere stories live. Discover now