“Gidiyoruz meleğim. Beni hayatlarınızı yıkmak zorunda bırakma.”

Bartu’nun bize doğru geldiğini gördüğümde ona durmasını söyleyen bir bakış attım. Gözleriyle bana itiraz ettiğinde ona güven verecek şekilde gülümsedim. Sonraysa “Seninle gelmiyorum.” diye mırıldandım ve ayağımı sertçe bacağına geçirdim. Boştaki kolumu ensesinden boynuna sardım ve derin bir nefes alıp önümüzde yeterinde boşluk olmamasını umursamadan onu yere devirdim. Kolumu son ana kadar bırakmadığından neredeyse üzerine düşecektim.

Gür bağırışı evi doldurmuştu. Ben onu bırakır bırakmaz ayaklandı.

“Benimle gelmeliydin. Benimle gelmiş olmayı dileyeceksin. Üzgünüm meleğim.” dedi ve yerden kalktığı gibi kapıdan çıkıp kayboldu. Bartu yanıma gelmeye çalıştığından, Olcay’sa birkaç saniyede gelişen olaylara şaşkınlığından gitmesi konusunda bir şey yapmamıştı.

Bartu birden kollarını etrafıma sardığında tuttuğumu yeni fark ettiğim nefesimi saldım. “Buraya gelmemeliydi.” diye mırıldandım. “Evinizi bilmemeliydi, burası artık güvenli değil.”

“Saçmalama.” dedi Bartu. “Sorun yok.”

Benden ayrılmasını sağlayıp başımı iki yana salladım. “Eğer deliliği tutar da geri gelirse, güvende olmanız gerekiyor. Bu olaylar bitene kadar patronlarımdan birinde kalın.”

“Sen?” dedi Olcay.

“Ben evimde kalacağım.”

“Biz de seninle kalırız o zaman.” dedi hemen Bartu.

“Hayır,” dedim. “Siz daha güvenli bir yerde olmalısınız.”

“O zaman sen de daha güvenli bir yerde olmalısın.”

“Bartu, yeter. Saçmalama. Başımın çaresine bakarım. Sadece sizin güvende olmanızı sağlamaya çalışıyorum.”

“Sence biz başımızın çaresine bakamaz mıyız Deniz? Sen de bizi iyice süt çocuğu yaptın. Bizim için endişelenme.”

Bartu’nun alınmış gibi bir hali vardı ama şu an onunla uğraşamayacak kadar işime odaklanmıştım. Bir şey söylemeden yanından çekildim ve kapıya ilerlerken Olcay’ın karşısında durdum.

“Onu da kendini de korumanı istiyorum. Gerekirse, burada kalmayarak. Sana güvenebilir miyim?”

“Elbette.” dedi iş ciddiyetine bürünmüş sesiyle. Başımı sallayıp evden ayrıldım. Motorum da burada değildi. Lanet olsun.

Silahımı yerine koyup bir taksiye bindim ve yolda Mert’i aradım. “Erdem’i takip ettir yapabilirsen.”

“Tamam.”

Bu çocuğun konuyu kısa kesmesine bayılıyordum. Taksiden evimden iki sokak önce indim ve yürümeye başladım. Erdem’i hiç bu kadar kararlı görmemiştim. Bu iyi şeyler olmayacağına işaretti. Amacı bana zarar vermek olsa da bunu bana bir şey yaparak yapamayacağının pekala farkındaydı. Sorun da buradaydı ya zaten. Yakınımdakilere zarar verecekti.

Motorumu alıp yeniden yola çıktım. Mert’in yanında gitmiştim. Patronlarımı arayıp durumu haber verdim ve dikkatli olmalarını tembihledim. Bütün gün Mert’leydim. Ertesi gün akşama doğru Serkan beni arayana kadar da öyle orada kalmıştım.

“Umut Özenç aradı.”

Neden hepsi üst üste gelmek zorundaydı.

“Şirkete geliyorum. Toplantı odasına geçin.” diyerek motoruma atladım ve şirketin yolunu tuttum. Bir yandan da kafamda plan kuruyordum. Eğer hem Erdem hem de Umut özenç aynı anda bir şeyler yapmaya kalkarsa iki ayrı ekip kurmalıydım, ayrı koruma birlikleri ve ayrı planlar…

Şirkete vardığımda kimseye selam vermeye bile gerek duymadan toplantı odasına daldım. Gözlerim anında Serkan’ınkilerle buluştu. “Anlat.”

“Bir sürü tehdit savurdu. O çocuğu kurtarmış olmanız hiçbir şey, kanıtlamaz seni öldürmeden bu işi bırakmayacağım dedi. Ve sana özellikle şunu iletmemi istedi. Beni korumaktan vazgeçmeliymişsin, bizden kurtulursan çok daha iyi yerlere gelebilirmişsin. Sonra da yakında yeniden onu göreceğimizi söyleyip kapattı.”

Ellerimi saçlarıma geçirdim. Sonra gözlerimi patronlarımın üzerinde dolaştırdım.

“Elbette sizi her zaman koruyacağım ama yine de dikkatli olmanızı istiyorum. Karılarınızın ve çocuklarınızın yanından mümkün olduğunca ayrılmayın ve şu birkaç gün gerekmedikçe evden çıkmayın.”

Serkan telaşla konuştu. “Aysun doğurmak üzere, her sancısında hastaneye gidiyoruz. Evden çıkmama gibi bir şansım yok.”

Aysun, Serkan’ın eşi, ilk çocuklarına hamileydi ve ikisi de aşırı pimpirikli davranıyordu. Gerçi belki de gerekliydi ama yine de… Bu durum sinir bozucuydu. Her an evden çıkarlarken onları güvende tutmak daha zor olacaktı.

“Sizinle kalmamı ister misin?” dedim birden. Aklıma başka bir şey gelmemişti.

“İyi olur.” dedi. Olumlu anlamda başımı salladım.

“Halledeceğiz Kurşun.” dedi Çetin uzun bir sessizliğin ardından. Başımı salladım yeniden. Konuşamamıştım bir anlığına. Hala plan yapmaya çalışıyordum. Birden elektrikler gidip odayı karanlık boğduğunda da hala düşünüyordum. Işıklar gidince panikle ayağa kalktım. Bu da neydi?

Etrafımızda ayak sesleri duyduğumuz sırada hemen silahıma uzandım. “Neler oluyor?” dedi Gürhan anlamamış sesiyle.

“Sakın kıpırdamayın.” diye mırıldandım karanlıkta yakınımızda kaç beden olduğunu saymaya çalışırken. Ama anlayamıyordum. O yüzden de telefonuma uzanıp ışık elde etmeye cesaret edemiyordum.

“Kimsiniz?” diye anlamsız bir soru sordum ben de. Ve tanıdık bir gülme sesi işittim.

“Tanımadın mı meleğim?”

Rahatsız edici sesin hemen ardından ışıklar açılmıştı. Erdem ve yanında dört adam toplantı odamızdaydı. Üçü patronlarımın her birinin kafasına birer silah doğrultmuştu ve diğeri de Erdem’in yanında dikiliyordu.

“Ne yaptığını sanıyorsun?” diye tısladım.

“Böyle konuşmanı bile özlemişim.” dedi gülümseyerek. Eskiden olsa gülümsemesi bana sevimli bile gelebilirdi. Şimdiyse o konuşurken midem bulanıyordu.

“Ne yapmamızı istersin meleğim?” diye sordu. “Hangisi daha önemli senin için? Önce hangisini öldüreyim?”

“Saçmalamayı kes Erdem. Şu adamları hemen çıkar buradan.”

“Ah, yalnız kalmak istediğini söyleseydin daha romantik bir ortam hazırlardım meleğim.”

Bir de dalga geçiyordu. O kadar sinirliydim ki tırnaklarımı elime geçiriyordum. Silahımı doğrudan Erdem’e doğrulttum. Başını iki yana onaylamaz bir biçimde sallarken dilini şaklattı. “Şu an onu kullanabilecek durumda değilsin. Tek kurşununla üç kurşun aynı anda ateşlenecek.”

Dişlerimi sıkıyordum. Silahımı indirdim. “Ne istiyorsun lanet olası?”

“Benimle gelmen yeter meleğim. Ya da istersen şu son bir haftadır Umut Özenç’le ilgili edineceğin bütün bilgileri önlediğim için bana kızmadığını düşüneceğim. Eh, haliyle devam edeceğim önlemeye.”

“Sen ne yaptım dedin?!” diye gürledim. O adamı yakalamak için neler yapıyordum ve bu lanet herif bir haftadır beni engelliyor muydu? Yine mi? Bu sefer gerçekten elimden kurtulamayacaktı.

“Duyamadım meleğim? Geliyor musun?”

Gözlerini gözlerimden bir an ayırmadan düşündüm. Ona ateş edersem patronlarımın ölmesi riskini göze almış olacaktım. Ama onunla gidersem… Neler olabileceğinin garantisi yoktu. Yine de, önem verdiklerimi korumanın başka yolu da yoktu. Lanet olsun.

“Geliyorum.”

KURŞUNWhere stories live. Discover now