" Zihnimi okuyamıyor musun? " diye sordum gülerek. Esen rüzgar şortumun içini havayla doldurup bacaklarımın daha da açıkta kalmasına neden olduğu için kollarımı bacaklarıma yapıştırdım. Bana kısa bir süre baktı. "Doğru. Sarhoşsun. " Göz bebekleri bir anda büyüdü. Ardından kaşları çatıldıysa da bir şey söylemedi. Haklı olmalıydım. Demek ki bu yüzden o kadar çok içmişti. Kafanızın içinde sizden başkası olması çok zor olmalıydı. Rüzgar daha sert esmeye başlayınca titredim. Ethan sadece bana bakmayı sürdürüyordu. Yüzüne çarpan saçlardan ya da gömleğini havalandıran rüzgardan rahatsız olmuyor gibiydi. Suratında tuhaf bir ifade vardı.

" Hadi gidelim. Üşmeni istemeyiz. " dedi yumuşak bir ses tonuyla. Kesinlikle beklemediğim bir tondu. Başımla onayladım yürümeye başlamadan hemen önce.

Koridorda odama doğru yürürken, bir çığlık sesi duyuldu. Ethan'ın düşmüş omuzları bir anda gerildi. Teresa. Benden başka kız yoktu bu katta. Ethan'a bakmak için başımı kaldırdıysam da onu orada göremedim çoktan Teresa'nın odasının kapısını açıp içeri dalmıştı. Ethan'ın arkasından koştum. Teresa'yı kollarının arasında sarmış iri koluyla kızı göğsüne bastırıyordu. Ethan dudaklarıyla bir şey anlatmaya çalışıyordu ama dudaklarını okuyamıyordum. İçeri bir adım daha attım. Nefesim kesildiği anda ne demek istediğini anlamıştım. Gelme. Teresa'nın yatağı kan gölüydü. Başsız bir ceset yatakta duruyordu. Boynundan hala ritmik bir şekilde kan fışkırıyordu. Fışkıran kana bakakaldım. Kafamı çeviremiyordum. Sadece omurgasından çıkan beyaz sıvıya ve kalp atışı gibi fışkıran kana bakabiliyordum.

Claire. Claire!

" Aman Tanrım. " diyebildim sadece. Bilinçsizce sendeledim. " Aman Tanrım. " Başımı kaldırdığımda kafanın nerede olduğunu gördüm. Tavandan sallanıyordu. Hala kan damlıyordu. Cesetten fışkıran kan durana kadar öylece durdum. Yardım etmeliydim. Belki onu canlandırabilirdim. Kafası yok. Kafası yoktu. Hayır, hayır, hayır... Kafası vardı. Oradaydı. Tavandan sallanıyordu işte. Belki birleştirebilirsem... Arkamı döndüm, banyoya doğru yalpaladım ve kenardan duran çöpün üzerine kapandım. Ethan'ın adımı söylediğini duydum, güçlükle cevap versem de iyi falan değildim. Tavandan sallanan bir kafa... Başsız bir ceset... Tekrar kovaya yapıştım.

" Sen neredeydin asıl? " diye bağırdı Ethan, Tom'a yakasına yapışarak. Tom sinirle bir şeyler söylediyse de o kadar dişlerinin arasından konuşmuştu ki anlayamamıştım. Tom Ethan'ı duvara çarpınca duvarda duran tablo gürültüyle yere düştü. Teresa irkildi. Elindeki şişeyi tekrar tepesine dikti. Ethan tüm gücüyle Tom'u kahve sehpasının üzerine fırlattı. Aralarına Chris girmese sanırım Tom daha fazla karşılık verecekti. Chris Ethan'ı iterek karşı tarafa götürdü.

" İkinizi ayırmak zorunda kalanın ben olduğuma inanamıyorum. Sana ne oluyor Tom?  " diye çıkıştı Chris hala iki eli de Ethan'ın göğsündeyken. Ethan hızlı bir hamle ile geri çekilince Chris öne doğru sendeledi.

" Nereden geldiğini bile bilmediğin kızın birini yatağa atmak gibi daha yüce amaçların olmasaydı Teresa'nın yanında olurdun! " diye bağırdı Tom. Gözleri kızarmıştı. Şu an Ethan'ı pencereden dışarı fırlatabilse yapardı. Hem de kesinlikle. Dedikleri -her ne kadar öfkeyle söylenmiş düşüncesizce şeyler de olsa- gözlerimi doldurmuştu. Tavandan sallanan bir kafanın varlığında buna alınmak çok bencilce olabilirdi ama yine sözleri beynimde tekrar tekrar yankılanıyor kalbimi sıkıştırıyordu. Ethan tezgahın üzerinde duran sürahiyi buzdolabına çarparak parçaladı.

" Seni bir yere bağlamam mı gerekiyor illa ki? Çünkü yapabilirim. " dedi Chris bağırmasa da sert bir ses tonuyla. Ethan iki elini birden havaya kaldırdı.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin