"Kevin!" dedi Sophia ve onu o an fark ettim. Başını gülerek iki yana sallarken yerdeki kardeşini bir an görmediğini bile düşünebilirdim ama net olarak görmüştü. Sadece... umurunda değildi.

Kevin eli kılıcın kabzasındayken yere tek dizini dayayıp eğildi. Kılıç o an küçüldü ve küçük bir hançer halini aldı. Kevin Damien'ın omzunu kavrayıp ceketini ve tişörtünü yana çekti.

"Ne... ne yapıyorsun?" dedim şüpheyle.

"Kevin!" diye onu uyardı Blake. "Bu sana pahalıya mal olacak, biliyorsun değil mi?"

Kevin ona alaycı bir bakış attı. "Kimden? Şu geçici ölüden mi? Hiç sanmıyorum." Damien'ın hafif itip yan dönmesini sağlarken hayretle onu izliyordum.

Sol omzunun arkasına bıçağı yaklaştırınca, "Blake!" dedim korkuyla. "O ne yapıyor?"

"Kendi mezarını kazıyor." dedi Blake gülerek.

Kevin bıçağı Damien',n tenine hafifçe sapladığında onu durdurmak için atıldım ama Blake belimden yakaladı. "Oyun oynayan huysuz bir çocuğa bulaşmak istemezsin."

"Onu yaralıyor." dedim gözlerimi büyüterek.

"Kalıcı değil, merak etme. Sadece diğer yaralardan daha geç iyileşir. Bakma Mara!"

Gözlerimi kapattım ve başımı çevirdim. "Tanrım! Onu durdurmayacak mısınız?"

Blake kollarını belime doladı ve başımı omzuna yasladı. "Bunu yaparsam Alastor'ın ona yapacaklarından mahrum kalabilirim. Hem onu durdursam bile şeytanı öldürmemek için kendimi durdurabileceğimi sanmıyorum. Bence bırakalım da biraz eğlensin."

Kevin gülmeyle homurdanma arası bir ses çıkardı. "Zevkle karşılığını bekliyor olacağım." Bir kaç saniye sonra, "Bitti!" diyen sesi oldukça eğlendiğinin göstergesiydi.

Başımı çevirip ne yaptığına baktım gözlerimi kısarak ve gördüğüm şeyle kısılan gözlerim irileşti.

"Ne demek bu?"

"Piç!" dedi Kevin sırıtırken. Damien eğer söyledikleri gibi ölmemişse uyandığında Kevin kesin ölecekti çünkü Damien'ın omuzunda büyük harflerle 'CABRÒN' yazıyordu.

🗝

Blake'in arabasının arka koltuğunda, Damien'ın başı omzumda ilerlerken olabildiğince göğsündeki yaraya bakmamaya çalışıyordum ama midem bakmama rağmen içeri de çoktan bir savaş başlatmıştı. Sophia ise diğer yanımda dışarıyı izliyordu. Bir kaç saniye ifadesiz yüzünü süzdüm ve dayanamayarak, "Hiç mi endişelenmedin?" diye sordum. Damien belki tamamen ölmemişti ama yine de buna tepkisiz kalması olasılıksız geliyordu.

Başını bana çevirdiğinde kaşları zarifçe havalandı. "Bana mı soruyorsun?"

"Bana olmadığı kesin." dedi Kevin, yolcu koltuğundan başını uzatarak.

Sophia omuz silkti ve cevap vermeyip ne kadar umurunda olduğunu belli ederek tekrar cama döndü. "Duygusuz sürtük!" diye mırıldandığımda Blake ve Kevin güldü. Sophia ise bu kez çatık kaşlarla bana döndü.

"Anlamadım. Bu bana mıydı?"

Omuz silkip cama doğru döndüm. "Nereye gidiyoruz?"

"Onu evine bırakacağız." dedi Sophia, hala az önceki hakaretimi sindirememiş alıngan bir sesle.

"Evine? Evinize demek istedin sanırım."

"Hayır, evine demek istedim. O bizimle kalmıyor. Tek başına mutlu, ben ise daha mutluyum. Sadece arada uğrayıp ne durumda olduğuna bakarız. Pek istediğimden değil ama annem bazen çok ikna edici olabiliyor." Onun evinde bulunduğum anları hatırladım. Evde hiçkimseye rastlamamam şimdi mantıklı gelmeye başlamıştı.

ANAHTARWhere stories live. Discover now