"James..." diye fısıldadı tüyü arkadaşının boynuna sürerken. James çok gıdıklanırdı ve uykusu ne kadar ne kadar ağır olursa olsun hissederdi gıdıklandığı.

"Sinekler..." diye söylendi James uykusunda. Rüyasında gıdıklandığını hissediyordu herhalde. Sirius geniş sırıtmasından ödün vermeyerek  tüy kalemi burnuna çekti. James uykusunda burnunu kırıştırdı ancak Sirius tüyü çekmemekte kararlıydı.

Sonra ise James Sirius'un tuzağına düştü. Köpük sıkılmış elini homurtularla beraber yüzünü kaşımak için kaldırdı. Fakat yüzüne buz gibi bir madde çarpınca yatağında zıpladı. Bir yandan da korkuyla haykırmıştı.

Sirius, gülebildiği kadar gülerek kendisini yerlere attı. James'in ağzı ve yüzü köpük içinde kalmış, aval aval etrafa bakıyordu. Daha ne olduğunu anlayamamıştı besbelli.

James Potter, sonunda diğer eliyle yüzüne ve gözüne yapışmış köpükleri silip yerden yere yuvarlanan Sirius'u gördü. Hemencecik bir şaka yapıldığını anladı tabii! Ancak James dev bir kahkaha kopardı ve elindeki köpüğü Sirius'un saçlarına sürmek üzere yatağından zıpladı.

***

Sabah, bol gülüşmeli bir kahvaltının ardından Sirius ve James, Sirius'un bu sene amcasının gizli gizli gönderdiği paralarla aldığı motosikletiyle beraber evlerinin biraz uzağındaki parka kadar gelmişlerdi. Doğanın bir hediyesi olan park, yemyeşil çimenler ve ağaçlarla kaplıydı. Yüksek tepelerin içerisinde kuytu bir çukur halini almış parkta küçük ve süslük bir göl dahi vardı. Eğer göl yeterince büyük olsaydı parkın Hogwarts bahçesinden pek fazla farkı kalmayacaktı.

James ve Sirius, Sirius'un motorunu bir ağaç gölgesine çekmişlerdi. Zenginler tarafından hurda sayılabilecek olan siyah motor iki gencin işine pekala yarıyordu. Şimdi ise iki genç güneşin kollarına yatmışken motor güneşin zararlı ışınlarından uzakta, yaprakların emniyetindeydi.

James, iki elini birleştirmiş ve kafasını kollarına koyup yüzünü gökyüzüne çevirmişti. Günün öğle vakitlerine daha birkaç saat vardı ve sabah soğuğu hala kesilmemişti. Öte yandan gökyüzü masmaviydi ve tek bir bulut dahi yoktu. 

James'in rahat pozisyonunun aksine Sirius omzunu ağaca vermişti. Bir yandan kopardığı küçük papatyayı yoluyor ve bir yandan kaç yaprak kopardığını sayıyordu. Şimdilik 86'ya kadar saymıştı ve hedefi 100'dü. Bu kadar çok çiçeği kopardığı için etrafı papatya sapları ve beyaz yapraklarla doluydu.

"Sirius," dedi hülyalara dalmış olan James gerçek hayata dönerek. İkiliye en yakın kişi metrelerce uzakta kitap okuyan bir kızdı. Yani söylediklerini duyamazdı. Bunun rahatlığı ile devam etti. "Sence Evans gerçekten benden nefret ediyor mu?"

"Evans mı?" dedi kafasını yapraklardan kaldırmayan Sirius. Sonra tek kaşını kaldırıp gökyüzüne bakan çocuğa döndü. "Lily Evans mı?"

"Evet, başka Evans mı var?" dedi James homurdanarak. İçten içe arkadaşının konuyu çevirmek istediğini anlamıştı ancak yine de sorusunun cevabını istiyordu. "Benden nefret mi ediyor?"

"Elbette senden nefret etmiyor, Çatalak." dedi Sirius yüzünü buruşturarak. "Sadece biraz- şey- bilirsin işte. Kibirli buluyor."

"Ben kibirli değilim." dedi James kafasını kaldırarak. Sesi istemese de yüksek çıkmıştı. Fakat Sirius onun ani çıkışlarına alışkındı ki tepki dahi vermedi.

"Beni bir mürekkep balığı ile karşılaştırdı." dedi James tekrar kendini çimenlere bakarken. "Benden nefret ediyor."

"Umutsuzluğa kapılma, Çatalak. Sen sportif, yakışıklı, zengin, zeki bir Gryffindor'sun. Evans senden iyisini mi bulacak?"

Creatures of the Night ◈ the MaraudersWhere stories live. Discover now