" Tamam, git duş al. Ben de sana uygun bir kıyafetim var mı ona bakacağım. " dedi gülümsemesi sesindeki emrivakiyi saklayamamıştı ama pek umrunda gibi gözükmüyordu. Banyonun yerini bilmediğimi fark edince hızlı adımlarla önümden geçip giyinme odasındaki bir kapıyı açtı. Banyosu da tahmin ettiğim gibiydi, etrafta bir sürü mum vardı. Küvetin etrafındaki üç duvarda da beyaz çerçeveli aynalar vardı, kendisini görmeyi bu kadar çok seviyordu demek ki. Biraz ileride pastel yeşil renkli duş perdesinin sakladığı küçük bir duş vardı.

Niyetim hızlıca duş almak olsa da saçım semsertti. Akan sudaki kırmızılık midemi bulandırıyordu. Karnımın yan tarafında hala iyileşmemiş olan bir yara varı ve su ile temas ettikçe gözlerimi dolduruyordu.

Teresa kapıyı vurmadan içeri daldığında elimi havluya uzatıyordum. Elinde siyah bir elbise ve umursamaz bir tavırla içeri girdi.

" Suyu kapattığına göre işinin bitmiş olacağını düşünmüştüm. " dedi arkasını dönerek havluyu üzerime sarmama izin vermişti. " Bu çok kısa olmaz ise sana olabilecek bir şey gibi duruyor. " dedi tekrar bana doğru dönerken. " Fazla zayıfsın. Büyük ihtimalle olacak. " dedi elbiseyi bana uzatırken. Teşekkür ederek elbiseyi elinden aldıktan sonra çıktı. Ama birkaç saniye sonra geri döndü ve neredeyse suratıma doğru iç çamaşırı fırlattı. " Üst taraf konusunda yapabileceğim bir şey yok herkes senin kadar şanslı olmuyor ne yazık ki. Ama elbisenin kumaşı kalın çok sorun olacağını sanmıyorum. " dedi tekrar çıkarken. Hızlıca giyindim ve saçımı kuruttum. Çıktığımda giyinme odasının ortasında pufa oturmuş beni bekliyordu. Tahmin ettiği gibi elbisenin içine girmeyi başarmıştım, biraz dar olmuştu ama yine rahatsızlık veren şey elbisenin ne kadar kısa olduğuydu. Teresa güldü. Cidden. Gülmeyi biliyordu demek ki.

" Etrafında dön. " dediğini yaptım. İç çekti, başını yana yatırıp bana bakıyordu. Sonra omuz silkti. " Yeterince kapalı. Ethan beni büyük ihtimalle öldürmez. Gidebiliriz. " dedi ayağa kalkarak.

Asansöre binip daha aşağıdaki bir kata gitmiştik, otoparka benziyordu ama toplamda on tane araba vardı. Bu kadar insanın bulunduğu bir bina için on araba oldukça azdı. Markalar –bir çoğunu nasıl telaffuz etmem gerektiğini bile bilmiyordum- hafıza kaybıma bir hakaretmişçesine tanıdık geliyordu. Teresa siyah bir Chevrolet'e doğru yürüdü. Yine tanıdık bir markaydı. Sadece Atlantis'te değil demek ki geldiğim yer her neresi ise orada da vardı.

Teresa direksiyonun arkasında küçücük kalmıştı, yolu görebildiğinden emin olamıyordum. Ama otoparktan çıkarken ya da şehrin geniş sokaklarından geçerken kimseye çarpmamıştık. Demek ki görüyordu.

" Araba kullanmayı biliyor musun? " diye sordu küçük renkli binaların karşılıklı sıralandığı başka bir geniş yola saparken. Binaların renkleri birbirinden farklı olsa da boyları aynıydı büyük ihtimalle renkleri dışında mimarileri de öyleydi. İleride tıpkı Demir Saray'a benzeyen onun aksine penceresiz ve beton bir yapı vardı. Anımsadığım ve anımsamadığım bir sürü markanın billboardu binanın dış cephesini kaplıyordu. Alışveriş merkezi burası olmalıydı.

" Hatırlamıyorum. " diye cevapladım. Araba kullanmayı değil bunu yapmayı bilip bilmediğimi bile hatırlamıyordum.

" Claire, daha önceki özrümde samimiydim. Aşırı tepki verdim. " dedi arabayı park ederken. " Paylaşmaya pek alışık değilim. "

" Daha önceden fark etseydim senin önünde böyle bir şey olmaması için uğraşırdım. " dedim yine de aklımın bir köşesi bunun engellenemeyeceğinin farkındaydı. Teresa habersizce çıkıp gelen taraftı. Yine de benim üzerime kaplan göndermesindense bu halini tercih edeceğimden bunu belirtmedim. "Ama ne senin hislerini ne de Ethan'ın hislerini önceden biliyordum. "

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin