Çekmeceyi çektim ve bir iğne buldum. Parmak ucuma tereddütsüzce batırırken acı hissetmeyi bekledim ama tenimi delen iğne hiçbir acı vermemişti. Bu fazlasıyla garipti. Bugün Bay Fisher'a uğrasam iyi olacaktı. Onun muhtemelen bu konuda mantıklı bir açıklaması vardı.

Beyaz ince kazağı üzerime geçirdim ama siyah kotu bacaklarıma geçirirken biraz zorlanmıştım. Yorgunluk sanki her hücremi istila etmişti. Makyaj işini bugün boşladım ve botlarımı ayağıma geçirip çantamı koluma astım. Babamın kahvaltı teklifini geri çevirdikten sonra şimdi arabamdaydım. Güneş vardı ama sanki bugün hava haddinden fazla soğuktu. Sonbahar kışa bir adım daha yaklaşmış gibiydi.

Arabanın ısıtıcısını çalıştırıp yola koyuldum. Okula giriş yaptığımda park yerinde sırtımı koltuğa dayadım.

Korkacak bir şey yok Mara diye kendimi teskin ederken mantıklı tarafım isyan edercesine çıkıştı.

Yok mu? İçeride sadece bakışları ve kokusuyla canını yakan bir şeytan var Mara. Seni belki de saniyeler içinde küle çevirebilir.

Cesur tarafım infilak etti ve son cesaret kırıntımı Damien'ın hayali gözleri köze çevirdi. Kahretsin!

Direksiyona güçlü bir yumruk sallarken herhangi bir acı duymamanın verdiği öfkeyle bir yumruk daha indirdim. Ne yani? Vücudum keyfine göre mi acıya tepki veriyordu?

'Bedenin acıyı hissetmiyor olabilir ama olduğun şey yine de bazı acıları hisseder.'

Blake'in sözlerini hatırlattı o an bana zihnim. Olabilir miydi? Sadece diğer dünyanın vücudumda bıraktığı etkiyi mi hissediyordum?

Başımı hızla sağa sola salladım. Biraz daha buna devam edersem kafayı sıyıracağım ortadaydı. Arabanın kapısına giden elimi geri çekmedim. Kaçışım yoktu, sorgulamam mantıksızdı. Er ya da geç ayaklarım o okulun kapısından içeri girecekti.

"Yapabilirsin kızım. Şeytan olsa bile sonuçta bir erkek. Her şey bacak arasına inen bir tekmeye bakar." diye kendimi cesaretlendirme çalışmama ilk darbe yine mantıklı tarafımdan geldi.

Cehenneme ayak basmak istiyorsan yap Mara! Bu çok akıllıca bir hareket olacak!

Pekala, kabul. Hiç de akıllıca değildi. Sesli bir nefes verdim ve okulun girişine ilerledim. Her fırsatta etrafı sanki her an bir yerden uzaylı çıkacak gibi tararken en sonunda korkulan olmadan sınıfa varabilmiştim. Yine de son derse kadar etrafa bakma dürtüme engel olamadım. Okul çıkışı yorgunluğum artık had safhadaydı. Öyle ki içimdeki koşma dürtüsüne rağmen kaplumbağa hızıyla çıkışa ilerliyordum.

Arkamdan, "Melekcik!" diyen sesle yavaş adımlarım durdu ve bedenim kaskatı kesildi. Duymamış gibi yaparken ileri bir adım attım. Bir adım daha atmıştım ki ağrıyan omzumdan tutup çevrildim. Aynı anda dudaklarımdan ufak bir inilti kaçtı.

Damien'in kaşları çatıldı. "Pek iyi görünmüyorsun melekcik!"

"Tamamen senin yüzünü görmemle alakalı." diyen dudaklarıma bir alkış tuttu mantıklı Mara. Asi yapım sanırım sonum olacaktı.

Damien'ın çatık kaşları düzeldi ve keyifli bir ifade yerleşti yüzüne. "Eceline susamak değimini duymamış olmalısın. Bence senin için birebir uygun."

"Sadece..." dedim artık tereddütle. "Beni rahat bırak. Kimseye tek kelime etmeyeceğim. Korkmana gerek yok."

"Korkmak mı?" derken güldü. "Sence senden gelebilecek bir şey beni korkutabilir mi?" Bana doğru eğilirken istemsizce nefesimi tuttum. "Söyleyeceğin her şey seni ve söylediğin kişiyi etkiler ve bu da sizi ölüme bir adım daha yaklaştırır."

ANAHTARWhere stories live. Discover now