4.Bölüm

38 1 0
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla John uyandı. Saat baya bir geç olmuştu. Biraz dışarı çıkıp şehirde dolaşmak istedi. Her ne kadar köylü birisi de olsa, üstündeki kıyafetlerin şıklığı görülmeye değerdi. Sabah çayı için bir kurabiye dükkanına girdi. Başı öne eğikti, kendi köyünde böyle bir yer asla olamazdı. Çekiniyordu adeta, ve bir masyaa oturdu. Daha sonra ise, "Ne isterdiniz beyfendi?" sözüyle kafasını çevirdi ve kalbi çırpmaya başladı. Karşısında çok güzel bir kız vardı, yüzündeki gülümseme ve tatlı ses tonuyla John'un dikkatini çekmişti. John ne olduğunu bile anlayamadan cevap veremedi. Genç kız sorusunu tekrarladı, John ise daha önce görmediği güzellikte bu kıza cevap vermek niyetinde değildi. Sonra kendine gelmeye çalıştı ve sadece "çay" diyebildi. Genç kız gülümsemişti ve mutfağa geçti. John kalbinin bu kadar hızlı atmasıyla adeta şoka girmişti. İlk kez böyle birşey yaşıyordu. "Bu kız gerçek olamaz" diye düşündü. Gözlerini kapadı, eliyle ovuşturdu. Birkaç dakika sonra kız tekrar gelince benzer heyecanı yaşamaya devam etti. Genç kız, çay ile birlikte kurabiye de getirmiş ve eklemişti, "Sanırım burada yenisiniz. Kurabiyeler size ikramımız." Daha sonra tekrar gülümsedi. John için inanılmaz şeyler oluyordu. Neydi bu hissettikleri kendisi de anlamamıştı. Çayını içti, kurabiyelerini yedi. Daha sonra dükkandan ayrılmak için kapıya yöneldi. Tam çıkacaktı ki, "Hoşçakalın beyfendi, yine bekleriz" cümlesini duydu. Değişik duygularla dükkandan ayrıldı. 

Tom Wilson, muhtara kelime oyunları yaparak, birşeyler öğrenebileceğini düşündü. Kendisiyle sohbet etmek için ofisine gitti. Konuyu, Hertfordshire yönetimine getiriyor, orasıyla ilişkilerini soruyordu. En sonunda yol mevzusuna da el atmış, bunun sebeplerini soruyordu. James Burns'un, "Bende istiyorum ama.." şeklinde başlayacak düşüncesini. "Bence yola da ihtiyaç yok, Hertfordshire bu konuda pek bir fayda sağlamıyor zaten, onların umrunda olmadığımızı düşünüyorum" dedi. James Burns, kendisi gibi düşünen bu gence karşı iligli olmaya başlamıştı. Ancak Tom Wilson çok ciddi bir akıl oyunu çeviriyordu, amacı çok başkaydı. James Burns ise bunu asla anlayamayacak kadar boş bir insandı. Yol konusunda yıllarca insanlar gelmiş, ayrı fikirlere düştüğü için hep sıkıntı olmuştu. Şimdiyse ilk kez bir köy vatandaşı kendisine hak veriyordu. Bu şekilde sohbetleri sürerken. Grace, John'u bulmak istiyordu. Abisinin başına birşey gelebilme ihtimali onu çıldırtıyordu. Arthur Reis beyfendiye bu durumu anlattığında, kendisi gayet emin bir şekilde, "Şehre gitmiştir" demişti. Grace kendisine hak verdi ama bu kadar emin olmasına karşı duyduğu şüpheyi dile getirdi, birşeyler bilip bilmediğinden şüphe duyuyordu. Arthur Reid ise samimi bir kahkaha atarak. "John gibi gençleri biliyorum. Her ne kadar anneniz için çok üzülseniz de, bu kasabada yıllarca her yakınını kaybeden çocuklar, birşeyler başarma isteği ile dolarlar. Ancak hayalden öteye geçemezler, John gibi birçok çocuk şehre gitti, ya onlardan haber alınamadı ya da elleri boş şekilde geri döndüler." dedi. Grace şehre gitmeyi çok büyük bir iş zannediyor, kardeşinin bunu nasıl başardığını düşünüyordu. Eve gittiğinde ağlamaları bir nebze kesilmiş, kardeşinin ne yapacağını merak etmeye başlamıştı.

John sabahki olaydan aşırı şekilde etkilenmiş, bütün gününü gezerek, düşüncelerle yürüyerek geçirmişti." Belediye binasına uğramak." adlı görevi aklına gelince, saatin çok geç olduğunu fark etti. Aslında bu görevi biraz da kendisinin gönülsüz olduğundan unuttuğunu o da biliyordu. Ama kendi kendine itiraf edemiyordu. Aynı odasına geri döndü ve aynı şekilde uyudu. Ertesi gün yapacağı ilk iş aynı dükkana gitmekti.

The RoadWhere stories live. Discover now