"Melekciği kızdırdın!" diye tısladım. "Arabama bu ikinci dokunuşun. Tekrarında arabanı hurdaya çıkmış olarak bulursun."

Hareketime mi yoksa sözlerime mi şaşırdığını bilemesemde bir kaç saniye öylece bana baktı. Ardından yavaşça kendini yukarı itip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yine dudaklarımdaki o yakıcı karıncalanmayla tedirgin olsam da geri çekilmedim.

Damien gözlerini gözlerime dikerek, "Deneme bile!" dedi tehditkâr sesiyle.

Keyfim yerine gelmişti. "Hangisi senin? Ya da dur! Ben tahmin edeyim." Ellerimi geri çekip park alanındaki yeni arabalara yöneldim. Omuzumun üzerinden ona baktığımda dişlerini sıkmaktan kasılan yüzüyle beni izliyordu ama beni durdurmak için herhangi bir harekette göstermiyordu. Belki de benden herhangi bir tehlike sezmiyordu.

Ne kadar da yanlış bir sezi halbuki.

Önce kırmızı spor arabayı gösterdim ve, "Bu mu?" dedim. Yüzünde herhangi bir değişim olmadı ama bana cevapta vermedi. Tepkisizliği üzerine bu kez siyah jipin yanına yürüdüm. "Ya da bu?"

Anında gözleri kısıldı ve, "Aklından geçen her neyse yapmamanı tavsiye ederim." dedi dişlerinin arasından. Demek okulun şeytanı olma adayı büyük arabalar seviyordu.

Arabayı şöyle bir süzdüm. Güzeldi. Yazık olacaktı ama acıyacak değildim. Özellikle bebeğim bana oradan üzgün gözlerle bakarken.

"Neyi yapmayayım?" diye sordum başımı yana yatırarak. İşaret parmağımdaki beyaz taşlı yüzüğün taşını arabanın yanına yasladım ve çıkan iğrenç sesle beraber boydan boya bir çizik attım. "Bunu mu?"

Başını iki yana salladı ve öfkeyle, "Başın büyük belada." dedi ama yerinden kımıldamadı. Belli ki kendini tutuyordu. Eh, herzaman babası şerif olan bir kıza bulaştığını sanmıyordum zaten.

"Öyle mi?" dedim ve aynı işlemi bu kez yaptığım çizginin altından tekrarladım. "Bil bakalım kimin umurunda." Sırıttım. "Mesela benim değil."

Yüzü kaskatı kesilmişken yine de hiçbir hareket belirtisi göstermedi. Sonra katı ifadesi silindi ve şeytani bir gülüşle dudakları yukarı kıvrıldı. "Cesursun, kabul melekcik!" dedi yüzündeki karanlık gülümsemeden hiçbir şey eksiltmeyerek. "Güçlü bir meleğin arabasına böyle iki çizgi bırakmak kimsenin cesaret edeceği bir şey değil."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne ara melek oldun?"

Yüzünü buruşturdu ve, "Değilim." dedi. Hala bana bakarken işaret parmağıyla arkasını işaret etti. "Ama o hep öyleydi."

Gözlerimi işaret ettiği yere çevirdim ve Blake'in öfkeyle kararan mavi gözleriyle karşılaştım. Bir bana bir siyah jipteki sanatıma baktı. Yüzü kasıldı ve gözleri yine gözlerime tırmandı.

Tanrım! İlk defa büyük bir tuzağa kendi ayağımla düşmüştüm.

Şaşkınlıkla irileşen gözlerim tekrar Damien'ı bulduğunda yutkundum. O ise keyifli ifadesine bir kaç kat daha ekledi. "Şeytanla oynama kızım! Yanan sen olursun."

Arkasını dönüp giderken hala öylece bana bakan Blake'in yanında duraksadı. Ona aşağılayıcı bir bakış atarken Blake'de aynı bakışlarla ona cevap verdi ama ikisi de tek kelime etmedi. Sonra Damien başını bana çevirdi.

"Kırmızıyı severim melekcik! Ama aynı şey arabama dokunanlar için geçerli değil. Emin ol, öfkeli halimi görmek istemezsin." Ses tonundaki ani soğukluk beni hazırlıksız yakalayıp ürpertirken Damien bir kaç saniye soğuk, siyah gözleriyle bana bakıp başını çevirdi ve gözden kayboldu.

ANAHTARDonde viven las historias. Descúbrelo ahora