Mendil

1.1K 93 22
                                    

Elimdeki son kağıda bakarken sızlayan parmaklarımı, ellerimi açıp kapayarak hareket ettirdim. Eklem yerlerimdeki acıyı umursamayarak kalemi bir kez daha elime aldım. Günlerdir yazı yazmaktan parmaklarım şişmişti. Oturmaktan ise bacaklarım ağrıyordu. Lena kalemiyle önümdeki kağıda vurarak yazmaya devam etmem gerektiğini hatırlattı. Suratımı asarak son kağıdı da özenle yazdım. Kalemi masanın ortasına fırlatıp ayaklandım. Lena' nın hâlâ yazmakta olduğunu gördüğümde iç çekerek tekrardan yerime oturdum. Son iki kağıdı kalmıştı. Son kağıdı önünden alarak onun yerine doldurmaya başladığımda sessizce teşekkür etti. Yazma işini bitirdiğimizde öğle yemeğine gitmek üzere ayaklandık. Koridorda yürürken Prens Damon'la karşılaşma ümidiyle etrafıma bakınmakla meşguldüm. Lena konuştuğunda ona döndüm.

''Yine mi birini arıyorsun?''

Gözlerimi önüme çevirerek cevapladım.

''Sadece arkadaşıma bakıyordum.''

Yüzüne bakmadığımdan inanıp inanmadığını anlamamıştım. Bunu önemsemeyerek bakınmaya devam ettim.

Prens Damon'la o günden sonra hiç karşılaşmamıştım fakat sarayda olduğunu biliyordum. Grete her gün duyduklarını bana aktarıyordu. Bazense Lena'nın ağzından laf alabildiğim kadarıyla ondan haberdardım. O günden sonra başka ziyarete gitmemişti fakat sarayda ne ile uğraştığına dair de bir bilgim yoktu.

Yemekhaneye girdiğimizde hazırlanmış tabaklarla karşılaştık. Her zamanki gibi karşılıklı oturduğumuzda yanımıza kıvırcık saçlı bir kız yanaştı ve Lena'nın yanına oturdu. Lena ile selamlaştıklarında önceden tanıştıklarını anlamıştım. Kız Lena'nın kulağına eğilip bir şeyler fısıldarken ben kendimi yemeğime verdim. Arada bir Lena'nın tepkilerini izlemek için onlara bakıyordum. Sonunda Lena'nın ağzını kapadığını gördüğümde yemeği bir anlığına bıraktım. Kız sözünü bitirdiğinde bana da selam verip yerine döndü. Merakla Lena'ya baktım. Hâlâ şaşkınlığının etkisinde olmalıydı çünkü bakışlarımı farketmemişti.

''Neler oluyor?''

Diye sordum tereddütle. Gözlerini kırpıştırarak bana baktı.

''Prens Damon bir hizmetliyi ikinci kez odasına çağırmış. Bu inanılır gibi değil.''

İstemsizce çatılan kaşlarıma karşılık Lena'ya baktım. Söylediklerini kavramaya uğraşırken bir yandan da çatalımla oynuyordum. Çatalı yemeğin içine daldırarak sormakla sormamak arasında kaldığım sorunun dudaklarımdan dökülmesine izin verdim.

''Bu da ne demek oluyor?''

Ete batırdığım çatalı havaya kaldırarak Lena'ya baktım. Lena ağzındaki lokmayı yuttu ve cevapladı.

''Prens Damon bir kere birlikte olduğu hizmetliyi ikinci kez çağırmaz. ''

Çatalı tekrar tabağa bırakarak yutkundum. Göğsüme saplanan sancıyla birlikte gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. Derin bir nefes alarak kendime toparlanmak için zaman tanıdım. Ağzımdan çıkan sönük soru ile Lena bir süre yemeğine ara verdi.

''Birlikte olduğu mu?''

Boğazıma oturan yumru, nefes almamı zorlaştırdığında hırıltılı bir ses çıktı ortaya. Aslında sorumun cevabını biliyordum lakin şaşkınlığımı ifade edecek başka bir sözcük bulamamıştım. Grete, bu konuda beni uyardığında durumun gerçekliği bu kadar üzerime gelmemişti. Şu an bulunduğum durumda ise her şey -geçte olsa- üzerime üzerime geliyordu. Tüm bu olanları şu an itibariyle yaşamak olayın ciddiyetini gün yüzüne seriyordu. Dudaklarımı birbirine bastırırken ne hissetmem gerektiğine dair kuşkularım vardı. Lena yüzümü bir süre inceledikten sonra konuşmaya başladı.

DOĞUM LEKESİ -3- ANAHTAR SOYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin