Beşer kişilik masaların olduğu bir yere gittik. Tom, Chris ve Teresa çoktan masaya oturmuş bir şeyler yiyorlardı. Tom arada bir Chris'le bir şeyler konuşuyordu Teresa ise tamamen önündeki yiyeceklere odaklanmış tamamen dış dünyaya kendi kapatmış bir haldeydi. Gülmemek için zor duruyordum. Ethan, Teresa'nın omzuna dokunup kulağına eğilerek bir şeyler söyledi. 

"Daha iyiyim. " dedi Teresa. Büyük ihtimalle dünkü bağrışmaları ben odama gelince bitmemişti. "Ama yatağıma sokulmak istiyorum geri dönüp." 

"Gitmek istiyorsan, " dedi Tom yan gözüyle bana bakarak. Benim yüzümden mi gidecekti? "ben sana yiyecek bir şeyler getirebilirim. " Teresa kendisini tekrar önündekilere gömerken başını iki yana salladı.

Ethan, ilk önce benim oturmam için bir sandalyeyi çekti. Jestinden dolayı ağzım açık kaldığından oturmam biraz uzun sürmüştü. Sonra arkasını dönüp gitti. Nereye gittiğine bakmamıştım. Tom sıcak bir gülümseme ile günaydın dedikten sonra masadaki boğucu sessizlik kaldığı yerden devam etti. Chris'in bana baktığını gözlerim masaya dikili olduğu halde sezebiliyordum, sanki bana da değil de arkamdaki bir şeye bakmaya çalışıyormuş gibiydi. Sanki yok olmamı istiyordu. Burada olmamı onlar da istemiyordu, düzenlerini bozuyordum. Yine de beni burada tutuyorlardı. Ethan biraz sonra elinde iki omletle geri geldi. Dünkü iştahsızlığım pişmiş yumurtanın kokusunu almam ile geri dönmüştü. Kusmamak için derin bir nefes aldım.

" Teşekkür ederim. " diye mırıldandım Ethan tabağı önüme koyarken.


Kahvaltıda -aslında sadece bana ve Ethan'a kahvaltıydı, Teresa açıkça öğle yemeğine geçmişti bu saatten- biraz daha yememekte ısrar etseydim büyük ihtimalle Ethan kendisi yedirmeye başlayacaktı bana. Uzun ve tartışmalı kahvaltıdan sonra Ethan diğerlerini basitçe başıyla selamladı ve bana kendisini takip etmemi işaret etti. Masadan aceleyle kalkıp o ve uzun bacaklarına yetişmeye çalıştım. Zorla yediğim omlet midemde kalmamak için çabalıyordu.

" Her zaman bu kadar neşeli mi kahvaltı yapıyorsunuz? " diye sordum.

" Genelde bu kadar sessiz olmaz ama Teresa'nın hiç konuşmamasından bahsediyorsan evet o genelde midesine en fazla şeyi en az sürede göndermek gibi daha önemli işlerle uğraştığından fazla konuşmaz. Ayrıca gece pek iyi uyuduğu söylenemez o yüzden de biraz huysuz." diye açıkladı Ethan.

"Kim uyuyabilir ki?" dedim tekrardan adamın üzerimdeki elleri aklıma gelirken.

Cam Bina'dan çıkıyorduk ama nereye gittiğimiz hakkında herhangi bir açıklama yapmamıştı henüz. " Çok endişelenme zamanla sana da alışırlar. "

Ethan beni dün akşam gördüğüm gri renkli binaya doğru götürürken ayaklarım geri geri gitmeye başlamıştı. Yaklaştıkça dışının bir metalle kaplanmış olduğunu fark etmiştim. Güneşte parlıyordu ve ona uzun süre bakmayı imkansız kılıyordu. Metal kaplı binaya yaklaşık iki yüz metre kala durdum. Bacaklarım tamamen benim kontrolüm dışında yürümeyi bırakmıştı. Ethan iç çekerek arkasını döndü.

" Yine ne oldu acaba? Yine ne için inatlaşacaksın? " diye sordu öfkeyle. Onu istemeden nasıl sinirlendiriyordum anlamıyordum bir türlü. Ama bu seferlik yorgunluğuna verebilirdim.

" Ethan, " dedim ama cümlemi tamamlayacak hiçbir bahanem yoktu. " doğru hissettirmiyor." Dedim çünkü yalan değildi doğrunun ta kendisiydi. Bacaklarım kendiliğinden yürümeyi kesmişti çünkü sanki o binanın içine girmemem gerektiğini biliyorlardı. " Başka bir yere gidemez miyiz? " diye sordum.

" Kızım, sen sürekli sınırları zorlamak zorunda mısın? Birileri seni uçurumun dibine atmakta oldukça haklılarmış sanırım. " diye kızdı bana. Başımı öne eğdim. " Seni sürüklemek zorunda da kalsam oraya gideceğiz. " dedi sonrasında. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu anlayamıyordum bir türlü. Hala olduğum yerde duruyordum. " Claire, yürü hadi. " dedi en sonunda elimden tutup beni çekerken.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now