v

420 54 78
                                    

Hajime'nin rüyası, bir voleybol kortunun ortasında başladı.

Koşan bir figür oldu ilk gördüğü. Tek bakışta kim olduğunu anlamıştı, öyle yumuşak görünen saçları olan bir tek kişi tanıyordu.

Sanatının tanrısı.

Topu yakalamak için koştu, koştu, aniden havaya zıpladı. Parmakları topla buluşmadan önce, Hajime o parmakların kendisine işaret ettiğini fark etti. Pas aniden göğe yükseldi ve pasörün zarif figürü gürültüyle bankların içine düştü.

Hajime koştuğunu hissetti, öne atıldığını, zıpladığını, sonra topa sertçe vurduğunu.

Ama top hedefine ulaşmadı. Onun yerine, Hajime'nin ayaklarının dibine düştü.

İmge dağıldı, bu sefer oyunda değillerdi. Hala sahadalardı, ama kortun kenarında, okullarına selam veriyorlardı.

"Her şey için teşekkürler!" Hajime kendisinin ve takım arkadaşlarının konuştuğunu duydu. Yanaklarının ıslandığını hissediyordu. Ağlıyor muydu? Boğazı acıyordu, hıçkırıklardan olmalıydı. Birinin omzuna vurduğunu hissetti, gördüğü şey bir çift fındık kabuğu göz olduğunu farkettiğinde nefesini tuttu. Bakışlarını o saniyelik yüzde gezdirdi: kararlılıkla bakan gözlerinde, çatık kaşlarında, kasılmış çenesinde. Ağlamamak için zor durduğu belliydi. Kendini kasıyordu. Hajime'nin içinde aniden ona sarılma duygusu yükseldi.

Peşinden gitti onun. Takım arkadaşlarının yanına gitti, çoğu ağlıyordu. Pembe saçlı bir oğlan gördü, kalın kaşları olan başka bir tanesine sarılıyordu. Sarışın ve sinirli duran kaşlarını çatmış, gözlerini kırpıştırarak göz yaşlarından kurtulmaya çalışıyordu.

"Hepinizle gurur duyuyorum." dedi Hajime'nin çok iyi bildiği berrak bir ses. Hajime ona baktı. Güçlü durmaya çalışıyordu. Kollarını vücudunun yanlarına kaskatı bastırmıştı ama omuzları titriyordu. İnce, pembe dudaklarını titremesinler diye birbirine bastırmıştı.

Hajime uzanıp onun bileğine dokundu.

Aniden uyandı.

"Siktir," diye fısıldadı, gözlerini yeniden sımsıkı kapatırken. "Orada uyanamazsın! Uyu!" Sanki uyusa, aynı rüyayı görmeye devam edecekmiş gibi yeniden uykuya dalmaya çabaladı, ama çoktan uyanmıştı beyni. İç çekerek kalktı ayağa. Avcunun içiyle gözlerini ovuşturdu, yanaklarında uyuşukluk benzeri bir his vardı. Gözleri çapaklıydı. Rüyasında ağlarken, uykusunda da ağlamış olmalıydı. Boğazındaki sızı bunu gösteriyordu.

Saate baktığında, öğleden sonra bir olduğunu gördü. Yine çok uyumuştu. Tabii, gece o tabloyu bitirmek için geç yatmıştı, o yüzden bu saatte uyanması normaldi, ama bugün onun için dolu bir gün olacaktı. Yapması gereken işler vardı. Her ne kadar gününü bir başka tablo yapmaya ayırmak istese de, bugün başka görevleri vardı. Sanat galerisini ziyaret etmeliydi, çünkü bir sergi açma fırsatı onun için kaçırılamazdı.

Ayağa kalktı, mutfağa gidip kendine bir fincan kahve yapmak için suyu ocağa koydu. Cebinden telefonunu çıkartıp rehberine girdi, aradığı ismi bulmak için biraz aşağılara indi ve hedefine ulaştı.

"Akaashi Keiji" yazısının üzerinde dolaştı bir süre parmağı, sonra hızla sağa kaydırıp aramayı başlattı. Telefonunu kulağına götürüp diğer hattan bir cevap gelmesini bekledi.

"Alo?"

"Merhaba, ben Iwaizumi Hajime. Sergi açmak istiyordum da, bir arkadaşım sizinle görüşebileceğimi söyledi."

"Oh, evet. Kuroo-san sizden bahsetmişti. Neden iş telefonumu aramadınız?"

"Ah." Hajime bir süre gözlerini kırpıştırdı. "Arkadaşım Daichi bana bu numarayı verdi, iş telefonunuzu verirseniz oradan da arayabilirim..?"

wonderwall × iwaoiWhere stories live. Discover now