iii

461 67 78
                                    

Hajime dış kapının gıcırtısını duyduğunda, birinin geldiğini anlamasına rağmen başını uygun renkleri elde etmek için çabaladığı ahşap paletinden kaldırmadı. Mutfağın olduğu taraftan kağıt ve poşet hışırtıları geliyordu.

"Bağımlı olacaksın şu tiner kokusuna." Hajime tanıdık sese karşılık sadece başını salladı. "Sana yiyecek bir şeyler getirdim. Muhtemelen yemek yemediğini düşündüm."

"Hm, ne kadar babacan bir düşünce." diye mırıldandı Hajime, hala başını kaldırıp arkadaşına bakmadan. "Teşekkürler Daichi."

Daichi yüksek sesle iç çekti. "Sen de mi baba şakalarına başladın? Tanaka ve Nishinoya yetiyor zaten."

Hajime'nin dudakları elinde olmadan yukarıya doğru kıvrıldı. Daichi ve voleybol takımı, takım arkadaşından çok asker arkadaşları gibiydi. Fazla samimi.

Arkasından gelen sesler ve plastik sandalyenin yerde sürüklenme sesinden Daichi'nin arkasında olduğunu anlamıştı. Ona bakmaya gerek duymadan boyaya bulanmış fırçasını nazikçe tuvalin sert kumaşına sürttü. Açık ten rengi, beyaz kumaşın üzerinde kalın dokusuyla parlıyordu.

"Yine onu mu çiziyorsun?" diye sordu Daichi yanına bir sandalye çekip otururken. Hajime başını hafifçe sallayarak onayladı. Daichi bir süre yüzüne baktı, bakışları Hajime'yi rahatsız etmişti. "Dün gece ne kadar uyudun?" Daichi yeni bir soru yöneltince Hajime başını kaldırıp arkadaşının yüzüne baktı. Bir süre gözlerini kırpıştırıp düşündü, sonra yeniden tuvale döndü. "İki üç saat falan. Şunun genel hatlarını bitirdikten sonra uyurum, ayrıntıları unutmak istemiyorum."

Daichi ona inanmayan gözlerle baktı. "Biliyorsun, eskiz defterine de çizebilirsin taslağı. Daha kolay olur."

"Önemli olan şey renkler Daichi. Ayrıca, sağlığımı o kadar da görmezden gelmiyorum."

Cevap olarak aldığı tek şey Daichi'nin alay dolu kıkırtısıydı. Hajime de bir şey söylemeden grafit kalem çizgilerini fırçasıyla örttü. Daichi her zaman yeterinde uyumadığından şikayet ederdi, haksız da değildi, Hajime hiçbir zaman bu gerçeği reddetmemişti. Ama bu derin uykuda gördüğü rüyaları daha çabuk unuttuğu, hatta hiç hatırlamadığı gerçeğini değiştirmiyordu. Doğal olarak, ilham kaynağı rüyaları olan bir sanatçı için de derin uyku bir numaralı düşman olmuştu. Hajime'nin uyku düzeni konusunda en çok hayranlık duyduğu kişi Salvador Dali'ydi, birkaç kere onun mikro-uyku yöntemiyle çalışmayı denemişti ama onun için bile öncesinde birkaç saat uyumuş olması gerekiyordu, yoksa tablonun başında uyuyakalıyordu. Bir defasında yüzü ıslak tablonun üzerine düşmüştü. O günden beri uyku düzenini biraz daha düzene sokmaya çalışmıştı. Bir de insomniya tecrübeleri vardı, neyse ki geçici olmuştu çünkü o bir hafta içerisinde delirmenin eşiğine gelmişti.

"Sana güzel haberler vermek için gelmiştim." Daichi'nin sesiyle aniden düşüncelerinden sıyrıldı. Devam etmesi için ufak bir ses çıkardı, Daichi de isteğini yerine getirdi. "Sergi açmak istediğini söylemiştin. O yüzden biraz etrafı soruşturdum, uygun bir yer bulmak için yani. Sonuç olarak," Duraksayıp boğazını temizledi, Hajime'ye sadece heyecan katmaya çalışıyormuş gibi gelmişti. "Sonuç olarak, Kuroo'nun sanat galerisi sahibi bir tanıdığı varmış. Arkadaşının sevgilisiymiş sanırım, tam anladığımı söyleyemeyeceğim."

Hajime elindeki fırçayı ve paleti masasının üzerine bırakıp ellerini nemli bir mendile sildi. Oturduğu yerde döndü ve Daichi'nin koyu kahve gözlerine baktı. "Hangi sanat galerisinin sahibi? Bildiğim bir yerse çok daha iyi olur." Çok istekli durmamaya çalışıyordu ama öyleydi.

"Söylediğine göre şu cadde üzerinde olanmış. Hani şehir merkezine giderken. Büyük olan." Daichi'nin konumu mimikleriyle tarif etmeye çalışmasına güldü Hajime. Elindeki mendili de kenara bırakıp ayağa kalktı. "Kahve ister misin?" dedi mutfağa doğru ilerlerken. Sormasına gerek yoktu, Daichi'nin kahveye hayır dediğini hiç duymamıştı. Suyun kaynamasını beklerken sırtını duvara yaslayıp Daichi'ye döndü. "Ee, kimmiş bu galerinin sahibi?"

Daichi masa örtüsündeki çiçek desenlerini incelemeyi bırakıp Hajime'ye baktı. "Dedim ya, Kuroo'nun bir arkadaşının sevgilisiymiş. Bokuto'yu biliyor musun?"

Hajime biraz düşündü, Kuroo'yu da pek iyi tanımıyordu zaten. Birkaç kere üniversite kampüsünde karşılaşmıştı, birkaç kere de Daichi'nin evine uğradığı zamanlarda. Kuroo Tetsurou ve Sawamura Daichi aynı evi paylaşıyorlardı ve Hajime her gün o ikisinin birbirlerine nasıl katlandığını anlamaya çalışıyordu. Bokuto da sürekli Kuroo'nun yanında dolaşan oğlan olmalıydı. Hajime'nin onun hakkında hatırladığı şeyler diken diken siyah-beyaz saç ve kapalı alanlarda bile çıkarılmayan güneş gözlüklerinden öteye geçmiyordu.

"Kör olan mı?" diye sordu dolabı açıp kahve ararken. Daichi onaylamak için ufak bir ses çıkardı. "Bokuto'nun erkek arkadaşıymış. Kuroo ismini söylemişti ama tam hatırlamıyorum, bekle, telefonuma numarasını kaydetmiştim..." Daichi seri bir hareketle telefonunu çıkartıp kilidini açtı. "Akaashi Keiji." dedi telefonu yeniden arka cebine koyarken. "Adamla bizzat tanışmadım ama Kuroo'nun dediğine göre ciddi biriymiş."

Hajime rahatlamış gibi bir nefes verdi. Sonunda normal birileriyle konuşabilecekti demek. Sosyal çevresini külhan beyi kılıklı insanlarla doldurmadan önce bir daha düşünmeliydi.

"Sergiyi açmayı nasıl kabul edecek peki?" diye sordu suyun kaynayıp kaynamadığını kontrol ederken. Daichi güldü. "Sergi bir aylığına falan boş kalacakmış, o kadar uzun süre de boş durmasını istemiyormuş. Üniversite öğrencisi olduğunu ve Bokuto'yu tanıdığını söylersen razı gelir diyorlar. Eğer olmazsa yedek plan olarak Bokuto'muz var."

Hajime gülümsedi. "Güzel. Şansım yüksek demek bu." Suyun kaynağını farkedince hızla kahveyi fincanlara doldurdu. "Senden şu Akaashi'nin numarasını alsam iyi olacak öyleyse, bir ara arayıp görüşeyim." Daichi'ye fincanını verdikten sonra duraksadı. "Sence nü çizimlerle ilgili kuralları var mıdır?" Sergiye çıkarmaya düşündüğü resimlerin hatıra sayılır miktarı çıplaklık içeriyordu, eğer o konuda bir sıkıntı çıkarsa Hajime için büyük bela demekti. Daichi fincanını dudaklarına götürürken omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, ama sanmıyorum da. Arayıp konuşursun, öğren belirli kuralları olup olmadığını." Hajime anladığını belirtircesine mırıldandı, sonra o da arkadaşının karşısına oturup kahvesini yudumladı.

Birkaç dakika öyle oturup kahvelerini yudımladılar sessizce. Sonra aniden Daichi'nin telefonu çaldı, Daichi irkilerek açtı telefonu. "Alo?" Sessizce dinledi karşıda konuşan kişiyi. "Hm, tamam... Peki. Tamam ona söylerim." Telefonla konuşuyor olmasına rağmen başını sallayarak onayladı bazı şeyleri, sonra telefonu kapattı.

"Kuroo, Akaashi'yle konuşmuş." dedi telefonu cebine koyarken. "Akaashi müsait olduğun bir zaman galeriyi ziyaret etmeni istiyormuş. Konuşmak için sanırım. Ve birkaç tablo örneği görmek istiyormuş. Yani--"

"Tamam, onu ararım."

Daichi yine başıyla onayladı Hajime'yi. "Peki. Ama ondan önce uyu biraz." Boş kahve fincanını masaya koyup ayağa kalktı. "Benim gitmem gerek. Suga ile randevumuz vardı." Hülyalı hülyalı sırıttı, Hajime de gözlerini devirmekle yetindi. "Tamam, git hadi."

Daichi evden çıktığında, Hajime de yarım bıraktığı tablosunun yanına gitti. Tuvalin üzerindeki figür sadece genel hatlarıyla belliydi. Boya da daha kurumamıştı, Hajime çalışmaya devam edebilirdi. Tuval kumaşının üzerindeki bir çift grafitle çizilmiş göze bakarak kendi kendine gülümsedi. "Bir sergide sergileneceksin." dedi Hajime ona. Tablolarıyla konuşmak onun için yeni bir şey değildi. "Umarım sen de benim kadar heyecanlısındır."

×

bokuto'nun körlüğü için beni değil suckmyrichardx'i suçlayın

ama kabul eden bendim haha

wonderwall × iwaoiWhere stories live. Discover now