iv

428 59 139
                                    

"Oikawa, şu aptal dergileri okumayı bırak. Onlar on üç yaşındaki kızlar için, yirmi bir yaşına gelmiş eşek kadar adamlar için değil!" Hanamaki, Tooru'nun elindeki dergiyi almaya çalıştı ama ev arkadaşı elinden çabucak kurtuldu.

"Anlamıyorsun Makki! İçinde testler var, onları çözüyorum! Yoksa boyband'lerin dağılıp dağılmaması umurumda değil!" Sonra da suçunu aklamaya çalışır gibi açtığı sayfayı gösterdi Makki'ye.

"'Ruh Eşinizi Bulmanıza Kaç Gün Kaldı?'" diye okudu Hanamaki dergideki testin başlığını, sonra da Oikawa'ya bakıp gürültülü bir kahkaha attı. "Gerçekten inanıyor musun bunlara?" Tooru'nun yanına sokuldu sonra. "Ee, sonucun ne çıktı? Iwa-chan'ını bulmana gün kalmış?"

Oikawa dudaklarını büktü huysuz huysuz, ama yine de cevapladı soruyu. "Şey, burada dediğine göre bir yıldan fazla varmış. Ama saçma, çünkü bana sorduğu sorular ne kadar süre uyuduğum ve göz rengimin ne olduğuyla alakalı. Bunlardan o sonucu nasıl çıkarıyor anlamıyorum."

Hanamaki bir süre baktı ona, ciddi olup olmadığını anlamaya çalışır gibiydi. Sonra ciddiyetini farkedince gözlerini devirip ayağa kalktı. "Bu kadar aptallık senin için bile fazla Oikawa. Git bir uğraş edin kendine."

"Ah, öyle mi? Kusura bakma Makki, herkes senin gibi hayatının aşkıyla lisede karşılaşmıyor!"

"Bunun Issei'yle ne alakası var şimdi?" Pembe saçlı genç somurtarak döndü arkasına. "Hem, bizi sen tanıştırdın, eğer unuttuysan diye söylüyorum."

"Yiyişin diye tanıştırdım, ruh eşi olduğunuzu nereden bileyim ben! Etrafımda aşk böceği gibi gezeceğinizi bilsem hiç işim olmazdı." Huysuz huysuz kaleminin arkasını çiğneyerek dergisine döndü Tooru. Hanamaki de gözlerini devirip çıktı odadan.

Birkaç dakika sonra dış kapının sertçe kapanma sesi geldi, bu yüzden Tooru ev arkadaşının dışarı çıkmış olduğunu düşündü. Eğer öyleyse, tüm gün ev kendine kalıyordu. Abur cubur yiyip miskinlik yapabilirdi.

Tam planlarını kuruyordu ki, telefonu çalmaya başladı. Yüksek sesli müzik ilk başta onu ürkütmüştü, ama çabuk davranıp kimin aradığına bile bakmadan cevapladı aramayı. "Alo?"

"Alo, Oikawa? Oikawa, yardımına ihtiyacım var."

"Hm?" Tooru kimin aradığını duyduğu zaman eğlenceyle gülümsedi. "Muhteşem Mr. Refreshing'in bana hangi konuda ihtiyacı olabilir ki?"

"Oikawa, gerçekten, çok zamanım yok." Sugawara hattın diğer ucunda sızlandı. "Daichi ile bir randevum var, ne giyeceğimi bilmiyorum. Nereye gideceğimizi bile söylemedi!"

Tooru iç çekerek doğruldu yerinde. "Tamam, peki. Oraya gelmemi ister misin, yoksa..?"

"Yo yo, gerek yok. O kadar zamanım yok zaten, on dakika içerisinde Daichi gelecek."

"Tamam, o zaman..." Tooru çenesini kaşıdı. "Şu siyah pantolonun var ya? Kumaş olan? Onu giy, o sana yakışıyor."

Hattın diğer ucunda Sugawara tuttuğu nefesini saldı. "O pantolon bana kısa geliyor Oikawa."

"Ne güzel işte! Altına da şu yumuşak sarı çoraplarını giyersin."

"O çorapları bir gün ağzına tıkacağım..." diye homurdandı Suga. "Ama tamam, dediğin gibi olsun. Sağol, Oikawa."

"Hiç önemli değil Suga-chan! Bana yarın sütlü ekmek alırsın, olur biter!"

Tooru, Sugawara'nın telefonu kapatmadan önce "Sana her gün sütlü ekmek alıyorum zaten." diye mırıldandığını duyar gibi oldu, ama sonra sadece hayal ettiğini düşünüp boş verdi.

wonderwall × iwaoiWhere stories live. Discover now