Gül Şarabı

135 0 0
                                    

Gözlerini kapattı, yumruğunu sıktı ve ağlamaya başlamıştı. Durumu iyiye gitmiyordu genç kızın. Sigarasını yaktı ve evde dolaşmaya başladı. Sanki birşeyler planlıyordu. Sonra odasına geçip yine kapıyı kilitleyip karanlığa karıştı. Odanın içinde nelerin olduğunu kimse bilmezdi.
Saatler sonra karanlık bir odada uyandı. Oda zifiri bir karanlıktı ama nedense herşeyi görebiliyor ve hissedebiliyordu. Üzerinde giysileri yoktu resmen çıplaktı. Sedyeye onu yatırmışlardı. Onu daha çözememişti. Sedyede kolları ve ayakları bağlıydı. Bir de elleri ve ayakları da kelepçeler ile sedyeye bağlıydı. Ne olduğunu kendisi bile anlamamıştı. Ne yapmıştı, ne oldu da ona napıcaklardı şimdi. İçeriye biri girdi. Karanlık olduğundan adamın kim olduğunu tahmin etmesi gerekiyordu ama zor da değildi onun için artık bu işte profesyoneldi. Adamın sesine bakılırsa kırk beş yaşında olsa gerek. Ellerini kızın bacağında gezdirirken "yazık oldu senin gibi birini kaybedecek olmamıza" demişti. Onu tanıyor muydu anlayamamıştı. Aklını yitirmeye başladı yavaş yavaş. Ona deney mi yapıcaklardı yoksa öldürecekler miydi? Tam o esnada kırmızı alarmlar çalmaya başladı. Gözlerini açtığında evdeydi rüya görmüş olsa gerek çalan da lanet olası alarmdı. Kapatarak kalktı. Banyoya ilerleyerek içeriye girdi ve aynanın karşısındaki katil olan kendine baktı. Daha kaç kişi ölmeliydi tatmin olması için. Devlet üstüne düşeni hiç yapmadı, yapmicaktı da. Bugün yeni bir operasyon ve deney testleri vardı. Gene başarılı geçeceği kesin ama yaptığı şey doğru muydu? 17 yaşında bu iş için getirilmişti. O kadar zeki olduğunu o zamanlar bilmiyordu tabi 2 yıllık eğitimde hemen alışıp uyum sağlamıştı. Lakin bu kadar zeki olmasına rağmen hiç düşünmemişti yaptıklarının doğruluğunu ya da yanlışlığını, sadece işini zevkle yapan biriydi. Bir çukurun içindeymiş gibiydi. Ya o çukurun içinde yaşamaya alışacaksın ya da o çukur onu içine çekicekti, onunla savaşmak mümkün ise tabi. Sadece bu vardı.
Şirkete girdiği an sekreter onun yanına geldi ve müdürün onu çağırdını söyledi.

Kahramanın ağzından:

- Ne? İngiltere mi? Benim orda yaşamamı istiyorsunuz hem de baş düşmanımızdan biri olan ülkede. Peki hangi görev için gönderiliyorum. Ingiltere Kraliçesini takip edip onların aralarına sızarak sadece rapor vermek için. Biliyorsunuz benim için görev görevdir lakin ben bir deney kadınıyım ya da insanları görev üstüne yok ederim. Ama bu bir amaçsız bir görev.

Evet çok başarılı olmama rağmen çok konuşkandım her zamanki gibi düşüncemi tek nefeste söylemiştim.

- CIA artık daha da güçlendi oraya zaten birlikte gidicez. Artık yeni Evimiz orası karanlık o ruhsuz evinden kurtulma zamanı gelmedi mi sence de.
- Evim gayet güzel. Komik olan bir durum yok. Git başkalarının eviyle uğraş. Sen gidiyorsun ben kalıcam burda.
- Linda bak müdür seni hiç boşuna yollar mı. Orda bir ilaç üzerinde deneye başlicaksın zaten şu anlık bu kadarını söyleyebilirim. Hem orda muhteşem insanlar var. Yeni bir aşk bulma şansın olur belki
- Ben lezbiyenim
- Hadi yaaaa ben niye yeni öğreniyorum, güldürüyorsun bazen insanı. Hem öyleysen ben erkek var demedim insanlar var dedim. Bu kızlar da olabileceğini anlamına gelir
- Bizim işimiz kız ya da erkek aşk yaşamak değil, iş yapmak. Önemli bir görev üzerine çalışıyoruz ve senin saçmalıklarına bak..
- Cidden enerjimi sömürüyorsun eğlen diye şaka yapmıştım. Neyse keyfimi kaçırdın. Gitsem iyi olur
-Görüşürüz

Calvert'i severim iyi bir iş arkadaşıydı sadece çenesi düşük palyonço gibi. Konuşmaları en azından günümün güzel geçmesini sağlıyordu. 2 gün sonra gidecekmişiz ve giderken evimiz dahil herşeyimizi yok etmemiz gerekiyormuş geride iz bırakmamak için. Bu yüzden eve erken döndüm önemli evrakları toparlamam gerekiyordu. Evimin ışıkları açıldı ve mutfağa gittim. Buzdolaptan soğuk bir şarap çıkardım. Şarap insana güzel bir his getirttiriyor insanı rahatlatır. Özellikle gül kokan şarap alırım çünkü o gülleri severdi. Bana onu hatirlatır Gül Şarap. Bu kokuyu bulabilmek isterdim. O bu şarapları Ingilterden sipariş edermiş. Aynı zamanda onlarla iş de yürütüyordu. Bu yüzden hep onla tartışırdık. Onu korumak istedim ama son çare görev üzerine onu öldürmek zorunda kalmıştım. Kesin o şaraplarda bişey vardı. Sürekli o adamla samimi olmasının başka ne açıklaması olabilirdi ki. Şimdi ben de onun gibi olup sadece bu şarabın bağımlısı oldum. Üretildiği yeri de ziyaret etmem gerekicek galiba. Şarabı yudumlarken dosyalarımı da aktarıyordum. Dosyaların arasında Rose'ın ölen sevgilisinin William Stone ile çekildiği fotoğraf çarptı gözüme. Dosyayı açarak baştan okumaya ve incelemeye başladım. William Stone'nin şapkasında mavi bir gül resmi vardı. Yanan bir gül vardı ve altında "Sen de gülle birlikte yan" yazıyordu. Aynısını sanki şarabın getirildiği kutunun üzerinde görmüştüm, yoksa yanlış mı hatırlıyorum. Lakin kutuyu bırakmıyorlardı o yüzden kafamı yoramazdım. Dosyayı kapatıp çantama koydum. Bütün evrakları ve geriye kalan gerekli olan herşeyi yanıma aldıktan sonra arabama yerleştirdim. Evim açıklık bir yerde ve diğer evlerden fazlasıyla uzakta tek bir evdi. Bu yüzden evi rahatlıkla yakabilirdim. Her yere benzin döktükten sonra evi ateşe verdim ve havaalanına yakın bir otele yerleştim. Gökyüzündeki bulutlar buluşmuştu, çarpışıyordu birbiriyle. Dışarıda durmayan şimşekler ardından yağmur yağmaya başladı. Pencereden savaş sonrası ağlayan bulutların gözyaşlarını izliyordum. Ve yavaşça kendimi uykunu kollarına bıraktım. Sabah kapının çalması ile gözlerimi açtım. Gelen Rose'du.
Yanıma geldi ve oturdu. Ellerini ovuşturdu ve hiç ses çıkarmadı. O, bu ülkede büyümüştü. Küçüklüğünden beri burdaydı o. Görevini hep burda yapmıştı, Tabi o korkunç görevi saymazsak. Nerdeyse bir Türk'e dönüştüğünü söyleyebilirdim. Kocasının mezarı bu topraklara gömülüydü. Onu öyle bırakmak zordu.
Rose sonunda konuşmaya başladı"Tuna" dedi. Sonra "onunla ilk karşılaşmamız bu oteldeydi. Ben daha 15 yaşımdaydım o da 20 yaşındaydı. Korkuyordum. O bana her şeyin iyi olacağını söylemişti. Eğitmenimdi o benim. Öğrendiğim her şey ondan kaptıklarımdı. Ayrıcada geleceğimin en sevdiğim kocamdı. Tabi bilmiyorduk ikimiz de aşık olacağımızı. Sen getirildiğin yılda 17 yaşındaydın ama korkusuz bakan gözlerin vardı etkilenmiştim. Senin benim kızım olmanı bile dileyebilirdim. Sen gelmeden 1 yıl önce ben 26 yaşımdayken evlenmiştik ve sen geldikten 2 yıl sonra da onu kaybettim. Ama ondan kalan tek şey sendin. Senin üzerine çok çalıştı. Hep bana kızı gibi olduğunu söylerdi. Mutlu evliliğimiz 3 yıl sürdü sadece. Zor olan da. Kendi topraklarında yatıyor huzur içinde ama nedense bırakıp gitmeye hiç içim el vermiyor. Ama yapmam gerektiğini biliyorum. Onun ölümünün cevabı İngilterede. O yüzden gidip herşeyi öğrenmem gerekiyor. Ve bu yolculukta yanımda sen de gelmeliydin. Anla beni."

diyerek uzun bir konuşmasıyla sözünü tamamladı ve ardından benim konuşmama fırsat vermeden çıktı odadan.
Yatağının karşısındaki bana baktım hep mi böyleydim. Korkusuzve acımasız. Rose ve Tuna'yı da bu kadar etkileyen buydu. O yüzden beni kendi ekiplerine almışlardı. Galiba ekipler arasında en çok birbirine bağlı olan ekip bizimkiydi. O zaman ekibimiz kalabalıktı da. Aramızdan bazı seçilenler İngiltereye görev için gittiğinde nerdeyse hepsi ölmüştü. En yakın dostlarımdan biri olan Onur'u, sonra Tuna, Ela, Markus, Alex, Mishel, Aysu görevdeyken ölmüştü. Rose işkenceye maruz kalmıştı. Calvert ve Georgia' nın bu olay üzerine gönderilmesi ile. Rose'yi kurtarmıştılar. Şimdi ise sadece beş kişi kaldık. Şu ana kadar 4 kişiyi biliyorsunuz değil mi? 5. kişi kimdi diyorsunuz lakin ben de bilmiyorum. Gizli çalışanımızdı. Ona numarası ile hitap ederdik F48 deriz. Ulaşamadığı yer yoktu.
2. gün ve herşeye veda etmek onu burda bırakmak istemezdim Gül Şarabım ama beni affet. Bazen bir şeyleri yıkıp yeniden kurmak gerek.
Calvert aradım ona sormam gereken bişey vardı.

-Efendim Linda gene aklına ne takıldı?
-Calvert bana bari neyin üzerinde çalışcağımı deney yapıcağını söyle.
-Pekala Katherine şarap üzerinde satış yapıyor. Biz de gül şarabının zehri üzerine çalışıcaz ancak öyle onunla tanışabiliriz. Neden istiyor bilmiyorum ama bunu öğrenicez. Ve ekibin ölümünde onların da bir parmağı olduğunu düşünülüyor.
-Acaba Cal...
-Evet onunla da alakası olabilir. Ona bu kadar yaklaşma fırsatın varken vazgeçemezsin.
-Teşekkür ederim

İşte şimdi iş ilginçleşmişti William Stone seni bulmaya geliyorum.

Bitmeyen AnılarWhere stories live. Discover now