LL-4 Part I

49 2 3
                                    

Sunturlu: Dehşet verici, korkunç.
Saye: Gölge.
Zevâhir: Dış görünüş.

Kafamı hafifçe kaldırıp, zihnim ve ruhumla aynı rengi paylaşan göğe baktım. Simsiyah gökyüzü, yıldızların arasından sıyrılmış Ay'a ev sahipliği yaparken başımdaki ağrı şiddetini arttırınca yanımda ki ağrı kesiciye ulaştım. Sabahtan beri ardı ardına alsamda, artık vücudumda etki yaratmıyordu.

Camı aralayıp soğuk havanın içeriye girmesine izin verdim. Benim ilacım soğuktu. Bedenime etki eden tek şey buydu.

Üstümde ki pantolon ve kazağı çıkarıp olabildiğince uzağa fırlattım. Kendimi yatağa bırakıp tenimin kumaşla bir oluşunu hissettim.

Zihnimde ki kaos gittikçe büyüyordu. Düşüncelerim zihnimde yankılanıp duruyordu. İçimde kopan fırtına, beynimi ele geçiren zehirli düşünceler, benliğimi yitirmeme sebep olan ağrı ile harmanlanıp sinir sistemimi yerle bir ediyordu. 

Acının bedenimi uyuşturduğunu fark ettiğimde, soğuk, hücrelerime özenle, iğneyle işleniyordu ve ağrı azalıyordu. Kirpiklerim, hücrelerimde ki soğuğu hissedercesine ağırlaşıp kapandı. Zihnimde ki düşünceler birbirini kovaladı, kovaladı, kovaladı.

~

Elimde döndürüp durduğum bardağın çıkardığı uğursuz sese birde Egemen'in huysuz sesi eklenince başımdaki ağrı büyüyor, dayanılmaz oluyordu. Saat dörde dek acı ile kıvranıp, beşte Egemen'in kapısına dayandım. Babasının evde olmaması büyük şanstı. Kafamı hafifçe masaya dayayıp gözlerimi kapattım. Bedenim uyku için dirense de zihnimin duvarlarını rahatlıkla tırmanan ağrı, benim bile varlığını hatırlamadığım verimsiz tarlalarıma girip orayı talan edip çıkıyor ve uyumama asla izin vermiyordu. 

Egemen sürekli bir şeyler söylüyordu fakat ağrı, dinlememe izin vermiyordu. Ona susmasını söyleyecekken çoktan susmuş olduğunu fark ettim. Beynim olayları geriden mi aktarıyordu yoksa sanrılar görmemi sağlayıp beni çıldırtmaya mı çalışıyordu, bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu soruların cevabının zihnimde olduğu fakat zihnimin kendinde olmadığıydı.

Ayağa kalkıp kahvemi yenileyecekken sesini işittim ve olduğum yerde kaldım.

"Duru nerede, nasıl tanıştınız onunla?" Ağzından çıkan kavramlar, zihnimin en derinlerine girip oradan en değerli acılarımı kopardı, önüme sürdü. Kucağımdaki soğuk, morarmış beden dikildi karşıma. İçimde, evladını kaybeden bir annenin feryadı yankılandı. Etrafta onu arayan umut serpilmiş gözleri, gözlerim oldu. Etrafa baktım. Sarı saçlarını savuran, kaşları çatık Duru'yu aradım. Yoktu. 

O, cehennem ve cennetin arasındaki arafı yaşıyor, hayır, o yaşamıyordu.

"Arven?" Omzumda hissettiğim eli irkilmeme neden olduğunda o suret hâlâ buradaydı. Zihnimde, kalbimde, boğazımda...
Güçlükle yutkunduğumda Egemen'in tuhaf bakışlarını sezdim üzerimde.

"Duru," Devamını getirmek istedim, kavramlar yok oldu. Konuşmaya çalıştım, sesim çıkmadı.

Hızlıca ayağa kalkıp yanımdaki koltuktan çantamı ve paltomu kavradım. Egemen'in de benimle birlikte kalktığını gördüm göz ucuyla. Aldırmadan salondan çıkıp sokak kapısına vardım. Kapıyı açacakken Egemen'in eliyle kapıyı bastırdığını fark ettim. Elini çekmesini söyleyecekken benden önce davranıp konuşmaya başladı.

"Nereye?" Terslemek istesemde  yapamadım. Birkaç dakika önce sorduğu soru tüm takatimi alıp götürmüştü. Gözlerimi gözlerine dikip bir şeyler anlamasını umdum. Elini kapıdan çekip koridora doğru ilerlerken bir yandan da konuşuyordu.
"Bekle üstümü giyinip hemen geliyorum."
Kapıyı aralayıp botlarımı giydim ve söylediklerini dikkate almadan merdivenleri inmeye başladım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 09, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

LİLİTUWhere stories live. Discover now