30.Bölüm ❄ Kıyafet Hırsızları

Magsimula sa umpisa
                                    

"Rolyz Dağı'na. Şehirlerden bıktım. Yakalanma ihtimalimizi arttırıyor. Ve artık dağlara geri dönmek istiyorum. Eğer boş bir mağara bulabilirsek, orayı kullanılabilir bir yere dönüştürebiliriz."

"Ve artık sürekli yolculuk olmaz!" dedi Lissa heyecanla. O da tıpkı Alina gibi yolculuklardan bıkmış olmalıydı. "Hem Shi Lë Denizi de harikadır."

"Rütya Zan, Morovka'dan uzak değil. Eğer şimdi yola çıkarsak, yarın sabah oraya ulaşabiliriz. Tabii bir aksilik çıkmazsa," dedi Kyron.

Alina, Kyron'a yaklaştı. Çekinerek, "Babama bir mektup yazmama izin vermiştin," dedi. Epey kısık sesli konuşmuştu. Kyron'un kokusunu içine çektiğinde, kan koktuğunu fark etti. "O hâlâ geçerli mi?"

Kyron bundan pek memnun değilmişçesine baktı ama, "Evet," dedi.

Alina tüm bu olanlara ve Kyron'un sert bakışlarına aldırış etmeden gülümsedi. Kaç günden beri sayfanın başına 'canım babam' yazacağı o satırları hayal ediyordu. Bir an babasının ne kadar perişan olduğu gözlerinin önüne geldi. Kızını kaybettikten sonra gözbebeği olan karısını kaybetmişti. Ne kadar acı verici olduğunu Alina belki anlayamaz, hissedemezdi ama tahmin edebiliyordu. Eğer onun yanında olsaydı, ona Kral Surtlas Rule olduğunu, güçlü kalması gerektiğini söylerdi.

Gülümsemesinin söndüğünü fark etti. Başını sağa doğru çevirdi. Akmaya hazırlanan burnunu, kürkünün koluyla sildi. Lanet olsun ki boğazındaki şişlikteki sızı, hâlâ acısının miktarını koruyordu.

Alina, Kyron'un kolundan tuttu. Kyron kirpiklerinin altından ona baktı. Hızla yürümeye başladığında, eli tetikte olmak istercesine kınındaki kabzayı tutuyordu. Alina onun kolunu, elleriyle daha sıkı sardı.

"Şimdi çok hızlı olup buradan hemen uzaklaşmamız gerek," dedi Kyron. Durdu ve derin bir nefes aldı. Ardından Alina'yı kolaylıkla kucağına aldı.

Alina, "Ne yapıyorsun?" diye sordu ve kaşlarını çattı.

Kyron alayla güldü. "Sıkı tuttun, aksi takdirde elimden kayıp yanlışlıkla uçabilirsin."

Bir ahırdan çaldıkları atlarla epey yol aldılar. Kendi atlarını, çok hızlı koşup oradan kaçtıklarından dolayı geride bırakmak zorunda kalmışlardı.

Alina artık bu yolculuk işinden sıkılmıştı. Artık tek bir yerde kalmak istiyordu ama bu pek de mümkün olacakmış gibi değildi. Sakin bir hayatı Tanrı ona yasaklamış olmalıydı.

Kalabalık bir caddedeler idi. Hava karanlık olduğu için sokakları meşaleler aydınlatıyordu. Hâlâ Morovka'dalardı. Rütya Zan'a varmaya daha çok vardı. Bugün çok şey olmuştu, bu yüzden herkes yorulmuştu. Alina sıcak bir yatakta yatıp, sıcak bir duş alıp sıcak bir çay içmek için nelerini vermezdi. Bu soğukta ona iyi gelecek tek şey sıcak şeyler gibiydi.

Caddenin etrafını şaşaalı ve pahalı mekânlar sarıyordu. İnsanlar at arabalarıyla ve süslü elbiseleri, süslü cüppeleriyle bir yere giriyorlardı. Alina, bu debdebeli insanların girdiği yere merakla baktı. Bahçeli köşkün içerisi fazla görünmüyordu ama kanatlı, büyük kapının iki kanadı da davetlilerin girebilmesi için tamamen açık olduğundan dolayı içerisi az çok görünebiliyordu. İçeride bir balo vardı. Kapıda dikilen adam, elinde büyük, kadife ve mor bir torba tutuyordu. İçeriye giren her insan için elini torbaya daldırıyor, onlara süslü püslü maskeler veriyordu. Maskeli balo...

Alina ağzı açık bir şekilde bakarken, altındaki parlak tüylü doru atını köşke biraz daha yaklaştırdı. Kyron baloya baktı ve durdu. Diğerleri onun yüzüne ve gözlerine baktı, ardından onlar da durdu.

Şafağın AnısıTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon