30.Bölüm ❄ Kıyafet Hırsızları

En başından başla
                                    

Kyron kılıcını arkasındaki adama savurdu, bunu yaparken diğer yumruğunu ona yaklaşan adama sertçe vurdu. Kılıcını, dövüştüğü adama daldırdıktan sonra Lissa'ya doğru yaklaşan adamın başını, vücudundan ayırdı. Kelle, masanın üzerine düştüğünde, iki süslü kadın tiz bir çığlık atıp sendeleyerek geriye doğru çekildi.

Alina yutkundu. Gözlerini yumup Kyron'un savurduğu kafalara bakmamak için kendini zor tuttu. Fakat güçlü görünmek zorunda olduğunu biliyordu. Zayıftı, ama bunu belli etmemek her zaman en iyisiydi. Ama yine de, onların acımasızca öldürdüğü adamların kanlarını görünce içinden bir parça kopuyor gibi oluyordu. Sonuçta ölen insanlar, masum olabilirdi.

Alma ile Lissa, bir adamın karnını delik deşik etti. Onun saniyeler önce öldüğünü biliyor olmalılardı. Ama yine de hışımla bunu yapıp bağırsaklarını, midesini ve ciğerlerini parçalıyorlardı.

Birkaç müşteri kapıdan kaçmaya yeltenince, Maris hızlı bir şekilde kapıya gitti ve kapalı kapıyı onların açmaması için sırtıyla tuttu. Ardından tüm müşterileri öldürdü. Alina'nın az önce gördüğü iki kadını bile.

Geriye yalnızca bir kişi sağ kalmıştı. Kyron bir adım attı, tam onu öldürmeye yeltenecekken hâlâ canlı olan yaralı beden kaçtı. Kyron iç çekti ve onu yakaladı. Bu hiç de zor olmamıştı. Onu öldürdükten sonra kahvehanede onlar hariç bir kişi bile canlı değildi. Bu, tüyler ürperticiydi.

Alina hâlâ üzerindeki şoku atamamıştı. Yerde yatan kanlı ölülere baktı, karnı acıyla ısındı. Masadan destek alarak bir sandalyeye oturdu. Burnunu delik deşik eden keskin ve iç ağrıtıcı kan kokusunu alınca yüzünü buruşturdu. Gözlerini Kyron'a çevirdi; Kyron, elinin tersiyle yüzüne sıçramış kanı siliyordu. Ama silmekten ziyade daha fazla bulaştırıyordu. Kılıcını kınına geri soktu ve mavi gözlerini ona bakan Alina'ya dikti. Dalgalı saçları bile dağılmıştı.

"Siz ne yaptınız?" diye sordu Alina hırlarcasına. Korku ve endişe, bedeninde ilmek ilmek ilerliyordu. "Onlar geri çekilmişti ama siz onları, hatta hiçbir suçu olmayan müşterileri bile öldürdünüz!"

Kyron yutkundu. "Nerede olduğumuzu, neler olduğunu o adamların kraliyete yetiştirmeyeceğini mi sanıyorsun?" dedi Alina'nın öfkesine karşılık bir öfkeyle.

Alma onların aksine sakince, "Onları öldürdük, yakalanmamız biraz daha küçük bir ihtimale indi," dedi.

Lissa masanın beyaz örtüsüyle kılıcının bıçağındaki kanı silerken sandalyeye oturdu. "Ama dışarıdan görenler, ya da gözetleyenler olmuş olabilir. Perdelerin kapanık olması, bizi kimsenin göremeyeceği anlamına gelmez."

Kyron, bunu biliyormuşçasına başını salladı. "Buradan hemen çıkmamız gerek. Ve Rütya Zan'a gidiyoruz," dedi. Sesi boğuk ve itiraz istemez gibiydi. "Eğer gitmek istemeyip başkente dönmek isteten varsa, burada tatlı zamanını kaybetmesin."

"Ben seninle geleceğim," dedi Lissa. Kandan arındırdığı kılıcını, kınına geri soktu.

Alma, Maris'in yanına gitti ve onu kolundan tuttu. "Biz de geliyoruz."Maris, "Biz?" dedi sorarcasına.

Alma kaş göz hareketi yaptığında, Maris sinirinin bozulduğunu belli edercesine göz devirdi, ama itiraz da etmedi.

Alina, "Demek Rütya Zan'a gideceğiz," dedi. Konuştuğunda boğazındaki, soğukluk ile beslenen ve her saat daha fazla acımaya başlayan şişliği hissetti. Yine bir yolculuk, diye düşündü. Uzun yolculukları hiçbir zaman sevmemişti. Özellikle de bu zamanlarda. Bu yorgunlukla at sırtında gitmek, ona hiç cazip gelmiyordu. "Rütya Zan'a gitmiştim, pek iyi bir şehir olduğu söylenemez. Tam olarak neresine gideceğiz? Karar verdin mi?"

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin