6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜

Start from the beginning
                                    

Ancak gelin görün ki, Jimin ve ben kavga edip dursak da birbirini her an kollayan, birisi laf attığında ya da bulaşmaya çalıştığında sahip çıkan, üzüntüsü taşıyamayacağı raddeye geldiğinde omuzlarındaki yüklerin yarısından fazlasını kendi omuzlarına yükleyen iki yakın, çok, çok yakın dosttuk.

Ben, her ne kadar ergenliğine yeni yeni girmeye başlayan bu çocuğun geçirdiği her evreye tanıklık eden bir kız çocuğu olsam da onu abi gibi görmüyordum. Bana küçüğüm demesini, kardeşi olarak görmesini, aramızda gelişen ve beni bu yaşımda duygulara boğan hareketlerini görmezden gelip umursamamasını sevmiyordum.

Kız ve erkek arkadaş oluyordu evet ama neredeyse hepsi ya arkadaşlıklarını bir yerde bitiriyor ya da bir şekilde sonsuzluğa gitmeye çalışıyorlardı. O sonsuzluğa ulaşıyorlar mı yoksa ilk durakta ayrılıyorlar mıydı o zamanlar bilmiyordum belki ancak sistemin bu şekilde işlediğini bilmeyecek kadar aptal değildim.

"Jimin-ah! Öyle demek istemediğimi biliyorsun canım arkadaşım." Beni zayıf yönümden yakalayan bu oyunbozanın kapüşonlusunun açıkta bıraktığı karnına doğru bir hamle yapıp yaklaştığımda bana üstten bakarak gözlerini devirdi. Ah, pekala, daha fazla mı aegyo dolu özür istiyordu? Öyle olsundu.

"Benim Jimin'imin canı biraz daha wasabili turta mı istiyormuş bakalım? Haniymiş benim Jimin'im, beni az önceki davranışımdan dolayı affedecek ve bana bisiklet sürmeyi mi öğretecekmiş?"

Karnına doladığım kollarımdan bir çırpıda kurtularak dehşet içinde bana bakarken savunmamın başarılı olduğunu beni sertçe çekip bisiklete yöneltmesiyle anlamıştım.

"Kes sesini ve şuna bin, uyuz."

Geçen hafta sırf oyun konsoluna dalıp benimle Mochi'yi gezdirmeye geleceğine söz verip gelmediği için Min Soo teyzeyle anlaşıp kurabiyelerden birine wasabi koymuş ve ona afiyetle yedirmiştim. Sofrada yanıp tutuşan Jimin ertesi gün tuvalette de pişmişti. Eh, beni ekerse öyle olurdu işte.

Kelimeleri bastıra bastıra söyleyip bana sinirden olduğunu bildiğim fakat oldukça şirin görünen bir gülücük yolladı. "Aferin, akıllı çocuk seni." Sinir olduğu her halinden belli olurken bir insanın nasıl olur da böyle hem çok tatlı hem de çok sinir bozucu görünebildiğine hayret ettim.

"Şansını fazla zorlama Min Sujin. Yemin ediyorum, gözünün yaşına bakmam seni şuradan aşağı plaja yuvarlarım."

Jimin'in, az biraz sinirlendiğinde Sujin diye seslendiğini belirtmiştim. Fakat eğer Min Sujin diyorsa ortada gerçekten büyük bir sorun var demektir. Hele ki bir de dişlerine kuvvet onu bastıra bastıra telafuz ediyorsa, vay halime. Neyse ki bu sefer bastırmamıştı kelimeleri. Teşekkürler Tanrım, en azından ölümüm acısız olacaktı.

Ben hala tavrına gülmeye devam ederken bisiklete oturmuş ve ayaklarımı pedala koymuştum. Tam yanımda duran kızgınlığı hava akışından bile hissedilen kişinin tombik ve küçük elleri gidonu tutan benimkilerin üzerine yerleşerek freni, ve vites kısmını gösterdi.

"Bak, bisiklet kullanmada temel aşama dengede kalmaktır. Bunu başarırsan gerisi yalnızca pedal çevirme ve gerektiği yerlerde freni kısmadan ibaret."

Kafamla onu onaylayıp hala beni tutmasından güç aldığımdan heyecanlanmamıştım. Ta ki arkadan destek verip benimle yürüyerek bisikletin hareketlenmesine neden oluncaya dek. Gidonu tutan ellerim daha da sıkılaşırken henüz erken olduğundan pek de kalabalık olmayan bu yolda ilerliyorduk.

"Sakin ol Sujin. Pedalları çevirmeye çalış ve zihnen dengede olduğunu düşün."

Sinirinin az az geçtiğini hissettiğim bu anlarda dişlerimi birbirine bastırarak derin bir nefes aldım ve tam karşımda duran uçsuz bucaksız yola odaklanmaya çalıştım. Beynim her ne kadar dengedesin dese de içerideki muhalif hücrelerim bunu pek de kabullenemiyordu. Tartışma büyürken birden kaosa dönüştü. Sonra da zaten gözlerimi kapadım ve kendimi Jimin'e bırakıp pedalları çevirmeye çalıştım.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now