6. Bölüm: "Azap Çığlıkları."

85.7K 5.8K 13.3K
                                    

Multimedya;

Blueneck, Lilitu.

Bu bölümün şarkısını Emine Hikâyeleri grubunda seçtik. Şarkıyı yorumlara yazan ve şimdi bu satırları okuyan kendisini biliyor.

🍷

6. Bölüm: "Azap Çığlıkları."

Ruhun topraklarında atılan azap çığlıklarının masal olduğunu sanan özel çocuklara ithafen;

Kimi hayallerden uçurtmalar sarkarken, benim hayallerimden fâni ve sonsuz gökyüzümün içini doldurduğu ceset torbaları sarkardı. Her ceset torbası bir yıldızı daha insanlıktan çaldığında, virane şehirde hiç bitmeyen bir azap çığlığı başlarmış.

Bebeklerin ninni sandığı...

Küçük çocukların masal sandığı...

Ve, bataklıkta boğulanların azaptan yükseldiğini bildiği çığlıklar.

Azap çığlıkları.

Herkes kalbinde bir veca taşırdı. Kimisinin ki ruhsal bir veca olabilirdi ama somut, elle tutulur bir ağrıyı taşıyan kalpler, baştan yenilmiş bedenlerin kalpleriydi. Ben baştan yenilmemiştim, Duman ise en baştan yenilenlerden ama bu yenilişi kabullenemeyenlerdendi. Kalbi hastalıklı bir adamdan umut edemezdim ama ölümü göze almış bir adamdam umut edebilirdim.

Ölümü kabullenmiş bir adamın nasırlı kalbi korkusuz olurdu.

Kaybedecek bir şeyi olmayanların göğsünü delik deşik edebilirdiniz.

Yapacağı tek şey biraz da kalbini delik deşik etmenizi istemek olur.

Ve siz, biraz da kalbini delik deşik edersiniz.

İstanbul'un can yakıcı soğuğu, gökyüzü kanatlarını çırptıkça insanlığı tarumar ediyor gibiydi. Esmer tenime çarpan şiddetli rüzgâr neyin öcünü alıyordu, bilmiyordum ama insanlık başına gelen her felakati hak eden çirkinlikten başka bir şey değildi. Cehennemdeki insanlar biriktikçe, yanmak bizlere daha mı cazip gelmeye başlamıştı? Neden böylesine kötü düşüncelerin tohumu atılmıştı zihnin bâkire topraklarına?

Evet, her şey hak ettiğimiz gibiydi.

Ve, ben adaletçi bir kadın olarak herkese hak ettiğini yaşatacaktım.

Zaten bunun için şimdi burada değil miydim?

Alanguva'nın yanında.

Karanlığın hapsolduğu renkli irislerimi onun kül teninde uğursuzca gezdirirken, onun da benden çok farklı bir şey yapmadığını görüyordum. Sabah yedi civarında beni aramış, buluşmamız gerektiğini söyleyerek beni kafeye çağırmıştı.

Gittiğimi düşünmediniz değil mi?

Çünkü ben onu ayağıma çağırdım.

Kaptan'ın bir kütüphane sessizliğindeki kafesinde, zemine uzanan balkon kapısının önündeki masada karşılıklı bir şekilde oturuyorduk. Rüzgâr ve sert soğuk ikimizide kıskacı altına almış, sıcak çikotalarımızın kokusu üstümüze sinmişti. Uykusuzluğun vermiş olduğu sinir bozucu halimden sıyrılmak için, "Ne?" Diye konuştum onun ifadesiz bakışları karşılığında. "Bakma öyle, gay bir çifte bön bön bakan geri zekâlı insanlar gibi."

Bakışlarında herhangi bir değişiklik meydana gelmedi. Yüzünün o haddinden fazla güzel kıvrımlarında gerçekleşen tek şey yanaklarını germesiydi. Duygudan yoksun gözlerimi onun yüzünde gezdirmeye ısrarcı olurken, "Dün gece mekândan ayrıldıktan sonra konuşma fırsatımız olmadı," dedim hiç bir sesle. "Kalp rahatsızlığını gizliyor musun?"

DÜŞ KEFENİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin