0.1

1.8K 107 40
                                    

Kygo, Selena Gomez - It ain't me

Geceleri acayip bir bölüm yazma hevesi geliyor sürekli gece bölüm atma sebebim o. Lütfen desteklerinizi eksik etmeyin. Yorum ve yıldız gerçekten benim için değerli. İyi okumalar.Sizi seviyorum, xoxo.



Elimdeki kelepçeye bakıp bunun bir rüya olmasını diledim. Tanımadığım fakat öpüştüğüm bir adamla bir ay boyunca birbirimize yapışık halde durmayacağımızı duymak isterdim. Daha adını bile bilmiyordum üstelik bir sevgilim vardı. Tanrı aşkına sadece her zaman ödediğimden daha yüksek bir miktar para isteseydi olmaz mıydı?

"Christoffer," dedi adam elleriyle kelepçeyi sağa sola çevirip incelerken. Şaşkın bakışlarımı gördüğünde gözlerini devirdi. "İsmim Christoffer, aptal."

Ellerimle kızıl saçlarımı geriye attıktan sonra onu onayladım. Zaten anlamıştım. "Eva." Elimi uzattığımda diğer ellerimizde kelepçe olduğu için el sıkışamayacağımızı fark edip hayal kırıklığıyla elimi geri çektim.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordum. İlk önce Jonas'a bu durumu açıklamam gerekiyordu. İyi karşılayacağından şüpheliydim. Kim sevgilisinin bir erkekle bir ay da olsa yapışık yaşamasını isterdi ki, benim sevgilimin istemeyeceği kesindi.

"Önce hangimizin evinde kalacağımızı kararlaştırmalıyız," dedi bar tezgahına doğru beni de çekiştirerek ilerlerken. Kelepçe olmayan eliyle cebinden cüzdanını çıkarıp bar tezgahına bir miktar para bıraktı. Daha sonra yine beni çekiştirerek barın çıkışına doğru yürümeye başladı.

"Ben sevgilimle yaşıyorum." Ailemle aramdaki tek bağ paradan ibaretti. Bu sorun değildi çünkü bende onlardan sevgi değil para talep ediyordum. "Öyleyse bana gidiyoruz. Yalnız baştan söyleyeyim eşyalarımı karıştırmak yok."

"Ellerimiz birbirine bağlı farkında mısın acaba?" dedim gözlerimi devirerek. Bana aptal diyordu fakat asıl aptal kendisiydi. Ensesini kaşıyarak bana baktı. Daha önce onu inceleme fırsatı bulamamıştım ancak şu an baktığımda oldukça yakışıklı olduğunu görebiliyordum. Bu çocukla bir ay boyunca kalmanın bana yarardan çok zarar getireceğini hissettim.

"Bir ay birbirimize katlanmak için çok uzun bir süre." Asıl ben ona katlanamazdım. Ateşle barut yan yana durmamalıydı ve o salak Even denen adam bizi birbirimize kelepçelemişti. Üstelik hangi manyak kelepçeye çip takardı ki? Onu geçen seferlerde çok kızdırmış olmalıydık.

Bar kapısından çıkıp iki sokak ötede siyah bir Lamborghini'nin önünde durduk. Anahtarla kapıyı açtıktan sonra bir süre duraksadı. "Ben önden geçeyim, aynı kapıdan girmemiz gerek," dedim sürücü kapısını açarak. Kafasıyla onaylayınca kapıdan bedenimi geçirdim, ayaklarımı yandaki koltuğa atarken Christoffer da mecburen içeriye doğru giriyordu. Kafasını çarptığında acıyla inledi. "Yavaş olsana be."

"Önündeki kapıyı görmüyor musun? Kafanı eğsene dangalak," dedim nihayet yolcu koltuğuna yerleştiğimde. O da sürücü koltuğuna yerleşmişti. Anahtarı diğer eline geçirdiğinde kelepçeli eli olduğundan benim elimde istemsiz olarak oraya kaymıştı. Diğer elimle kelepçeli elimin bileğini ovdum. Çok sert çekmişti. "Az yavaş ol." Aklınca benden intikam alıyordu. Bu adamla bir ay yapışık yaşayacağıma inanamıyordum.

"Dikkatli olup kendin yaklaştırsaydın," dedi arabayı çalıştırmaya çalışarak. Çalışarak diyorum çünkü ellerimiz birleşik olduğundan ve ben yolcu koltuğunda oturduğumdan çalıştırması mümkün olmuyordu.

"Küçük bir sorunumuz var." Gözlerindeki bakıştan bu sorunun hiç de küçük olmadığını hissediyordum. Kaşlarımı kaldırarak ona bakmayı sürdürdüm. Dudaklarını yaladı ve duymak isteyeceğim son cümleyi söyledi. "Arabayı sürebilmem için kucağıma oturman gerekiyor."

Neyle sınanıyordum böyle? Hayatım boyunca iyi bir insan olduğumu iddia etmiyordum ama böyle bir cezayı çok büyük günahlar işleyenler almaz mıydı? Bilmeden birinin ölümüne mi sebep olmuştum da bunla cezalandırılıyordum?

"Even denen karnabahar kafalının müsait bir yerine takacağım bu kelepçeyi, görecek o." Christoffer bacaklarını aralayarak bana yer açtı. Bense tam olarak kucağına oturmayacağıma sevinirken bir yandan da Even'e sövüyordum. Onunla bir dahaki karşılaşmamızda bunu yapmalıydım.

Bacaklarımı onun koltuğuna atarak kendimi bana açtığı boşluğa attım. Ben oturur oturmaz arabayı çalıştırdı. Bu sefer de ayakları iki yanda diye pedallara ulaşamıyordu. "Merak etme araba sürmeyi biliyorum," dedim ayaklarımı pedalların üzerine koyarak. Spor ayakkabı giydiğime şükrettim. Topukluyla çok da iyi süremezdim ama spor ayakkabıyla beni eziklemeden bu yolu bitirebilirdim.

"Neden sen olmak zorundaydın ki? Daha makul biri olamaz mıydı?" diye söyleniyordu bir yandan. Frene abanarak arabadan ses çıkmasını sağladım. O ise söylenmesini kesmiş kollarımın iki yanından uzanan kollarındaki damarları belirginleşmişti. Sinirle aldığı hızlı nefesleri saçlarımda hissediyordum.

"Söylenmeyi kes. Bende halimden memnun değilim. Dile getirdiğinde mucizevi bir güç bizi ayırmayacak." Kelepçeli ellerimizle radyoya uzanarak şarkıyı açtı. Bu kısaca sus demekti sanırım. Onu dinleyerek yol boyunca konuşmadım. Bir süre sonra hareketlerimiz birbiriyle uyumlu hale gelmişti.

Kocaman bir apartmanın önüne park ettiğimizde düşündüğüm tek şey bir ay boyunca burada nasıl yaşayacağımdı. Çünkü bunlar bana oldukça yabancıydı ve yanımdaki yabancıyla birlikte yabancı olan hiçbir şeyi sevmiyordum.

Handcuff • chrisevaWhere stories live. Discover now